Doğa kanunu gereği aydınlık için karanlıkta kalan 'Kuru Otlar Üstüne'
Merve Dizdar'a 2023 Cannes Film Festivali'nde 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü kazandıran 'Kuru Otlar Üstüne' sonunda seyirciyle buluştu. 96'ncı Akademi Ödülleri'nde Türkiye'nin Oscar aday adayı olarak seçilen Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi, özellikle de Merve Dizdar'ın oyunculuğuyla dikkat çekiyor, 197 dakika boyunca yönetmenin bugüne kadarki en karanlık hikâyesi olmayı başarıyor.
2023 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarışan ve 96'ncı Akademi Ödülleri'nde Türkiye'nin Oscar aday adayı olarak seçilen Nuri Bilge Ceylan'ın merakla beklenen son filmi 'Kuru Otlar Üstüne'sine sonunda kavuştuk. Cannes'da Merve Dizdar'a 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü kazandıran 197 dakikalık film en sonunda 29 Eylül 2023'te vizyona girdi. Türkiye'de ilk hafta sonunda tam 70 bin seyirci tarafından izlenen 'Kuru Otlar Üstüne' daha şimdiden Nuri Bilge Ceylan sinemasının da gişede en iyi açılış yapan filmi olmayı başardı. Deniz Celiloğlu'nun Samet'i, Merve Dizdar'ın Nuray'ı, Musab Ekici'nin Kenan'ı, Erdem Şenocak'ın Tolga'yı canlandırdığı filmde 'açılış'ı yapan Sevim rolüne ise 2012 doğumlu genç yetenek Ece Bağcı hayat vermiş. Filmde Anadolu'nun ücra bir köyünde zorunlu görevini tamamlamak üzere olan ve ait olduğunu hissetmediği bu coğrafyanın içine giderek çekildiğini hisseden Samet karakterine odaklanıyoruz, ancak bunu yaparken elbette pek çok meseleyi de adeta bir roman okur gibi takip ediyoruz. Cannes'dan daha önce 'Kış Uykusu'yla 'Altın Palmiye' de kazanan Nuri Bilge Ceylan, son filminde yine aşina olduğumuz sinemasına yakın dursa da farklı tekniklere el atması ve yer yer bazı seçimleri bir hayli dikkate değer ve şaşırtıcı. Klasik bir anlatıyı ya da akışı sevenler için "Nasıl yani?" dedirtecek bazı denemeler Nuri Bilge Ceylan'ın yönetmenlik yolculuğunda mutlaka hatırlanacak detaylar olarak göze çarpıyor. En akılda kalan şaşırtıcılık ise elbette 'set' sahnesi. Nuray ve Samet'in dünyasına fazlasıyla odaklandığımız, yüzde 50'ye yüzde 50 fazlasıyla takılı kaldığımız bir noktada bizlere bir 'nefes' alanı yaratıyor bu sahne. Elbette yalnızca nefes almadan takip edilen, sorgu odası ışığı altındaki ameliyat masasına benzer akşam yemeğinin yorgunluğunu üzerinden atmak isteyen seyirci için değil, daha genel çapta, daha büyük ölçükte bir es alanı yaratıyor ve çözüme giden yoldaki 'mola'lara 'sanatsal' bir öneri getiriyor, üstelik bunu Samet ve Nuray'ın adeta Nuri Bilge Ceylan'ın iç ses çarpışması olarak biraz da yönetmenin içinde kalanları dışarıya taşırdıkları, filmin en can alıcı sahnesinin -daha doğrusu çarpışmasının- hemen akabinde yapıyor. Çoğu zaman nefessiz izlenen Nuri Bilge Ceylan filmi izlemek tam da bu yüzden sağlam bir kondisyon gerektiriyor.
