Netflix'in yeni dizisi 'You', stalkerlara ibret olur mu?
'You', Netflix’in son dönemde en çok konuşulan dizilerinden biri. Sevmek, çok sevmek, saplantılı olmak, sosyal medyada stalker'lık yaparken bunu korkunç işlere çevirmek ve daha fazlasını anlatıyor… 'You' sayesinde ilişkinizi ve “Sevgilimin sosyal medyada attığı her adımı bilirim” tavrınızı sorgulamanın vakti geldi. Haydi hesaplaşmaya! (Dikkat: Spoiler içerir!)
Kapı açılır ve kahramanımızın hayatını değiştirecek olan kadın içeri girer... Karşımızda Guinevere Beck, nam-ı diğer Beck... Attığı her adımda sanki kainattaki zaman durur, her şey bir anda önemsizleşir. Yavaşça kasaya yaklaşır ve almak istediği kitabı sorar. Zeki, iddialı ama tüm bu özelliklerinin farkında olduğu için bir o kadar da mütevazı bir özgüvene sahiptir. Bu başlangıç, bir dizi için klişe gibi gelebilir. Ancak 'You', biraz farklı. Dizi, en başından itibaren edebiyat kokacağını belli ediyor. Tıpkı başrollerinde Kevin Bacon ve James Purefoy’un yer aldığı 'The Following' gibi. Oates, Dickens, Emily Bronte ve daha nicesi ilk sezonu yayımlanan 10 bölümlük dizide sık sık karşımıza çıkıyor.
Netflix’in geçtiğimiz günlerde yayınlanan ve Türkiye’de de çokça izlenen dizisi, çağımızın fenomeni sosyal medya ekseninde ilerliyor. Gossip Girl’de Dan karakterini canlandıran Penn Badgley’in oynadığı Joe Goldberg, Manhattan’ın güzel bir kitapçısında çalışan orta-alt sınıftan bir adamdır. Kitapçının kapısının açılması ve güzel sarışın kadın Beck’in (Elizabeth Lail) içeri girmesiyle Joe’yu da daha yakından tanımaya başlarız. Joe tutku, ihtiras ve şehvete kapılıp Beck’in hayatını didik didik araştırır. Çok geçmeden de atomlar çarpışır ve tutkulu aşk başlar. Ancak bu esnada Joe’nun bambaşka bir yüzü olduğuna, zavallı Beck dışında hepimiz şahitlik ederiz.
Stalkerlık ruhumuza işledi!
Dizi ilerledikçe, Joe’nun tutkulu, arzulu ve şehvetli bir aşıktan çok; saplantılı bir sapık olduğu anlaşılıyor. Böylece kendi ilişkilerimizi gözden geçirmemizi sağlıyor. Soru basit: Sevdiğimiz kişinin hayatına ne kadar girmeli? Hakkında ne kadar şey bilmeliyiz?
Joe ve Beck’in inişli çıkışlı aşkı zaman zaman kesintiye uğrasa, aldatmalar dahi olsa da, en nihayetinde yeniden bir araya geldiklerini görüyoruz. Ancak gördüğümüz bununla sınırlı kalmıyor. Edebi sözlerin, şiirlerin arasında Joe’un korkunç saplantısıyla işlediği cinayetlere de tanıklık ediyoruz. Beck’in en yakınındakileri “Ona zarar veriyor” gerekçesiyle öldüren Joe, Hollywoodvari kusursuz ve şanslı planlamayla hepsinden sıyrılıyor. Detaylar elbette dizide... O halde bir soru daha: Joe gibi stalkerlıkta zirveye oynayan saplantılı kişiler ya bize de musallat olursa? Ha bu arada Joe’nun kendisine ait bir sosyal medya hesabı olmadığını da hatırlatalım.
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de dizinin etkisiyle sosyal medya ile arasına mesafe koymaya, diğer bir deyişle detoks yapmaya başlayanların sayısı artıyor. Bu, elbette geçici bir durum. Stalkerlık ruhlarımızı işledi bir kere.
Ancak diziden, özellikle ikili ilişkiler açısından çıkarılacak harika dersler var. “Çok sevmek” olarak şirinleştirilen saplantının yıkıcılığına karşı makulde kalmak, hem ikili ilişkilerin hem de insanlığın hayrına. Bu arada ikinci sezon da gelecek gibi. Merakla bekliyoruz.