Ulay'ın gözlerindeki hüzün: Belki onu ölümsüz kılan da bu...
Frank Uwe Laysiepen, hepimizin bildiği ismiyle Ulay, gözlerini yakın zamanda kapadı. Performans sanatının önemli isimlerinden Marina Abramovic ile yaptıkları performanslarla bilinen Ulay, bir süredir lenf kanseri tedavisi görüyordu. Ve hâlâ, o gözlerindeki hüzün, bu dünyayla ilgili ne de çok şey söylemeye devam ediyor… Gelin biraz Ulay’ın yaşamına, Marina Abramovic ile yaşadığı aşka ve birlikte yaptıkları performanslara bakalım...
Sanat tarihine geçen performanslar…
Gerçek adı Frank Uwe Laysiepen olan, analog fotoğraf ve polaroid ile yaptığı çalışmalarla 60’ların sonları ile 70’li yıllarda en üretken dönemini yaşayan Ulay, Ljubljana’ya taşınmadan önce Amsterdam’da yaşadı ve çalıştı. Marina Abramovic ile yaptıkları performanslarla uluslararası tanınırlık kazanan ikili, 14 yıl boyunca sanat tarihine geçen birbirinden farklı, sıra dışı ve tehlikeli performansa imza attı.
Beklenmedik ayrılık, beklenmedik bir veda
Ulay ve Marina, 14 yıl içerisinde aşkın ve sanatın birlikteliğinde farklı ve yapılmadık olanın peşinden giderek bambaşka bir pencereden baktılar dünyaya. Yapmak istedikleri en çok şey ise Çin Seddi’nde bir performans sergileyebilmekti. İlk başta izin alamasalar da bir dizi problemin ardından izin alarak hayalleri olan performansı yapmak için hazırlandılar. Fakat bir performans olarak düşündükleri bu hazırlık, beklenmedik bir ayrılığın beklenmedik bir vedası olacaktı.
Hayallerini gerçekleştirmek istiyorlardı…
Marina Abramovic, Çin Seddi’ndeki büyük performans öncesinde Ulay’ın kendisini aldattığını öğrendi. Üstelik Ulay ile birlikte olan kadın hamileydi. Marina, hamilelik durumundan ötürü Ulay ile olan ilişkisini bitirme kararı aldı fakat ikili, hayali olan performansı gerçekleştirmeden ayrılmak istemiyordu.
Çin Seddi’ne yolculuk…
İlişkilerini ruhani bir yolculukla tamamlamak isteyen Marina ve Ulay, Çin Seddi’nin iki ucundan birbirlerine doğru yaklaşık 6000 km yolu 90 günde yürüdü ve buluştukları yer aslında ilişkilerinin bittiği yerdi. Ulay daha sonra hamile olan kadınla evlenirken Marina ise solo çalışmalarına devam etti. Bu ayrılıktan sonra ikili, uzunca sene bir araya gelmemişti. Ta ki 2010 yılına kadar…
Hüzün, acı, aşk ve pişmanlık
Marina Abramovic, 2010 yılında MOMA’da (Museum of Modern Art) retrospektif bir sergi açtı. Serginin bir bölümünde ise Abramović, bir sandalyeye oturacak, masanın diğer tarafındaki sandalyede ise tanımadığı kişiler olacak ve bir dakika boyunca konuşmanın olmadığı, sessizliğin paylaşıldığı bir an yaratılacaktı. Fakat beklenmedik bir anda Abramovic’in karşısına Ulay geçti ve mükemmel bir uyum içinde birbirlerinin gözlerinin içine bakan ve gözyaşı döken ikili, bizlere hüznü ve acıyı, aşkı ve pişmanlığı, geçmişe dair yaşanmışlıkları, sessizce öyle güzel gösterdi ki hayatın inceliği karşısında hepimiz gözyaşı döktük.
Ulay’ın ardından…
Ulay'ın stüdyosu, Ulay’ın hayatını kaybetmesinin ardından Facebook'ta "Ulay eşsizdi. İyi bir insan ve sanatçı olarak… Nazik bir ruh, cömert... Bir öncü, provokatör, aktivist, mentor, meslektaş, dost, baba, koca, aile... Aydınlığı arayan biri. Hayat aşığı. Bir gezgin. Bir savaşçı. Limitleri zorlayan ve acıya mukavemeti yüksek müthiş bir düşünür. Kendini düşünmeyen ve korkusuz, etik, zarif, nüktedan…” şeklinde paylaşım yaptı.
Bir insan, bütün bir hayatı, derinlikleriyle, sınırları aşarak yaşamasını keşfettiğinde gerçekten yaşamaya başlar. Yavaş yavaş kabuğunu kıracak olan kişi, bir daha başka bir şeyin telaşına düşmeyecek ve yalnızca dert edindiği şeylerin peşinden gidecektir. Tam da bu noktada Ulay, bir hayatı işte böyle noktalamıştır. “Ölmek, bir daha görünmemektir sadece” diye yazar Fernando Pessoa. Bir sanatçı için ölmek, belki de tam olarak ölmemektir. Belki de Ulay’ın gözlerindeki hüzün, o hüznü paylaşanlar tarafından taşınacak ve böylece akıp gidecektir, adım ve ayak izlerinde insanın...