'Tutunamayanlar' 47 yaşında
Oğuz Atay'ın 'Tutunamayanlar' romanı yayımlanalı bugün tam 47 yıl oldu. Bu vesileyle soralım: 'Tutunamayanlar'da bizi böylesine tedirgin eden şey nedir?
Tutunamayanlar'ın hem Türk edebiyat tarihi, hem de insan duyguları tarihi (böyle bir şey varsa eğer) açısından önemini, şu sıra epey gündemde olan 'Hayatın Gizli Hazları' kitabından bir alıntı yaparak anlatmaya çalışacağım.
Yazar Theodore Zeldin, "Tarihte sıradan insanların derin duygularına ve ifade edilmesi fazlasıyla tehlikeli veya acı verici düşüncelerine dair kayıtlar bulmak kolay değildir" diyor. Sahiden de öyledir. Bu tür 'hayat hassasiyetlerini' temel olarak Dostoyevski'den, Shakespeare'den, Tolstoy'dan öğrenmişizdir. Zamanda geriye gittikçe 'gerçeğe' ulaşma olasılığımız azalır, hatta tamamen yok olur. Bazı kaydadeğer istisnalar dışında bu tarihten evvel yazılan kitapların çoğu, insan kusurlarını görmezden gelerek onları erdem timsali ve taklit edilmesi gereken modeller olarak sunuyordu.
Türk edebiyatında da böyle bir dönem oldu. İyilerin kötülerle savaştığı, ahlakın ahlaksızlığa hep üstün geldiği, dürüst insanların kazandığı pembe dönem, 1900'lü yıllara dek sürdü. Ardından nihayet Mehmet Rauf'un Eylül'üyle aydınlandığımız yeni bir yüzyıla giriş yaptık.
Süreyya, Suat ve Necip Bey arasındaki aşk üçgenini, olaylardan ziyade ruh halleri üzerinden anlatan Eylül, Türk edebiyat tarihinin en önemli romanlarından olmakla birlikte, kendisinden 70 yıl sonra yayınlanacak olan Tutanamayanlar'ın da atasıdır. Psikolojik çözümlemeleri ve anlatım diliyle, Türk edebiyat tarihinin ilk psikolojik romanı olarak kayıtlara geçen Eylül'ün Oğuz Atay'a bir kapı açtığını söylemek yanlış olmaz.
TRT tarihinin en efsane kararı
Oğuz Atay'ın Tutamayanlar'ı ilk kez -utana sıkıla- bir başka usta yazar Vüsat O. Bener'e okuttuğunu, eleştirileri doğrultusunda kısaltıp değiştirerek 1970 TRT Roman Yarışması’na yetiştirdiğini biliyoruz. Ki TRT tarihinin en efsane kararlarındandır, 'en iyi roman ödülü'nü Tutunamayanlar'a vermek...
1971 Aralık’ında yayınlanan Tutunamayanlar'ın okur tarafından keşfedilmesi, eleştirmenlerin "Adam aklına geleni yazmış" minvalindeki gazete yazıları yüzünden, 1980'li yılların sonunu buldu. Zaten o tarihte Türk insanı 'tutunamamanın' ne olduğunu çoktan tecrübe etmişti artık...
Tutunamayanlar ne kadar da 'şey'...
Y kuşağına gelince... Bizler Tutunamayanlar'ın ne kadar önemli, ne kadar zor, ne kadar çelişkili, ne kadar x, y ve z olduğu bilgisiyle büyütüldük. Edebiyatı keşfetmeye çalışırken, elimin bir türlü Tutunamayanlar'a gitmeyişini, gidemeyişini dün gibi hatırlıyorum. Okumaya cesaret edebildiğimde yaşım 18'i bulmuştu ki, büyük bir geç kalmışlıktır.
Yeni jenerasyon da tıpkı benim gibi büyüyor. Her köşe başında 'Tutunamayanlar' adında koca bir efsaneden söz edilip dururken, bu tecrübeyi realiteye dökme cesaretini bulabilen genç sayısı size de neredeyse 'yok gibi' görünmüyor mu? Ve bunun nedeni; kitaptan bahsedilirken ısrarla büyük ve önemli cümleler kurma telaşı olabilir mi?
Örneğin Hürriyet Pazar'ın seçtiği "Türk Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi 100 Romanı" listesinde ikinci sırada yer alan Tutunamayanlar şu cümlelerle anlatılmıştı: "Türk edebiyatında, arkaik bir estetiğin geleneksel/gerçekçi anlayışla kotarılmış toplumcu içerikli köy romanlarının baş tacı edildiği o günlerde, Atay bu anlayışın tümüyle dışında yer alan yeni bir roman estetiğinin dünyasında yol almaya başlamıştır."
Hayatınızın bir döneminde, mutlaka...
Bu cümleden sonra okumamak için elinizden geleni yapsanız kimse size NEDEN diye sormaz! Halbuki Tutunamayanlar, bu kadar sıkıcı cümlelerle anlatılacak bir roman değildir. Bir de Orhan Pamuk'tan dinleyelim:
"1972 yılında Tutunamayanlar'ı çıkar çıkmaz aldım, okudum ve bir daha okudum. Yazarı da kendisi de hiç tanınmayan kitap sanki bana bir sır verir gibi konuşuyordu, bu yüzden de (başka sebepler arasında) çok sevmiştim. 20 yaşındaydım, edebiyatçı olmak istiyor, teknik üniversitede sıkılarak okuyor, hayatta ne yapmak istediğimi tam bilmiyordum. Genç edebiyatçı arkadaşlarım yoktu. Kitabı, çıktığının ilk haftası kendi kendime bulmuş, ele geçirmiştim, kimse bana bu kitaptan söz etmemişti. Ama bu da büyük bir sezgi değildi hiç. Türkiye'de o zamanlar (şimdi de) senede doğru dürüst 40 cilt roman ancak yayımlanıyordu. Bunların yarısından çoğunun kötü olduğunu kitapçıda şöyle bir karıştırır, biraz okur anlardım. Geri kalan 20 romanı da satın alır, hepsini ciddiyetle okumaya girişirdim. Daha başından, ilk sayfadan tutunamayanlar'ın ilginç, başka, değişik olduğunu kestirmek zor değildi. Oyuncu, zeki ve bizdeki romancılara kıyasla kültürlü bir yazar! O zamanlar (şimdi de) bir romancıyı sevmek, onunla ilgilenmek için bu kadarı yeterliydi, yeterlidir. Bir görev duygusu, yüksek bir ahlakçılık ve siyasete kafalarını takmış eleştirmenlerimizin kitabı fark edebilmeleri gene de yıllar aldı."
Velhasıl Turgutçuğum Özben'in, biricik arkadaşı Selim'in hikayesini ve hayatını çözümlemeye çalışırken yaşadıklarını anlatan Tutunamayanlar, içinde küçük şakalar da bulunduruyor, hatta kahkaha attırıyor. Çoğunlukla ruhunuzu boğacağını gizlemeyeceğim. Ancak içerisinde şarkılar, mektuplar, monologlar, diyaloglar, anekdotlar, türlü türlü anlatım biçimi var. Dilediğinizi seçin. Noktalama işareti olmayan bölüm bile var, önceleri sinir bozsa da alışıyorsunuz...
Hayatınızın bir döneminde mutlaka kapılarınızı açmanız gereken bir roman...
Gülüm Dağlı
www.twitter.com/gulumdagli