Mabel Matiz'in 'Maya' albümü 1. CD'ye metaforik bir bakış
Sosyal medya üzerinden yaydığı coverlar ve özgün demolarla bir dinleyici kitlesi oluşturmuş olan Mabel Matiz, 2011’de çıkardığı kendi adını taşıyan ilk albümüyle sosyal ağlardan gelen kitlesini korumuş, müzik entelijansiyasının dikkatini çekmiş, takdirini toplamıştı. Bugünlerde çıkardığı 'Maya' albümüyle gündemde.
Sosyal medya üzerinden yaydığı coverlar ve özgün demolarla bir dinleyici kitlesi oluşturmuş olan Mabel Matiz, 2011’de çıkardığı kendi adını taşıyan ilk albümüyle sosyal ağlardan gelen kitlesini korumuş, müzik entelijansiyasının dikkatini çekmiş, takdirini toplamıştı. Akdeniz ve balkan müziği referanslı besteler, şarkı sözlerindeki imgesel ögeler, şiire yakın duruş ve aranjmanlardan yansıyan “handmade” hissiyle bu albüm, pop müziğin uzun zamandır sentetikleşmiş iklimi içinde ara ki bulasın bir işti. Adeta zamansız bir geçmişten gelmiş gibiydi. Ana akım müzik çalan radyoların neredeyse hiç desteklemediği bu akustik çalışma, yine en çok sosyal medya kanalıyla yayıldı. Aslına bakılırsa albüm kapağındaki stilize görsel, çıkış için seçilen şarkı (Arafta), Mabel Matiz’in sahneden yansıttığı cool tavır; dominant, girişken, hatta yırtık profilleri seven popüler kültürle senli benli olmayı çok istemediğini de gösteriyordu. Lakin Mabel Matiz, 80 ve 90’lardaTürkçe popun yeniden yükselişe geçtiği en güzel dönemlerinde, hayranlıklarla büyümüştü. Starları vardı.
İkinci albüm Mabel Matiz’in merkez popa yakın durduğu, bazı şarkılarının düzenlemeleri itibariyle rock’a yaslanmış, (Rıza Erekli’nin stüdyosunda hazırlanmıştı, imza resmiyetinde olmasa da o rahleden geçmişti.) Mabel’in popüler çerçeve içinde kendini biraz daha evinde hissedip rahatladığı, kapağında fotoğraf temelli bir Mabel grafiği taşıyan, Zor Değil ve Aşk Yok Olmaktır (Yıldız Tilbe cover’ı) hitlerinin çıktığı, diskografisinin içinde gelecekte de önemsenecek bir yere sahip olacak bir çalışmaydı. 2013’te çıkan bu albümden birkaç ay önce yayımlanan “Aysel’in” albümünün cover’larından “Sultan Süleyman” ile haftalarca listelerin zirvesinde kalan Mabel, bu tanınırlığın da desteğiyle “Yaşım Çocuk”la ciddi bir yol kat etti. Sultan Süleyman, Zor Değil ve Aşk Yok Olmaktır; çocukluğundan itibaren büyüttüğü pop yanına vurgu yapıyordu.
Konsept ve tarz bakımından farklı iki albümden sonra yayımladığı bambaşka karakterli depresif yansımalara sahip “Gök Nerede” albümü, çıktığı gibi ciddi bir hit yaratmış; çıkış şarkısı “Gel” de haftalarca zirvede kalmıştı. 90’ların gizli hitlerinden Nazan Öncel şarkısı “Bir Hadise Var”, genel olarak aslına sadık kalınmış düzenlemesiyle, bu albümün öne çıkanlarından oldu. Albümdeki bir başka hit “Ahu”, Mabel’in önceki albümlerindeki “Söylese O Ben”, “Matiz’in Şarkısı”, “Alaimisema” ve genel olarak da orijinindeki doğu Akdenizli müzikle organik bağlı şarkılardan biri olmasının yanı sıra, 90’ların oryantalist poplarının da 2000’lerdeki kardeşlerinden biriydi (Dert Faslı, Gül Döktüm Yollarına, Zakkum Çiçekleri). Mabel her albümde farklı aranjörlerle çalışmış, aranje süreçlerine önce tasarım, ardından da teknik olarak dâhil olmuştu. Zaten şarkıların demoları genelde onun elinden çıkıyordu.
