Geri Dön
Stars At Noon: İzleyiciyle kurduğu bağ 'Öğle Güneşinde Yıldızlar' kadar kısa

Stars At Noon: İzleyiciyle kurduğu bağ 'Öğle Güneşinde Yıldızlar' kadar kısa

Bu yıl Berlinale'den 'En İyi Yönetmen' ödülü kazanan Fransız yönetmen Claire Denis bir diğer filmi 'Stars At Noon' ile de Cannes'da 'Close' ile birlikte 'Jury Grand Prix'yi kazanmıştı. Türkiye'de 'Öğle Güneşinde Yıldızlar' adıyla vizyona giren film potansiyelini aktarmakta güçlük çekiyor, izleyiciyle kurduğu bağ yalnızca birkaç dakika sürüyor.

Mayk Şişman
Mayk Şişman

2022 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye'yi bir kez daha İsveçli yönetmen Ruben Östlund kazanmış, 'Triangle Of Sadness' yılın en dikkat çekici işlerinden birine dönüşmüştü. Başarısını 10 Aralık'ta İzlanda'nın başkenti Reykjavik'te düzenlenen Avrupa Film Ödülleri'nde de sürdüren 'Triangle Of Sadness', festivalden 'En İyi Film', 'En İyi Yönetmen' ve 'En İyi Senaryo' gibi en prestijli ödülleri kapmayı başardı. Dili İngilizce olduğu için Akademi Ödülleri'nde İsveç'in Oscar aday adayı olarak seçilemeyen filmin başarısından sonra Cannes'daki diğer güçlü rakipleri de ilgi odağı olmayı başardı. Cannes'da Altın Palmiye'den sonraki en prestijli ödül olarak kabul edilen 'Jury Grand Prix' ödülü son yıllarda olduğu gibi yine iki film arasında paylaştırıldı. Bunlardan bir tanesi Lukas Dhont'un yönettiği, Belçika'nın Oscar aday adayı olarak seçilen 'Close', diğeri ise Claire Denis'in yeni filmi 'Stars At Noon'du. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de 'Öğle Güneşinde Yıldızlar' adıyla vizyona giren film, yılın en iyilerinden biri olarak kabul edilen 'Close'la birlikte 'Jury Grand Prix'i paylaşmasından ötürü beklentilerin büyük olduğu bir filmdi. Gerek Claire Denis gerekse Cannes'dan ödülle dönmesi nedeniyle izleyicilerin meraklandığı filmi izledikten sonra ise bu beklentilerin altında kalan kısımlar oldukça göze çarpıyor.

Haberin Devamı

Stars At Noon: İzleyiciyle kurduğu bağ Öğle Güneşinde Yıldızlar kadar kısa

Edebiyat uyarlaması olarak beyaz perdede

Nikaragua'da geçen tutku ve heyecan dolu bir aksiyon filmi olan 'Stars At Noon'un çekimleri ise Panama'da gerçekleşmiş. Birçok Denis filmi gibi yine Tindersticks katkılı müziğiyle takip ettiğimiz film aslında bir roman uyarlaması. Türkçede Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan kitaplarıyla tanınan ABD'li yazar Denis Johnson'ın Nikaragua'daki deneyimlerini anlattığı aynı adlı romanını 76 yaşındaki Fransız yönetmen Claire Denis sinemaya uyarlamış. Görsellik olarak izleyiciyi doyuran, yer yer romantizm yer yer ise gerilim ve aksiyon dolu sahnelerle dolu 'Stars At Noon', Juliette Binoche'un başrolünde yer aldığı ve bu yıl Berlinale'den kendisine 'En İyi Yönetmen' ödülünü getiren bir diğer Claire Denis filmi 'Both Sides of the Blade'in daha ötesinde ama yine de Cannes'da ödülünü paylaştığı 'Close'un epey gerisinde. Son yıllarda üretkenliğiyle dikkat çeken Claire Denis her ne kadar 2022 yılında Berlinale'den 'En İyi Yönetmen', Cannes'dan ise 'Jury Grand Prix' ile dönse de Denis'in sinemasında eksik kaçan önemli bir halka var, o da elbette filmlerinin garip bir şekilde temposuzluğu ve izleyici dostu görüntülerine rağmen potansiyellerini yeterince kullanamamaları.

Haberin Devamı

Stars At Noon: İzleyiciyle kurduğu bağ Öğle Güneşinde Yıldızlar kadar kısa

Kafanızda soru işareti kalmamasının sebebi farklı

'Stars At Noon'un temel sıkıntısının senaryosunda ve temposunda olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. 137 dakikalık görece uzun bir süreye sahip olan film en başından beri iki karakter arasındaki tutkulu yakınlaşmayı, güveni, hayatta kalmayı, aşkı, cesareti işliyor. Romantik ve aksiyon arasında kurduğu köprü aslında hiç de fena değil. Ancak filmin sonuna geldiğinizde "Ben bu filmi neden izledim?" hissi öylesine baskın hale geliyor ki filmin tam olarak nereye gittiğini, nereye vardığını kestirmeniz bir hayli güç oluyor. 'Close'da irdelenen vicdan ya da suçluluk duyguları gibi meseleler filme karakter katarken, Lukas Dhont'un yarattığı zamansızlık filmin ömrüne ömür katarken aynı şeyleri 'Stars At Noon' için söylemek pek de mümkün değil. Yer yer akıcı yer yer ise bir hayli monotonlaşan 'Stars At Noon' temposundaki istikrarsızlık nedeniyle ve bir edebiyat uyarlaması olmasına rağmen sahnelerinin pek de hafızalara kazınacak tatta güçlü olmaması nedeniyle yalnızca orta-iyi arasında bir konumda sıkışıp kalıyor. Çatışmaların zayıflığı ve oyuncular arasındaki kimya olması gerekenin çok altında. Buralardaki sıkıntı görece uzun filmin sonuna kadar filmi baştaki ilgiyle takip edemememize neden oluyor, özellikle yakalanamayan kimya filmi 'zamansızlığa' taşıyamıyor. Halbuki başlı başına kült bir film olabilmesi, özellikle de Margaret Qualley'nin hiç de fena olmayan oyunculuk performansıyla hiç de imkânsız değilmiş. Ancak film bittiğinde kafanızda hiçbir soru işareti kalmıyor. Film tüm sorulara cevap verebildiği için değil ama. Hikâye kafalarda hiçbir soru işareti bile oluşturamayacak kadar size değmediği için, farklı okumalar yapma kapısını sımsıkı kapalı tuttuğu için, izleyiciye yalnızca iki boyutlu düz bir hikâye aktardığı için. 'Stars At Noon' bir başka yönetmenin elinde daha da fecaat bir görünüme sahip olabilecekken performansını pek de etkileyici bulmadığım Claire Denis sayesinde elbette en kötü 'orta' olabilmeyi başarıyor. Ancak yine de çok daha fazlasını yapabilecekken tıpkı 'Öğle Güneşinde Yıldızlar' gibi izleyiciyle kurduğu bağ yalnızca birkaç dakika sürüyor.

Haberin Devamı

 

twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr

Benzer İçerikler