Engin Geçtan sayesinde nefes almayı öğrenmek
Uzmanlık alanı psikiyatri olan, romancı ve yazar Prof. Dr. Engin Geçtan, 86 yaşında yaşamını yitirdi. Dün gece yarısında sosyal medyada bu haberi bu şekilde duyduk. Son dönemde döne döne onun kitaplarını okumaya başlayan, onun yazdığı her satırı resmen canı çeken bir okuyucu olarak tam da 'İnsan Olmak' adlı kitabını okurken, eskaza, Twitter'dan öğrendim ölüm haberini. Soruyorum: Engin Geçtan, okuyucuları için tam olarak ne ifade ediyor?
Hayat yeterince zor ve karmaşık; dünya her geçen gün daha da komplike bir hale geliyor. Bir psikiyatra başvurmayacağını düşünen, yeterince güçlü olduğunu düşünen bir insan bile kendini doktorda bulabiliyor, mevcut sorunların üzerine eğilmeyi seçiyor. Bir anda. Şak diye.
Ne kadar yol kat ediliyor, bilemiyorum, bilmemizin de lüzumu yok. Bu hayat, tek başına bir yolculuk. Ama insana, insanlara ve duygulara da ihtiyacımız elbette var.
Kitabındaki kirpi örneği
Engin Geçtan, bir kirpi örneğiyle 'İnsan Olmak' kitabında tam da şu satırlara yer veriyor:
"İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar."
En uygun uzaklık
Muhtacız insana, iletişime, sohbete. Yeterince uzak kaldığımızda üşüyoruz. Fazlasıyla sınırı aştığımızda ve yakınlaştığımızda her insanı farklılaştıran değerler uzaktan şahaneyken yakından can acıtıyor. Elbette çözüm en uygun uzaklığı saptamak.
'Bilinmeyen korkutur'
Engin Geçtan, 2010 yılında Milliyet Pazar'a gazeteci Zeynep Miraç'a verdiği röportajda kendi geçmişiyle 2000'li yılları değerlendiriyor: "Benim lise yıllarımdayken uyuklayan bir Türkiye vardı. Sesi çıkmayan bir ülke. Ben bugünkü çılgın Türkiye'yi kabulleniyorum."
Röportajda "Bilinmeyen korkutur. Onun için kısır döngülere tutunmayı tercih ediyoruz" diyordu, sahiden de bizi biz yapan şeylere sarılmak ve insanı eğrisiyle doğrusuyla kabullenmek asıl mesele. 'Bilinmeyen' olarak etiketlediğimiz şeylere karşı kapımız neden kapalı? Neden her bilinmeyen korkutuyor da bilinmeye yol almak ve kısır döngülerden sıyrılmayı seçmek bizi tedirgin ediyor?
'Kuşaktan kuşağa aktarılır'
Engin Geçtan, bu durumu insanın özerkliği öğrenememesiyle yorumluyor; "Özerk olmak, özgür seçim yapmayı öğrenmiş olmak demektir. Bunu öğrenememiş olan insan neyi seçeceğini bilememenin öfkesini yaşar" diyor. Ve çok önemli bir sır veriyor: "Özerklik, ancak ve ancak kuşaktan kuşağa aktarılır." Yani özgür seçimler yapamamızın altında yatan ne tek başına aile ne de tek başına kendimiz.
Engin Geçtan'ı iyi ki tanımışız
Engin Geçtan, her okuyucusu için ayrı bir değerde. Kimilerine göre Türkiye'nin Freud'u kimilerine göre Türkçedeki en şahane kurgu dışı kitapların yazarı. Daha büyük çerçeveden baktığımızda hayatın koca bir rastlantılar bütünü ve yalın, sade bir yolculuk olduğunun; insanın ise eksisiyle artısıyla kendini yıkıp sonra tekrar toplayabilen bir canlı olduğunun farkında. Okuyucuları da bunu görebiliyor ve bir şekilde hayatın içinden insana dokunup kendine dönüyor; içten dışa, dıştan içe çeşitli seçeneklerden kendini buluyor.
Nefes almayı kolaylaştıran Engin Geçtan'ı iyi ki tanımışız.
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr