Türkleri en çok korkutan 'üç harf'
Türkiye'de en çok korku filmi çeken yönetmen olan Alper Mestçi, yeni filmi 'Üç Harfliler: Adak' ile karşımızda. Filmde, gerçek bir olayın tanığı olan Salih Y.'nin yaşadıkları anlatılıyor.
Alper Mestçi'nin 2006 yılında 'Gen' filmiyle başlayan sinema serüveni, 'Musallat' ve 'Siccin' serisiyle devam etti. 'Siccin 5'ten sonra bu sefer de 'Üç Harfliler: Adak' ile karşımızda. Alper Mestçi'nin senaryosuna da imza attığı film, diğer filmlerine oranla daha az korkutucu bulunup izleyiciler tarafından eleştirildi.
Türkler ve üç harfliler korkusu
Yabancılar için vampir ya da zombi ne ise, Türkler için de 'üç harfliler' aynı şey. Türkiye'de 'korku sineması' dendiğinde en bilindik temadır. 2000'li yıllardan sonra korku sinemasındaki inanılmaz yükseliş bu temayla beraber bir kitle oluşturdu. Folklorik elementlerden elimizde 'etinden ve sütünden' faydalanabileceğimiz tek figür bu.
Ne vampirler, ne zombiler ne de seri katillerin envai çeşit psikopatlıkları... Türklerin en çok korktuğu şey sanırım 'üç harfliler'. Geri kalanlara tümden şerbetliyiz. Zombi saldırısında kafasını kes, vampirin böğrüne gümüş kazık sapla, şeytanı görünce haç çıkar ama iş üç harflilere gelince "Tövbe bismillah, bize bir hoca lazım"...
Yabancı sinema sektöründe korku figürlü film çalışmaları 1895'li yıllara dayanır. Sessiz film döneminde bile yönetmenler sadece görüntülerle insanları korkutmayı başarmış. 1896 yılında Georges Méliès tarafından çekilen 'Şeytan Şatosu' adlı film, bu türün ilklerinden. 1919 yılında çekilen 'Dr. Caligari'nin Muayenehanesi' kült bir eser olarak sinema tarihindeki yerini koruyor. Hollywood ise 1930'lu yıllarda Amerikanvari korku filmleriyle sektörü domine etti. "Türkler o ara ne yapıyordu yahu?" diyenlere de cevap verelim:
Yeşilçam, bu tarz filmlerin ilgi çektiğini görünce 1940'lı yıllarda elinden geleni ardına koymadı. Bazıları uyarlama gibi görünse de, beyazperdeye epey izleyici çektiler. İlklerden bahsedeceksek 'Çığlık', 1949 yılında yapıldı. Günümüze bir kopyası kalmasa bile ilk korku filmlerimizden sayılabilir. En önemlilerinden biri ise bence Metin Erksan’ın 'Şeytan' filmi. 'The Exorcist' uyarlaması gibi görünen film o dönemde epey ses getirmişti. Gerçi William Peter Blatty’nin kitabından uyarlama bir eserdi, neredeyse sahne sahne aynıydı! Yine de Cihan Ünal'ın gençlik yıllarını görmek isteyenlere tavsiye ederim!
Tabii bizde de cesur ve farklı çalışmalar yapıldı. Mesela Kutluğ Ataman'ın 1995 yılında çektiği 'Karanlık Sular', en değer verdiğim filmlerden biridir. Yurt dışındaki birçok festivalde ödül aldı ama Türkiye serüveni pek başarılı olmadı. 160 bin dolarlık bütçesiyle, dönemin en pahalı filmiydi. Ama vizyonda 3 bin kişi izledi ve 7 bin dolar kazanabildi. Eğer Kutluğ Ataman o zaman üç harfli bir karakteri düşünebilseydi, en az 3 milyon izleyici çekebilirdi.
Üç harfin Türk korku sinemasına musallat olması 2000'lerden sonradır. Orhan Oğuz'un yönettiği 'Büyü' filmiyle başlayan serüven hala devam ediyor. 'Musallat', 'Dabbe: Bir Cin Vakası', 'Dabbe 2', 'Semum', 'Görünmeyenler', 'Musallat 2', 'Ammar Cin Tarikatı', 'Şeytan-ı Racim', '3 Harfliler Marid', 'Karadedeler Olayı, 'İblisin Oğlu 13. Vahşet', 'El-Cin', 'Muska', 'Azem: Cin Karası'...
Tabii arada bizi biraz heyecanladıran başka işler de çıkmadı değil. Mesela Murat Emir Eren & Talip Ertürk yapımı 'Ada: Zombilerin Düğünü' ya da Biray Dalkıran’ın, 'Cehennem 3D'si...
'Üç harfliler' bir kez musallat oldu bu sektöre, sanıyorum kolay kolay da gitmeyecek. Ben bu satırları sizlere yazarken başka bir üç harfli senaryosu daktiloya düşmüştür bile!
Neyse konu dağılmadan toparlayalım: Alper Mestçi'nin 'Adak' filmi biraz daha masum kaldı görünüşte, izleyicilerin düşünceleri bu yönde. Ama ben ona güveniyorum, bir dahaki projesinde mutlaka bizi salonlarda titretecek yeni bir fikirle çıkacak karşımıza.
İzlemeye devam...
Serkan Ertem
www.serkanertem.com