Triangle Of Sadness: 'Hüzün üçgeni'mizi gücümüz belirliyor!
Türkiye'de 'Kare' olarak bildiğimiz 'The Square' filmiyle Cannes'da Altın Palmiye kazanan İsveçli yönetmen Ruben Östlund, son filmi 'Triangle Of Sadness' (Hüzün Üçgeni) ile 5 yıl aradan sonra bir kez daha Cannes'da aynı prestijli ödüle layık görüldü. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de vizyona giren 'Triangle Of Sadness', güç meselesini komedi unsurlarıyla üç çarpıcı başlıkla irdeleyerek yılın en 'güç'lü filmlerinden biri olmayı başarıyor...
İsveçli yönetmen Ruben Östlund, kendisine Cannes'da 'Altın Palmiye' kazandıran ve Türkiye'de 'Kare' adıyla vizyona giren 'The Square' ile ne kadar üst düzey bir yönetmen olduğunu herkese kanıtlamıştı. 'The Square' öncesinde bizdeki adıyla 'Turist' yani 'Force Majeure' ile adım adım çıtayı yükselten Östlund, 'The Square' sonrasında nasıl bir film ile yoluna devam edeceği merakla beklenen yönetmenlerden birine dönüşmüştü. 2014 tarihli 'Force Majeure' sonrasında 2017'de 'The Square'le izleyiciyle buluşan Östlund, tam 5 yıl aradan sonra yeni filmi 'Triangle Of Sadness' (Türkiye'deki vizyon adıyla 'Hüzün Üçgeni') ile Cannes Film Festivali'nde ana yarışmada yarıştı bu yıl. Güçlü rakiplerini geride bırakıp tıpkı 'The Square' gibi bir kez daha 'Altın Palmiye' kazanan 'Triangle Of Sadness' son dönemin en büyük komedilerinden biri olmayı başarıyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de vizyona giren iki buçuk saatlik film, üç bölümle anlatmak istediği mesajı izleyiciye adeta bir dizi mantığıyla iletiyor. Ancak dizi mantığıyla ilerlerken bir bütün halinde anlamlı olmayı da ıskalamıyor. Daha da önemlisi filmin son sahnesinde asıl vurgulanmak istenen noktaya gelinebilmesi için ilk sahnedeki diyalogların yaşanması gerektiğini, izleyicinin hiçbir anı boşuna izlemediğini finalde tatmin olmuş bir şekilde filmin başından ayrılan izleyiciye hatırlatıyor.
Komediyi seçme sebebi tesadüf değil
'Triangle Of Sadness', konu olan lüks bir gemiyle geziye çıkan bir model ile sevgilisi arasındaki hikâyeyi ele alıyor. Bu lüks gemide zenginlik, görkem, şatafat öyle üst bir noktada ki yolculuk tam da seyircinin beklediği gibi bir felaketle sonuçlanıyor. Son bölümdeki ada sahneleriyle hayatta kalmayı başaran yolcuların bu kez toplum içindeki sınıfsal rollerini değiştirmiş bir şekilde hayatta kalma mücadelesi vermelerini ve daha da önemlisi aralarındaki güç dengesinin nasıl ve ne şekilde değişebileceğini ortaya koyuyor. Film, başından sonuna kadar zenginliğe dair sağlam bir komedi olmayı başarıyor. Ama daha da önemlisi anlatmak istediği 'güç' meselesini izleyiciye bir roman tadında, sanatsal açıdan doyurucu bir vizyonla, soğukkanlılıkla ve espriyle anlatıyor. İzleyici, görece uzun sayılabilecek süreye rağmen hiçbir sahnede ekrandan uzak kalmıyor, kalamıyor. Östlund, filmde komedi yapmak için, yalnızca üst sınıfa gönderme yapmak için komedi yapmıyor; komediyi, vermek istediği mesajı daha güçlü bir şekilde aktarabilmek için ters köşe kilit bir yöntem olarak tercih ediyor. İşte tam da bu noktada kocaman bir alkışı hak ediyor.
Gücü elinde tutan herkes zehirlenmeye mahkum mu?
Östlund'a ikinci kez 'Altın Palmiye' kazandıran 'Triangle Of Sadness', üç önemli mesajıyla dikkat çekiyor. İlki kadın-erkek ilişkilerine dair 'para ödeme' tıkanıklığı üzerinden eşitlik meselesi. İkincisi, gemi sahnelerinin finalindeki 'batış' sahnesi elbette. Bu kadar görkemli bir şatafatın batmaya mahkum olduğunu ancak bu batışın görece karşıt bir cephede yükseliş olduğunu, ABD-Rusya örneğiyle aktarıyor izleyiciye. ABD'li bir komünist ile Rus bir kapitalisti çarpıştıran film, pandemi sonrasında değişime uğramaya başlayan ekonomik düzene dair de bir göndermede bulunuyor. İzleyici şunu fark ediyor: "Eğer bu küresel düzende bir yerlerde bir gemi batıyorsa, başka bir yerde bir yükseliş var." Üçüncü önemli mesajı ise ada sahnelerinde yaşanıyor. Karakterlerin sosyal sınıflarında önemli bir değişim yaşanıyor. Karakterler, ünlü markaların replikalarını bile alacak maddi güçte değil. Üstelik yeteneksiz ve başarısızlar çünkü üretken değiller. Bu esnada devreye giren bir karakter, ataerkil düzenin sona erdiğini müjdeliyor. Ancak kurduğu yeni anaerkil düzen ise şu anda dünya üzerinde herkesin şikâyetçi olduğu düzenin bir benzerini ortaya koyuyor. Yeni kaptanımız eleştirilen düzenin bir benzerini ortaya koyarak bizim 'güç' meselesini daha dikkatli bir şekilde düşünmemizi sağlıyor. Gücü elinde tutan herkes zehirlenmeye mahkum mu? Güç, beraberinde zehirlenmeyi doğurur mu? Zehirlemeyen güç, güç müdür? Östlund, bu sorulara öyle çarpıcı bir cevap veriyor ki kadın ya da erkek fark etmeksizin, meselenin derinine inmemiz gerektiğini fark ediyoruz. Finalde hem orijinal hem de çarpıcı olmayı başaran Östlund, anlattığı hikâyeyi başından sonuna birbirine bağlayarak, her üç bölümde de çarpıcı öyküler anlatıp genele vurduğumuzda da tatmin edici olarak, 'hüzün üçgeni'mizi bizlere gösteriyor. Yönetmen aslında 'hüzün üçgeni'mizi belirleyen şeyin 'güç' olduğunu hatırlatıyor. Östlund'un filmografisindeki şu ana kadarki en güçlü film olan 'Triangle Of Sadness', sadece bu yılın değil aynı zamanda son yılların da en 'güç'lü filmlerinden biri olmayı başarıyor.
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr