Suya sabuna dokunan bir yazı...
Karantina döneminde hepimize olduğu gibi bana da bir şeyler oldu... Ve ilk yazımla karşınızdayım...
Uzun zaman olmuş kağıda kaleme el sürmeyeli. Karantina döneminde hepimize olduğu gibi bana da bir şeyler oldu. Bir türlü anlayamadığım şeyler. Açıkçası hiçbir şey iyi gitmedi. Eskiden olan şeyler, bu sefer gerçekleşmedi. Kendimi iyi hissetmem için yazmam önerildi. Eskiden olduğu gibi yazmam... Başıma gelenleri değil o an kafama ne geldiyse yazmam... Nasip şimdiymiş.
Başıma gelen ilk olaya gelirsek, yazmaya başlayacağım sırada PC'nin bozuk olduğunu fark ettim. O kadar bozulmuş ki koca PC aylarca telefonuma sığmış ve ben bu durumun farkında bile olmamışım. Ama yine de benim içim içime sığmıyordu ve şu anda başıma gelen onca şeye rağmen yazmam lazımdı ve anladım ki hiç ihtiyacım yoktu o bozuk bilgisayara, içinde yarım kalmış bir tiyatro oyununa ve kişisini yitirmiş bir şiir tipimi beğenmediğim fotoğraflar derken boşver iyi de oldu deyip kağıda kaleme sarıldım böylelikle. Nihayet eski ve her daim kalıcı bir dost olan ve dilimden de anlayan bir mucize gibiydi yazmak. Yakınlaştık ve çok samimi bir şekilde yazışmaya başladık...
Tıpkı şimdilerde hepimizde olduğu gibi uzun zamandır suya sabuna el sürmediğimiz bir yaşamdan geldik. Kirli bir sona ve nerede hata yaptık derken döndük başa. Farkında mısınız her zaman geyiğini yaptığımız çocukluğumuza inmenin en kolay olduğu dönemdeyiz :))
Her gözümüzü kapattığımızda bir anı ve o en mis gibi başlangıçlar nasıl da taze beynimizde...
Nasıl başlardık peki?
Güne, hayata...
Düşünün çocukluğumuzda sofraya oturmadan önce anne ve babamızdan korktuğumuzdan mı, belki ama bize kalsa o yaşlarda ölümsüzlük iksirini kesin biz içmiştik ya da aşısını biz bulmuştuk :) Muhakkak ilk önce suya sabuna el sürerdik, o eller evvela yıkanır öyle güne başlanır, öyle yemek yerdik ve o masada muhakkak bir kaç lokma yendikten sonra sükunet bozulur ailenin sorunlarından tutun da en gereksiz konulara konu komşu dedikodusundan sıra gelirdi bizim kişisel yaramazlıklarımıza. İşte o an dünya başımıza yıkılırdı sanki:)))
Demek ki ne kadar küçük dünyamız varmış ki o yıllarda aslında en makul olan da o küçük dünyaydı ama bilemedik kendi dünyamız büyüdükçe derdimiz de büyüdü "Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur" meselesiydi bu anlayamadık. Oysa ki o masada hiç kafaya takılmaması gereken okul problemleri, sokakta yaptığımız şirin mi şirin yaramazlıklar ya da başka bomboş sıkıntılar konuşulurdu.
Tabii onca dert tasa konuşulacakken ve gündemde siz varken bu el yıkanma katiyen unutulamaz sofrada tertemiz bir şekilde başlardı. Herşey lokma lokma konuşulmaya. Dedeler memleketi kurtarır anneler ise kurban olduklarım sizi kurtarmakla uğraşır babalar ise size odaklanırdı. Sofraya büyükler oturmadan yemeğe başlanmaz onlar kalkmadan kalkınmaz. Her ne olursa olsun karşılık verilmezdi. Her şey şimdilerde en aşşa yirmi saniye olacak denilen şeyin o zaman saniyesi bile tutulmadan çarçabuk maksat anne baba azarından korunmak için öylesine yalap şap kullanarak da olsa istikrarlı bir şekilde umut dolu sabah akşam tertemiz yıkanarak başlardı yaşam.
Aslında önemli değildi. Öyle hijyen temizlik vs itiraf edeyim, ben o ellerimi ve yüzümü ya anne babamdan ya da rahmetli dedemden korktuğum için yıkardım. Çünkü ölmek denen şey, hiçbir zaman yoktu hafızamda. En güçlü ve en ölümsüz kahramanım dedem hayatta bizimle yaşıyor anne babam yanımda arkadaşlarım dışarılarda ve sokaktaydı. Şimdi ise öyle mi? Verdiği tüm güzellikleri geri aldı bizden acı ve korku, tüm beynimizi esir almış onca şey olmamış gibi suya sabuna dokunmayanın sonu çoktan gelmiş ve dünya gittikçe kirlenmiş, sürekli aynı şarkı kulağımızda bozuk bir plak gibi biz büyüdük ve kirlendi dünya.
İlk önce iki dedemi aldı benden, derken anne yarım teyzemi son kez dahi görmeden kopardı. Cenazesine zor yetiştim. Tüm acımasızlığı ile sıradakine tedirginlik aşılamaya devam ediyor. Üstelik her yirmi dakikada bir ellerimi yıkasam da sorunsuz ve şikayetsiz bir çocuk dahi olsam hayat kirlenmekten vazgeçmiyor. Gün geçtikçe daha bulanıklaşıyor her şey. Nedense bu günlerde başımdan geçenlerin çoğu, o güzel yıllar üzerine ellerin suya sabuna az değerek de temiz kaldığı toplu halde dedeler torunların ve ailenin hep birlikte oturduğu bereketinin hiç kaçmadığı sofralar ve sanki hiç geriye gelmeyecek gülümsemeler...
Bu yazılar uzun bir aradan sonra kendimle alakalı ilk suya sabuna dokunduğum cümleler...
Halbuki derdimizi anlattığımız mecralar çoğalmışken. Twitter bizi kısıtlamış Instagram gözümüzü boyamış nice yetenekli cümlelerin bir postun altında heba olmasına göz yumarken konservatuvardan okul arkadaşlarınızın üretemeden eli kolu bağlı evlerinde oturduklarına acıya acıya içim giderken...
Bunları izlerken yapamadım...
Bizi hepimizi başıma gelmişken yazmaya karar verdim. Kötüydüm yoksa iyi hissedemiyordum. Çünkü ben insanoğlunun bu kadar elinin kolunun bağlı olduğunu hatırlamıyorum. Neredeyse çocukluğumdan beri hep radyo programları yaptım ve hiç bu kadar sustuğumu hatırlamıyorum. Son yıllarda sürekli il il gezip çeşitli eğlence mekanlarında sahneye çıkıyorum, bu kadar durduğumu hatırlamıyorum. Tek yaptığımız iyi şey son günlerde kendimizi avutmak. Ben de dahil son günlerde Instagram canlı yayınları ile tüm arkadaşlarım günü atlatıyoruz. Bir de lüks villalarından sitemli oflu puflu sıkıldım temalı kalçasının veya evinin havasını atan tuzu kuru ünlücüklerimiz var tabii.
Bununla da alakalı resmen ders niteliğinde bir olay yaşadım oyuncu arkadaşım Çiğdem Batur'la alakalı yıllardır sır gibi sakladığım bir olayı kimsenin bilmediği 99 depremi ile değişen hayatına çok tesadüfen bir sır gibi şahit oldum ve geçenlerde Instagram'dan bunu anlatmak durumunda kaldım. Büyük ders olması lazım bu, içinde bulunduğumuz günlere...
Onun yazıya dökülmesi lazım diye düşünüyorum önümüzdeki yazımda sizlere anlatacağım. Ayrıca soranlar var Milyon TV'de Yaptığım TV programlarını da malumunuz erteledik, kapandık Instagram'a, resmen gömüldük sosyal medya mezarlığına. Salı günleri o sohbetleri Instagram'dan canlandırmaya çalışıyorum bir nevi ufak ufak can suları...
Yaptığımız yayınlar arasında Erdem Kınay ve Çiğdem Batur ile alakalı o bölümden notlarım olacak size, Tuğba Yurt'la yaptığım canlı yayında da tek başına bu günlere getirdiği bir hikayesi var bende.
Bu tarafta durumlar böyle...
Her şeyin başıymış ya
Sağlıcakla kalın demekten başka hiçbir dileğim yok ...
Sağlıcakla kalın...