Kenan'da yarattığı melankoli sanılandan daha derin
'Kuru Otlar Üstüne'deki teknik 'farklılıklar' daha 'klasikçi' izleyici için yeterince tatmin edici bulunmasa da yönetmenin aslında palmiyesine güvenmeden sinemasına da farklı motifler eklemesi bir sonraki NBC (Nuri Bilge Ceylan'ın sinefilcesi) filmi için de şimdiden heyecan verici. Keza iki bölümlük dizi tadında gibi dursa da aslında girift olan ve bu yapısıyla da hayranlık uyandıran 'ilk yarıdaki mesele-ikinci yarıdaki mesele' konusu da oldukça şiirsel. İlk yarıdaki meselenin muğlak bırakılması, ikinci yarıdaki meselenin ise epey bir masaya yatırılması ve bu esnada Kenan'a da fazladan bir söz hakkı tanınmaması detayı oldukça sağlam bir denge. Samet ve Nuray arasında olanların Kenan'da yarattığı melankoli sandığımızdan çok daha derin ve sessiz etkiler yaratıyor çünkü geniş çerçevede. Bu noktada elbette oyunculuk yönetimi de devreye giriyor. Film boyunca şiir gibi bir etki yaratan Merve Dizdar, Cannes gibi prestijli bir festivalden 'En İyi Aktris' ödülüyle taçlandırılmayı sonuna kadar hak ediyor. Nuray gibi 'Kuru Otlar Üstüne'nin en 'kilit' karakterini Merve Dizdar'dan başkası canlandıramazmış gerçekten. Merve Dizdar, her sahnede bize Nuray'ı yaşatıyor ve onu en iyi şekilde anlamamız için üstüne düşen görevi en iyi şekilde yapıyor. Ama burada Samet'i canlandıran Deniz Celiloğlu da Dizdar kadar olmasa da ona yakın övgüleri duymayı hak ediyor. Böylesine antipatik, böylesine kibirli bir karakteri bizlere Deniz Celiloğlu öyle bir aktarıyor ki empati kurabiliyoruz, "Bir dakika ya" diyebiliyoruz. Özellikle Tolga ve Samet arasındaki gecenin köründe içilen çay sahnesinde Celiloğlu'nun iç dünyası, bakış açısı muazzam bir şekilde aktarılıyor Celiloğlu tarafından. Bu noktada diyaloglar da gevezelik de dikkat çekici. Taaa 'Uzak' tarihten beri eleştiri konusu olan 'NBC sinemasındaki diyalog sıkıntısı' her filmde giderek daha da oturuyor. Tıpkı son dönemdeki NBC filmleri gibi 'Kuru Otlar Üstüne' de bir hayli konuşkan, hatta geveze ve iyi ki de böyle. Çünkü ancak bu şekilde dengelenebilir her şey. Çay sahneleriyle malum yemek sahnesini yan yana koyduğumuzda herkesi tatmin eden bir tablo çıkıyor çünkü terazi bazında.
Payına düşen dersi çıkartan için otlar o kadar da kuru değil
'Kuru Otlar Üstüne'nin diğer NBC filmlerinden olumlu yöndeki özelliklerinden biri de elbette diğerlerinden çok daha belirgin olan ve kendisine epey yakışan karanlığı... Öylesine dipsiz bir kuyu gibi bu karanlık, izleyici kendine tutunacak bir dal arıyor ama asla bulamıyor. Zaten bu bulamayış da beraberinde yönetmenin hayata olan bakışını da gerekli çarpışmalar ve ayrışmalar eşliğinde yansıtıyor. Karanlığın dozu 'Kuru Otlar Üstüne'ye çok yakışmış, evet, ama bu karanlık genel olarak NBC sineması için de epey gerekli aslında. 'Ahlat Ağacı'ndaki temel eksiklik belki de buydu. Ya da Cannes'dan 'Büyük Ödül'lü 'Bir Zamanlar Anadolu'da'yı bu kadar kocamanlaştıran, devleştiren de keza yine 'elzem karanlık'tı. Karanlık aynı zamanda aydınlık için de yürünmesi ve aşılması gereken bir yol çünkü. Doğa kanunu gereği aydınlık için karanlıkta kalan 'Kuru Otlar Üstüne', bu 'aydınlık' safhasını, filmin sonundaki 'anlatıcı'yla açıklamayı tercih ediyor ve bunu tam da finalde yaparak az biraz nazar boncuğu tadında bir yere evriliyor. 'Anlatıcı' kısmı böylesine 'tıkır tıkır kendiliğinden işleyen' bir matematik-kalp uyumuna pek de uyum sağlayamıyor, bilinçli olarak dahil olan bu alt çizme eylemi, belki de genele daha direkt bir temas etme gayretiyle az biraz filmin gücünden götürüyor. Halbuki zaten az çok nasıl bir karakter olduğunu gayet iyi anladığımız Samet'i 'sesli okumak' yerine 'mesafe'yi korumak çok daha güçlü bir etki yaratabilirdi. Sessizlik, sanılanın aksine sesten çok daha güçlüdür en nihayetinde. Keza filmin 'çıkış noktası', başlangıcı ve bitişi olan 'Sevim', Samet'e son anda uzatılan mikrofonu asıl hak eden karakter. 'Sevim'in iç dünyasını ve hislerini daha çok anlama ihtiyacı içinde tamamlıyoruz çünkü filmi... 'Kuru Otlar Üstüne', bugüne kadar Nuri Bilge Ceylan'ın yönettiği en iyi film değil belki ama onun en iyilerinden biri tabii ki. Üstelik Samet ve Nuray'ı çarpıştırması bile aslında birçoklarına çok iyi gelmesinin ötesinde çok da gerekli bir hareket. Sırf bu sahne bile 'Kuru Otlar Üstüne'nin mutlaka sinemada, kendimizle baş başa izlenmesi için yeterli ve gerekli bir vesile. Bu çarpışmada payına düşen dersi çıkartan için otlar o kadar da kuru değil çünkü.
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr