Leyla'nın Kardeşleri: Gülünmeyecek yerde gülmemek, işte tüm mesele bu!
Bu yıl Cannes'da ana yarışmaya dahil edilen 'Leila's Brothers', yani 'Leyla'nın Kardeşleri', son dönem İran sinemasındaki en güçlü örneklerden biri. 'Leyla'nın Kardeşleri', güçlü senaryosu ve metaforlarıyla 2 saat 45 dakikalık uzunluğuna rağmen tempoyu bir an olsun düşürmüyor, İran sinemasının yalnızca adı son dönemde intihal iddialarıyla anılan Asghar Farhadi'den ibaret olmadığını hatırlatıyor...
Son dönemde İran sineması her ne kadar çoğunlukla iki kez Akademi Ödülü kazanan Asghar Farhadi'nin bireysel başarısıyla ön plana çıksa da son dönemde yönetmen hakkında çıkan intihal iddiaları geniş bir kesimde hayal kırıklığı yaratmıştı. 1989 doğumlu genç yönetmen Saeed Roustayi'nin bu yıl Cannes'da ana yarışmaya dahil edilen, her ne kadar festivalden büyük bir ödül kazanmadan dönse de birçok kişinin beğenisini kazanan 'Leila's Brothers' (Türkçe adıyla 'Leyla'nın Kardeşleri') birçoklarımızdaki 'İran sineması = Farhadi' algısını yerle bir etmeyi başaracak cinsten bir film olmayı başarıyor. Filmekimi 2022 kapsamında bizlerle buluşan 'Leyla'nın Kardeşleri' her şeyden önce başarılı senaryosu ve birbirinden sağlam oyunculuk performanslarıyla akılda kalmayı başarıyor. Tam 2 saat 45 dakikalık dev uzunluğuna rağmen tempo bir an olsun düşmüyor, tıpkı Farhadi filmlerindeki gibi bol çatışmalı, metaforlu, hem zeki hem de duygusal diyaloglarıyla gönülleri kazanıyor. Adı üstünde bir aile anlatısına soyunan 'Leyla'nın Kardeşleri' yalnızca İran'daki bir ailenin derdiyle değil koca ülkenin, koca coğrafyanın ortak problemlerine odaklanıyor, bunları yaparken hem yerel hem de evrensel olmayı başarıyor.
Sistemin onu antipatik gösterme çabasına rağmen başarıyor
40 yaşındaki Leyla'nın 'var olma' mücadelesini izlediğimiz filmde bu karakter anne ve babası haricinde dört erkek kardeşiyle de ilgilenmek zorunda kalıyor. 'Eski kuşak'ı sembolize eden anne karakteri boyun eğmiş, İran'daki değişimi sembolize eden baba figürü ve otoritesine karşı koyamamış bir kadın. Üstelik ülkenin yakın tarihine gönderme yapılan bu detayda anne otoriteye karşı çıkamadığı gibi kardeşler arasında da kadın olan Leyla'yı arka plana itiyor, erkek kardeşlere daha çok değer verip ilgi gösteriyor. Ailenin erkek çocukları işsizlikle boğuşurken güçlü kadını, yeniyi, mevcut sisteme karşı çıkan ve özgürlüğü sembolize eden Leyla karakteri aslında yaptıklarıyla kaçınılmaz sonu hazırlayan isim. Bu uğurda çok fazla göz yaşı dökmesi, çok fazla alternatif yollar araması, mevcudiyetini tanımayan bu aileye ve düzene karşı zekasını kullanarak varlığını hatırlatması gerekiyor. Ama en çok da kardeşlerini uyandıramayan Leyla'nın fazlasıyla tahammüllü ve sabırlı olmanın da ötesine geçerek erkek kardeşlerine rağmen onlara doğru yolu göstermekten asla vazgeçmemesi gerekiyor. 2 saat 45 dakika boyunca baba karakteri oldukça sempatik bir portre olarak gözlerimize sunulsa da, baba karakterinin neredeyse bütün hareketleri yüzlerde gülümsemelere sebep olsa da zaman içerisinde bu mutlu anlar yerini soğuk tebessümlere bırakmaya başlıyor, çünkü Leyla tüm çıkmazlara rağmen zekasını ve ruhunu ortaya koyarak, gençlik enerjisiyle ve baskı gören tarafta olmanın gerektirdiği azim ve inançla adalet ve özgürlük savaşında oldukça büyük bir avantaj yakalıyor. Üstelik Leyla sistemin kendisini antipatik gösterme çabasına rağmen, tribünleri coşturamamış haliyle başarıyor tüm bunları. Final sahnesiyle birlikte izlediğimiz şeyin yalnızca Leyla'yı değil, ülke ve coğrafyadaki her kadının ortak mücadelesi ve olağan zaferi olduğunu fark ederek dönüşüm ve değişimin zaman akışındaki kaçınılmazlığını hatırlıyoruz.
Gülünmeyecek yerde gülmemek, işte tüm mesele bu!
Yönetmen Saeed Roustayi'nin şimdiden İran ve dünya sinemasına büyük armağanı olan 'Leyla'nın Kardeşleri' Cannes'dan ödülsüz dönse de; satır arası sert göndermeleri, metaforları ve kusursuz senaryosuyla ükesinin Oscar adayı adayı olarak seçilmese de zaman içerisinde kıymeti bilinecek ve kült bir filme dönüşecek. Bunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. Çağın ruhunu yakalayan, daha da önemlisi yerelden çıkıp evrensel olabilmeyi başaran 'Leyla'nın Kardeşleri' kusursuz bir başyapıt. Geleceği, özgürlüğü, direnişi yani kadınları sembolize eden Leyla ile eskiyi, statükoyu, ataerkilliği temsil eden baba karakteri arasındaki çatışmayla zirveyi gören ve unutulmaz bir son sahneyle gelmiş geçmiş en başarılı finallerden birine imza atan 'Leyla'nın Kardeşleri', İran sinemasının yalnızca Farhadi'den ibaret olmadığını bizlere aktarması bakımından önemli bir film. 'Leyla'nın Kardeşleri', kadını merkeze alması ve çözümün kendilerine göre sistemle daha çok uyumlu genç erkek kardeşlerde yattığını ancak o erkek kardeşleri de yine 'Leyla'ların doğurduğunu vurgulaması bakımından kıymetli. Üstelik vermek istediği mesajı estetik, şık, tutarlı ve kararlı bir şekilde izleyiciye süre dezevantajına rağmen aktarması muazzam bir başarı. Dünyanın neresinde olursa olsun ataerkil düzenin çarklarında boğulan, hırpalanan, manevi ve maddi kayıplara uğrayan 'Leyla'nın Kardeşleri' bu zinciri ve ezberi bozduğunda yani gülünmeyecek yerde gülmemeyi, affedilmemesi gereken noktada affetmemeyi, hatırlamayı, kendisinden daha güçsüz kız kardeşlerini ezmek yerine bu düzeni yaratan üst basamakların niyetini sorgulamayı başardığında dünyanın tüm 'Leyla'ları da sahiden gülecek, üstelik erkek kardeşlerinden ne az ne de çok, eşit sürede, eşit mesafede, eşit güçte...
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr