Sena Şener: İnsan şansını kendi yaratır
Sena Şener, Mahmut Orhan ile birlikte dünyayı kasıp kavuran 'Feel' şarkısı ile girdi hayatımıza. Self Control, Sevmemeliyiz gibi birçok harika şarkıya imza atmış olsa da Sena Şener şu an 19 yaşında. Üstelik 10 yıldır da müzik ile iç içe ve yeteneği denizleri aşıyor... Sena Şener ile müzik ve gitmek istediği yollar hakkında bir röportaj yaptım. Sevmemeliyiz'i kime yazmış dersiniz?
Hayatımızı bizim yönlendirdiğimizi fark edersek, aslında girmek istediğimiz yolların anahtarını da yanımızda götürdüğümüzü biliriz. Sena Şener'in yaptığı tek şey aslında; genç yaşına rağmen kendi yolunun anahtarını keşfedip; ceplerinden çıkarıp kalbinde taşıması... Şansına değil, kendisine güvenmesi ve bu yollarda korkak adımlarla değil, koşarak ilerlemesi. Hem de yolun belki de başındayken...
Dediğim gibi, biz onuMahmut Orhan ile birlikte yaptığı EDM şarkısı Feel ile tanıdık. Fakat 5 yıl öncesine ait kayıtları Soundcloud'ta hâlâ bulabilirsiniz. Bu beş yıl önce, 14 yaşındayken coverladığı Do It Like a Dude şarkısındaki özgüveni, şarkı ile istediği gibi oynamasını, bu müthiş yeteneğini lütfen bir kere de benim için gözlemleyin. Yayınladığı profesyonel kayıtlı şarkıları ise aşağıda bulabilirsiniz.
On parmağında on marifet gencecik bir müzisyensin. Ne tetikledi içindeki bu müzik yapma isteğini? Bir eğitim aldın mı mesela?
Müzik eğitimi almadım. Babam müzik öğretmeni ama bana hiç bir şey öğretmeye çalışmadı. Öğretmen olanlar kendi çocuklarına hiçbir şey öğretmez ya, onun gibi. İnternetten öğrendim her şeyi. 9 yaşındaydım başladığımda. Şarkı söylemeye de müzik dinleyerek, daha çok sevdiğim şarkıcıları taklit ederek başladım. Gitar çalmayı da videolardan öğrendim. Bir de prodüksiyon yapıyorum. Bütün albümümün prodüksiyonunu kendim yaptım. Yaylıları, davulları, bütün enstrümanları kendim yazıyorum. Biraz da sanırım deneyip, kulağıma güzel gelen şeyleri yazmakla oluyor. Kendiliğinden akıyor.
Yaşının gençliğine rağmen müziğinde bir olgunluk var...
Ben çok duyarlıyım, çevremde olan şeyler beni çok etkiliyor ve bir bakıyorum içime işlemişler. Yani bir ayna gibi onları yansıtıyorum ve hep de kendi içimdeki dünyada bulmaya çalışıyorum. Böyle bir eşleşme.
Gaziantep senin için ne ifade ediyor? Sence orada büyümüş olmak müziğini etkiledi mi?
8 yaşıma kadar Gaziantep’te kaldım. Sonra hep İzmir’deydim. Yani hatırladığım taraf İzmir. Antep farklı insanların olduğu, mahalle kültürünün baskın olduğu bir yerdi o zamanlar. Ben aslında şehir çocuğu gibi görünsem de mahallede büyüdüm. Koruk toplayıp, koruk terlettiğimiz de oldu. Bu yüzden kendimi her yerli hissediyorum.
Peki bir düzeni bırakıp İzmir’e gitmek nasıl bir histi senin için?
İzmir’e geçtikten sonra sürekli okul değiştirdim. Bunun biraz gözlemci tarafıma etkisi oldu. Şöyle bir şey var; kendimi hiçbir yere kanalize etmem. Sürekli ortamım değiştiği için her yere kolay adapte olabilirim.
Hangi okul mezunusun?
Lisede iki okul değiştirdim. Önce sayısala zorladılar, notu en yüksek olan benim diye. Matematik güzel ama alanındaki meslekler beni heyecanlandırmıyordu. TM’ye geçmeye karar verdim. Fakat yine mutsuz oldum çünkü edebiyata meraklıyım, müziğe meraklıyım; onların birlikte olmasına meraklıyım. Sonra yabancı dil sınıfına geçtim ve sonra da İngiliz Dili ve Edebiyatı kazandım.
Sahnede ve kliplerinde beden dilini de kullanıyorsun...
Orada bir kendini ifade, içindekini dışarı aktarma durumu var. Sadece ses ile olan bir şey değil, her yerini kapsıyor titreşimler.
İlk sahne aldığın anı hatırlıyor musun?
Okulun organize ettiği bir etkinlik vardı bir alışveriş merkezinde. Ben de orada gitar çalıp şarkı söylüyordum, bir baktım insanlar geliyor, dinliyor falan, çok hoşuma gitti. 7 saate yakın şarkı söyledim orada ve fark ettim ki dünyada beni en mutlu edecek şey bu. Ama ilk sahnem şöyleydi; Sofar’dan önceki yazdı. 16 yaşımda. Cunda’da Babu vardır, oranın hippi dedesi. Onun mekanında şarkılarımı söylemiştim. O benim ilk sahnem. Çok iyi hissettirmişti, tahmin etmemiştim böyle olacağını. Sonra da Sofar’a katılmak için cesaret oldu.
Çok cesaretlisin aslında?
Müzik konusunda evet. Şansını insan kendi yaratıyor, kendi zorlayarak oluyor her şey.
Sen kendi tarzını nasıl tanımlıyorsun?
Alternatif diyorlar bizim yaptığımız müziğe ama içerisinde her şeyi bulabiliriz. Birazcık karmaşık. Çünkü ben şarkılarımda türkü de hissedebiliyorum. Bu bir harman.
Tarzını etkileyen kimler var?
Ben alternatif müziğe Matt Corby ile başladım. Ondan önce daha elektronik poptu. Sonra Matt Corby’i gördüm. Brother şarkısını dinledim; o davulların sertliği, vokallerin sertliği, ama aynı zamanda yumuşaklığı, anlatmaya çalıştığı şey beni kendimden geçirdi. Onunla birlikte alternatif müziğe başladığım için bende etkisinin büyük olduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında Fikret Kızılok’tan etkilenmişimdir. Onun o gerçekçiliği, hodri meydan bir adam oluşu...
Amy Winehouse?
Amy Winehouse’a çok hayranım. Ama şunu söyleyeyim; gerçek anlamda Amy dinlemeye bu kadar benzetildiğimi öğrenince başladım. Kesinlikle mükemmel biri. Şimdi etkisi vardır üzerimde, özellikle söz yazımında. Herkesten teknik kapılabilir, bugün belki Hayko Cepkin’den bile dinleyerek teknik kapmış olabilirim; müzik tarzımız farklı olmasına rağmen. Amy ile de aynı tarz müzik yaptığımız için insanlar benzetiyor fakat özgünlük önemli olan.
Peki müzik yapmadığında ne yapıyorsun?
Ders çalışıyorum.
İngiliz Dili ve Edebiyatı okumanın müziğine bir katkısı oluyor mu?
Genel kültürümü geliştirmek için girdim aslında. Çektiğimiz kliplerde mitolojik karakterleri alıyoruz, mitolojik hikâyeler veriyoruz. “O’na” mesela müzik piyasasına yazdığım bir şarkı. Klipte Dafne ve Apollon hikayesini seçtik bunun için ve bunun bir sebebi var. Dafne hikâyesinde kendini ifade etmeye çalışan biri var, “O’na” da da doğada kendisini bulmaya çalışan, ormanda dolaşan bir kız var ve daha sonra onun güzelliklerinden faydalanmaya çalışan birinden kendisini korumak için doğada ağaca dönüşüyor. Klipte yer alan bu gizemli karakter, aslında Dafne.
Akustik müzik dünyasındayken Mahmut Orhan ile bir EDM şarkısı yapmak da nereden çıktı?
Bütün bu karışıklık içinde benim kendi tarzım var, folk, blues, rock hepsinin bulunduğu bir şey. Fakat EDM bunun parçası değil. 15 yaşından beri Soundcloud’da şarkılarımı paylaşıyordum. Mahmut Orhan da oradan tanıştığım bir arkadaşım. Bana şarkıyı gönderip bunun üzerine vokal yapar mısın, şarkı yazar mısın dedi. Bu sırada 16 yaşındaydım ve sırf müzikle uğraşmayı sevdiğim için kabul ettim. Sonra şarkı dünya hiti oldu. Tekrar böyle bir projeye girişmedim zaten.
Farklı tarzlarda şarkı söylemek hoşuna gidiyor mu peki?
Söyleyebiliyor muyum bilmiyorum ama cazdan uzağım mesela. Ama caz farklı bir tarzdır ve vokalini yapmak için çok ayrı bir çaba gerekir. Çalmak da aynı şekilde. Caz vokal yapmak için bazı caz klasiklerini dinliyorum ve çalmaya çalışıyorum… Bunun dışında türkülere bayılıyorum. Aşık Veysel, şarkı ve söz yazımında çok etkisi olan biri benim için. 70’lerin popuna bayılıyorum. Nüket Duru, Sezen Aksu ve Onno Tunç birlikteliğine bayılıyorum. Türk Sanat müziği seviyorum.
Planladığın başka çalışmalar var mı farklı tarzlarda?
Şimdiye kadar çıkardığım şarkılarda bir bütünlük var. O benim kendi müziğim. Onun dışında albüm konsepti belki olabilir. Ama tarzım bu. Bunun dışında EDM ekstra bir şeydi ve bunun dışında kaldı. Bundan sonra da kendim dinlerim, söylerim belki ama bir proje olarak yapacağımı düşünmüyorum.
Kendini nereye ait hissediyorsun?
Her yere ait hissediyorum. Dünya insanı olabilmek, en büyük başarı. Kendimi dünya insanı olma yoluna adamış olabilirim. Her şeyi anlayıp, her şeyden beslenmek isterim.
İngilizce ve Türkçe şarkılar söylemek arasında fark var mı?
Önce İngilizce söylemeye başladığım için ağzım biraz daha İngilizce şarkı söylerken rahat ediyordu başlarda. Anlatım dili farklı öncelikle, duygu evet ikisinde de çok hissediyorum ama ikisinin duyguları ve karakterleri farklı. Zaten bir insan ne kadar çok dil konuşursa o kadar farklı bakış açısı edinir. İngilizce söylerken de şarkılar yazarken de başka bir Sena var orada. O yüzden farkları tabii ki var.
Hayranlarının dönüşü nasıl oluyor İngilizce şarkılarına? Sence hangisi daha çok ilgi çekiyor?
Benden ikisini de duymak istiyorlar. Mesela yakın bir zamanda çok sevdiğim bir blues klasiğini yaptık Walking in The Sand. Bu şarkının 1 dakikalık bir bölümünü paylaştık. Çok beğendiler ve böyle şeyler istemeye başladılar. O yüzden sanırım herkes içinde duygu olan, özgün olan her şeyi duyup hissetmek istiyor.
Yaşadığına sevindiğin bir anı bizimle paylaşır mısın?
Ben tek çocuğum ve iyi ki bu ailenin içinde doğdum. Çünkü ailemin acı tatlı bir hali var. Çok tatlı bir aile, birbirlerini oldukları gibi kabul eden ama çok renkli. Hepsinden bir parça taşıyorum. Beraber büyüyoruz. O yüzden iyi ki bu aileye sahibim.
Kimlerle düet yapmak istiyorsun?
Matt Corby ile bir şarkı söylemeyi çok isterdim.
Planlar var mı?
Pek planla hareket eden biri değilim. Akışa inanıyorum; çünkü yaptığım planlar genelde tutmaz. O yüzden bir düet planı yok.
Sevmemeliyiz kime yazıldı desem?
Sevmemeliyiz, sevgiliye yazılmış bir aşk şarkısı ama hangi sevgiliye olduğunu düşünmek lazım. Herkesin sevgilisine yazılmış bir şarkı diyebiliriz.
Kariyerinde planladığın yerde misin? Hedefin ne?
Hiç Türkçe şarkı yapmayı planlamadım. O yüzden planladığım yerde değilim ama olduğum yerden memnunum. Planım değil ama hayalim var. 11 yaşından beri biriktirdiğim çok şarkım var, bu yüzden ana dili İngilizce olan şarkılarım ile Avrupa’da küçük de olsa konserler vermek istiyorum.
Albüm çalışmaları nasıl gidiyor?
Albüm bitti. 10 şarkı olacak içinde. Hepsini ben yazdım, aranjelerini ben yaptım. Çoğunun gitarını çaldım, diğerlerini de her zaman sahne paylaştığımız arkadaşlarımız çaldı. 'Sevmemeliyiz’in yaylılarını da ben yazdım, müzik teorisi ile ilgili hiçbir bilgim yok bu arada ve buna rağmen yaklaşık 10 kişilik bir yaylı ekibine yaylı yazdım bütün albüm için. Ve oldu. Bu yüzden albüm çok bizden oldu.
Albümün tamamı Türkçe mi?
Şu ana kadar duyduğunuz bütün şarkılar ve 4 yeni şarkı daha var.
İngilizce albüm düşünüyor musun?
Bir buçuk yıl kadar prodüktör aradım çünkü Türkçeden evvel İngilizce albüm çıkarmak niyetindeydim. Yurtdışında birçok prodüktör ile iletişime geçtim, birkaçında da demolu çalıştık fakat, hem ben düzenleme yapmaya başladığım için, hem de Türkçe albümün prodüktörlüğünü kendim yaptığım için rahat olamadım ve onlarda kendimi bulamadım. O yüzden İngilizce albümün de prodüksiyonluğunu kendim yapmaya karar verdim. O da bu kış çıkar diye düşünüyorum Pasaj Müzik ile birlikte.
Konser planları var mı?
Nisan ayından beri birçok festival konseri veriyoruz. Sürekli geziyoruz. Albümden sonra da turne olacak.
Büşra Köksal
busra.koksal@milliyet.com.tr
https://www.instagram.com/_busrakoksal/
https://twitter.com/busrakoksal