Ya Bu İşler Ne
Yeni albüm için aranjör Sabi Saltiel ile çalışmaya başlamıştı. İki yılı aşan stüdyo çalışmasının ardından önce ilk tekli “Ya Bu İşler Ne” piyasaya sürüldü. Mabel Matiz’le Sabi Saltiel’in birlikte imza attığı aranjmanda, pop müzikte genelde gitarla kurulan ve “şarkının belli kısımlarında tekrar eden motif” anlamına gelen riff, bu kez ifade kabiliyeti yüksek doğulu bir enstrümanla oluşturulmuştu. Bağrı yanık Anadolu çalgısı cümbüş, bu riff ile şarkının akacağı yönü işaret ediyordu. Riff’in pop beat üzerinde devamlılığa geçişinde kullanılan arabesk keman desteği ile bu “ayak açış” tamamlanıyor; ardından giren şan, bir türküyle karşı karşıya olduğumuzu söylüyordu. Mabel’in vokaline dramatik bir ton atayarak söylediği bu ilk bölümde sesinin çıktığı yer, canına tak edip de türkü yakmış halk ozanlarının seslerini çıkardıkları yerle aynıydı.
Şarkı boyunca yoğun kullanılmış psychedelic etkili synth’ler ve vokaller, retro bir öneri olarak karşımıza çıkıyordu. (Bu atonal efektler, 70’lerde önce rock şarkılarda ortaya çıkmış, daha sonra ana akım içinde de kullanılmaya başlanmıştı. İlk bölümde 80 darbesinden sonra çıkan albümlerden biri olarak andığımız Barış Manço, Sözüm Meclisten Dışarı, psychedelic synth’lerin etkili kullanıldığı son albümlerdendi. ) Şarkı yarılandığında aranağme giriyor; aranağmenin ikinci bölümü olan, klavyeyle çalınmış tonal yapılı kısım, rutini bozan bir renk olarak düzenlemede yer alıyor; şark psychedelic seslerle keskin final yapıyordu.
Şarkının sözel yapısını oluşturan öyküde, anlatıcı önce içinden beslenen, kendi meselesine odaklı bir kimlikle karşımıza çıkıp dert yanıyor; ardından merkezden kendini almasıyla sonuçlanan bir çağrışımla genel durumu sorguluyordu.
B bölümünden nakarata geçerken erotolojik, bir dokunuşla “rücu” sanatına selam çaktığı “Tuttuğun senin olsun a canım aşk bırakmaktan geçer” cümlesinin devamında, bir insanın başka bir insandaki ömrünü “unutulmaktı ecel” diyerek yorumluyordu.
İlk albümden beri şiirin komşusu şarkı sözleri yazan; bu metinlerde insan davranışlarına ilişkin öznel belirlemeler yapan (Fiiler ve Çimen, “Kalbin korkularıyla cesur.”, “İhanet aslında sadakatin tavrını sever.” gibi…) Mabel’in yeni vecizeleriydi bunlar.
Şarkının söz diziminde geleneksel formlarda karşımıza çıkan “saz, a canım, can özüm, yâre, yar,” sözcükleri; duyguyu pekiştirme unsuru olarak geleneksel “amman amman” ünlemi kullanılmıştı.
Ya Bu İşler Ne, çıkacak olan albümle ilgili sağlam ipuçları veren, temsil gücü yüksek, iyi bir haberciydi. 2017 yazının hitlerinden biri oldu.
Ya Bu İşler Ne teklisinin yayımlandığı gün yayına giren video klibi; semiyotik okumaya olanak veren simgeler ve göndermelerle dolu bir stüdyo klibiydi; çok beğenildi, ödüller aldı.
Metaforik eşleşmeler: Yaz, limonata, Beat, Hippi, Sarışınım, Şinanay
Öyle Kolaysa
Mabel, Ya Bu İşler Ne’nin ardından albümü çıkarmayı hedeflemişse de, albüme yeni şarkılar eklemeye devam ediyor, süreç uzuyordu. İkinci single olarak “Öyle Kolaysa” şarkısını çıkarmaya karar verdi. 2018’in en büyük hiti Öyle Kolaysa için, henüz yayınlanmadan “Çok kuvvetli bir şarkı” demişti. Teklinin basın bülteninde, içinde yer alacağı albümün adının “Maya” olacağı da duyuruluyor, Mabel Matizin müziği adına “yeni bir dönemi başlangıcı” olacağına işaret ediliyordu. Mabel Matiz’e göre şarkı hem bireysel aşkı, hem de aşığın dünya ile ilişkisini anlatıyordu.
Ya Bu İşler Ne’deki dışadönük kimlik, Öyle Kolaysa’da daha introvert bir tavırla öz değerlendirmeye yöneliyordu. Anlama gayreti içinde kıvranan anlatıcının; varılan noktada durumu depresif tonlarda tasvir ederken, ümitsizlikten ümitvâr bir ruh durumuna geçişine tanık oluyor, iyisiyle kötüsüyle kaderi sahiplenme olgunluğuna eriştiğini görüyorduk. Kitaptan okuyarak değil, acıyı birinci elden deneyimleme ile ulaşılan filozofluk mertebesi, Anadolu ozan geleneği içinde karşılığını bulan bir yüce gönüllülük düzeyiydi. “Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez, Derdim bana derman imiş bilmedim” diyen Aşık Veysel’den, “Ummana varılmaz sel olmayınca” diyen Daimi’den, “Aşkın ateşine yandım alıştım, Bu ateş içinde aşkla tanıştım” diyen Neşet Ertaş’tan sonra Mabel de hayatı her yönüyle olumluyor: “Satmam bu dert benim, hem ağam hem paşam” diyordu. Sözler “Direnenler yaşar” mottosuyla final yapıyordu.
1970’lerde Anadolu pop türü içinde, türkü formundan stilize edilmiş özgün çalışmalarda karşımıza çıkan müzikal konseptin pek çok unsurunun yer aldığı, retro göndermeleri olan düzenleme, minimalist yapısıyla melodiyi öne çıkarıyor, özlediğimiz analog sesler, synthesizer’la oluşturulan yalın armonilerle destekleniyordu.
Dinleyici değerlendirmelerinde, şarkıyı 70’ler, 80’ler hatta 90’lardaki sound’larla ilişkilendirme görüldü. Retro algısı dinleyiciye geçmişti. Farklı dönemlere vurgu yapıyor olmalarınınsa birkaç sebebi vardı: İlki herkesin geçmişte daha yalın olanı duyup kaydettiği hafızası içinde, ancak kendi geçmişi boyunca geriye gidebilmesiydi. Diğeri; müzikal yorumda baz olarak 70’lerin ikinci yarısının Anadolu pop soundu alınmış olsa da akımla özdeşleşmiş isimlerden bazılarının 80’lerin ilk yarısında da bu müzikal tavrı sürdürmesiydi. Popüler kültürün 90’lar popunu son yıllarda “son iyi müzik” olarak işlemesi, her retro izin genç müzik dinleyicisi tarafından 90’larla eşleştirilmesi sonucunu doğurmuştu. Kaldı ki 2000’lerde doğan ve bugün 20 yaşına yaklaşmış kuşak için 90’lar yeterince eskiydi. Ayrıca şarkı sözlerinin dili de daha yakın bir geçmişle eşleşiyordu. Örneğin dublaj Türkçesi “adamım” ifadesinin bir hitap sözcüğü olarak yerleşmesi 90’larda gerçekleşmişti.
Şarkının beğeni toplayan video klibi, 1970’lerin toplumsal gerçekçi Türk sinemasından duygu olarak izler taşıyordu. Anıl Can’ı alkışlayıp Mabel’in Anadol otomobili kullandığı sahnelerde fonun olması gerekenin ters yönünde akması, iki yerinde vurgu yapılan bayrak figürü, beyaz takım elbise, mekân tasarımında kullanılan ev modeli gibi göndergesel unsurları yorumlamayı başkasına bırakalım.
Metaforik Eşleşmeler: Kış sonu-bahar başı, Türkan Şoray-Kadir İnanır, tarhana çorbası, Barış Manço, Nuri İyem
Maya
Maya albümü, bir buçuk dakikalık bir eşlikli taksim ile açılıyor. Cenk Erdoğan’ın tamburuna Emin İnal synth ile eşlik ediyor. Etkileyici bir atışma dinlemeye hazırlanırken; hikâyenin geçeceği yeryüzü parçasını da önce en tepeden kuşbakışı görüyoruz. Duyduğumuz sesler, bir tasvir başlatıyor. Bu tasvirde, yükseltileri ve derinlikleriyle önce topoğrafya var. Bu bir tür “dünyaya geliş”. Pek çok çağrışıma kapı aralayabiliyor. Zamanın başka bir ucunda biri, Şîrî’nin deyişini fısıldayarak bu tasvire eşlik ediyor bile olabilir:
“Cihan var olmadan ketmi adem´de
Hak ile birlikte yekdaş idim ben
Yarattı bu mülkü çünkü o demde
Tasvirini yaptım nakkaş idim ben
Ana sırdan bir libasa büründüm
Nar ü bab ü ab ü haktan göründüm
Hayr ül beşer ile dünyaya geldim
Adem ile bile bir yaş idim ben”
Yaylı tamburun çaldığı doğaçlama ezgi ile birlikte alana indiğimizde, bizi rüzgârlı çorak bir arazi karşılıyor.
Birazdan sanki Küçük Prens görünecek. Geldiğine pişman olacak.
Metaforik eşleşmeler: Yeryüzü, Ortadoğu, Urfa, Murathan Mungan, Alis Harikalar Diyarında, Adam Eaio, Alice Star
Fırtınadayım
İntrodaki tasvirinin ardından, kara bir senaryonun içindeyiz.
Küçük Prens öyküsü, kahramanının gezegenler arası seyahatlerinde onu krallar, diktatörler, siyasetçiler ve iş adamlarıyla; bencillik, kendini beğenmişlik, utanç, zamansızlık gibi kavramlarla tanıştırırken, distopik gerçekliklerle karşı karşıya bırakır; huzurunu kaçırır. Çocukluğun kirlenmemiş dünyasının temsilcisi Küçük Prens yolculuklarının birinde, çölü aşmaya çalışırken bir çiçekle karşılaşır ve ona insanların nereye gitmekte olduğunu sorar. Çiçek, Küçük Prens’e, insanların, bitkilerin aksine kökleri olmadığı için hayatın onlar için daha zor olduğunu, fırtınanın insanları sürüklediğini söyler.
Fırtınayım’da, Mabel’in “gözünün gördüğü ile gönlünün bildiğinin bir olmadığı” durum budur. Mabel de tıpkı Küçük Prens’in yaptığı gibi yaşamı zorlaştıran, hatta bazıları için ölümcül kılan koşulların hüküm sürdüğü, kayıplarla dolu bir dünyada bir başkasına galip gelmenin anlamsızlığından dem vuracaktır. Daha fazla acının önüne geçmenin, mevcut durumu tersine çevirmenin bir yolu vardır aslında.
“Ortadoğunun kadim topraklarına ve bütün güzel çocuklarına” ithaf ettiği şarkının ümitsizlikle örülmüş sert iklimi içinde öğrenilmiş çaresizliğin acı sonuçlarına vurgu yaparken, buradan çıkmanın yolu olarak da sevmeyi önermektedir.
Fırtınadayım, yorumlanmış düyek tabanlı elektronik beatler üzerinde kederli bir keman melodisiyle başlıyor. Aranağme olarak da karşımıza çıkacak olan bu ezgi sürerken kompozisyona pek çok yardımcı snyth ses girip çıkıyor. Şarkı süresinin yarısı tamamlandıktan, A ve B bölümleri iki kez söylendikten sonra, 2.30’da giren uzak C; şarkıyı sözel açıdan “durumu belirleme” ve “çözüm önerme” şeklinde iki bölüme ayırırsak, bu ikinci bölümün sözlerini içeriyor. Anlamsal olarak modun değiştiği bu kısmın tekrarında çalmaya başlayan synth solo, şarkının coğrafyasını biraz daha doğuya, Arap müziğine çekiyor. Bu solonun devamında finale doğru giden Fırtınadayım, psychedelic seslerle son buluyor.
Metaforik eşleşmeler:Maveraünnehir, Menengiç kahvesi, mırra
A Canım
Kederden keskin bir yükselişle düze çıkıyoruz.
Albümün 3. teklisi ve çıkış şarkısı A Canım, aranjmanıyla dört farklı dönemi sentezliyor. Güncel disco beatin üstünde, yükselerek akmaya başlayan elektro gitar melodisi, Anadolu pop yıllarından geliyor. Şarkı boyunca akan riff’in çalındığı bağlama, pop içinde 80’li yılların sonuna doğru Onno Tunç-Sezen Aksu müziğinde Şarışınım, Şinanay ve Kış Masalı gibi şarkıların kurgusunda temel ögelerinden biri konumundaydı. 90’lı yıllarda zaman zaman Mustafa Sandal şarkılarının düzenlemelerinde de (Araba, Aya Benzer) önemli renk sazlarından biri olarak karşımıza çıktı. Yine benzer yıllara referans veren, nakarattan sonraki düşüş melodisinin ataları, 80’lerin ikinci yarısında ve erken 90’larda pop şarkılarda karşılaştığımız unsurlardı. Hatta Eurovision düzenlemeleri çok severdi bu tür tonal atraksiyonları.
Şarkının outro kısmında da bir başka döneme gönderme yapan koro vokal yer alıyor. Pop tarihimiz boyunca vokal düzenlemesinde de yepyeni işler çıkarmış olan Onno Tunç’u anmadan geçmemeliyiz burada. Çalgılar azalırken yüksekliğini koruyan vokaller, çalgılar sustuktan sonra devam eden vokaller ya da çalgılar devam ederken azalarak kaybolan vokaller… Bunlar hep onun muhteşem fikirleriydi. Koro içinden fade in ile öne çıkarak sololaşan Mabel vokali ise, Mabel ile Sabi Saltiel’in yeni fikri olarak poptaki yerini alıyor.
Bu çok zamanlı göndermeleri olan müzikal kurgu, anlatıcının “Sana öyle dargınım ki, hisler içimde karışıyor” dizeleriyle başlayan şarkı sözleriyle örtüşüyor. İkili ilişkiye yönelik bir sitemin ifade edilişiyle dolmaya başlayan anlam çerçevesi, giderek politik bir vurguya ulaşıyor; “Evimden, yurdumdan mı kovucan”la kafa tutmaya varıyor. Semantik açıdan baktığımızda koro vokallerin söylediği kısımda şikâyet toplu bir kimlik kazanırken, tekil vokalin öne çıkışıyla mustarip olunan dert de her birinin adına bu vokal nezdinde temsil buluyor.
Metaforik eşleşmeler:Erkin Koray, Onno Tunç, merdiven, politika
Mendilimde Kırmızım Var
Mendilimde Kırmızım Var, söz müzik ve düzenleme üçlüsü şeklinde bütün olarak ele alındığında ilginç bir sentezin ürünü.
Sözlerinde ikili ilişki içindeki muhataba seslenilen şarkı, anlamı itibariyle bir memnuniyetsizliğin, mağduriyetin, sitemin ifadesi. Bu noktada muhatap sevgili de olabilir, başka biri de. Öte yandan tanrı da olabilir. (Eğer böyleyse oldukça ilginç.) Klasik Türk şiirinin imajlarından bülbül (aşık), gül (genelde sevgiliyi, bazen tanrıyı da temsil eder), mendil, göz, kanlı gözyaşı, sümbül, yar, sine sözcükleri sözdiziminde bu kökten beslenildiğini gösteriyor.
Mabel Matiz bazı ezgileri “bestelerken” bazılarını da türkü olarak yakıyor. Mendilimde Kırmızım Var’ın, ilhamla gelen bir sürecin ürünü olduğunu düşünmekle birlikte, teknik taraftan bakacak olursak türkü, ilahi, ağıt formlarının sentezlendiği stilize bir beste olduğunu görüyoruz.
Sabi Saltiel’in elektrik gitar, elektro bağlama ve synth seslerle oya gibi işlediği aranjmanı tarafından baktığımızda ise şarkı, pop müzikte kullanımına fazla rastlamadığımız sofyan usulünde (ilahi standartlarındandır) ritim akışına sahip. Zikir ayinlerinde karşımıza çıkan nefes sesleriyle de süslenmiş olan aranjman, olağanüstü etkileyici bir atmosfer yaratıyor. 3.25’ten sonra aranağmenin üstünde kafa sesiyle çıkarılmış vokaller gibi duyduğumuz stakato eşliklerin, bir bozulmuş elektro bağlama sesi olduğunu söylemeliyiz.
Aranjörün, şarkı için doğru bir kararla belirlediği ton üzerinden Sibel Gürsoy’un muhteşem vokal eşliği, Mabel’in vokalini boyutlandırmış.
Albümün en sağlam şarkılarından olan Mendilimde Kırmızım Var, gelecekte de Mabel Matiz’in kariyerindeki önemli işlerden biri olarak anılacak.
Metaforik Eşleşmeler: Kış sonu, dağ, ayrılık, Rumeli, tekke.
Babamı Beklerken
Mabel Matiz’in şarkıları, kendisinin de pek çok kez ifade ettiği üzere geçmişinden izler taşıyor. Zaman zaman noktayı koyup parantezi kapatamadığımız; kişi, olay ve durumlarıyla bilincin alt kısımlarından bir yerden şimdiki zamana eşlik eden bu meseleleri açıklığa kavuşturma yolu olarak şarkıları görüyor Mabel. Böyle yaparak bir anlamda üstündeki yükü atıyor. Bir tür terapi bu. Babamı Beklerken de bu şarkıların en şeffaf örneklerinden.
A, B, C bölümlerinin hiçbir zorlama olmaksızın adeta bir nehrin akışı gibi takip ettiği, bir çırpıda art arda döküldüğü hissi veren şarkı, albüm kartonetindeki notta da görüleceği gibi iki günde tamamlanmış.
Müzikal tarihleme açısından, hem erken hem de olgun öncüllerini 90’larda bulan naif bir pop şarkısı Babamı Beklerken. Perdesiz gitar gibi kullanılan elektrik gitar, ustasının elinde uysallaşmış. O bile bu terapi sırasında yumuşamış. Derya Türkan’ın kemençesi, şarkının naif yanını desteklemiş. Beat kurgusuna ilişkin yanlış seçimlerle kendinden öncekileri tekrar etme tuzağına yakalanmış bir çalışma olabilecekken, oradan sıyrılmış; synth bass’ın, kemik bass’a güzel bir alternatif olarak kullanıldığı aranjman Sabi Saltiel’in elinden çıkmış.
Metaforik Eşleşmeler: Şefkat, süt, Süper Baba, Baba Evi, Mersin, Masal (Sertab Erener), Napoliten
Sarmaşık
Neresini Mabel, neresini Sıla yazmış, diye yüz kişiye sorsak rahatlıkla doğru cevaba ulaşabileceğimiz bir hit Sarmaşık. Bu arada geçmiş dönem Sezen Aksu müziği, farklı müziklere ve anlatım biçimlerine sahip Mabel’le Sıla’nın kesiştikleri alan. Muhbir’de olduğu gibi Sarmaşık’ta da melodiler, çehresi düzgün bir arabesk etkiye bürünüp 30’lu yaşlardan sesleniyor.
Sarmaşık, 80’li yılların ortasında Attila Özdemiroğlu ve Onno Tunç’un yeniden gün yüzüne çıkardığı bir damardan besleniyor. Bunu da şarkı boyunca en iyi, müthiş intro melodisi/aranağmesiyle yapıyor. Şarkının en başarılı ezgisi diyebileceğim bu melodinin albümde bir de kardeşi var: Sarışın Değil’in intro melodisi. Gözünü sevdiğimin kürdîsi mi desek…
Metaforik Eşleşmeler: İlkbahar, Sen Ağlama
Çukur
Düzenlemenin bir şarkıyı nerelere taşıyabileceğinin kanıtıdır bu şarkı. Mabel’in albüme alma konusunda hislerinden aldığı gizli bir bilgiyle hareket ettiğini düşündüğüm şarkıdır ayrıca.
Sözel yapısında barındırdığı imajlar bakımından geleneksel şiire göndermeleri olan şarkı, müzikal bakımdan yine folklorik müzikten besleniyor, aranjmanında kullanılan synth desteklerle, karanlık Synth Pop bir atmosfer sunuyor. Adı da “Susma Gönül, Söyle Anam” mı olsaydı sanki…
Metaforik Eşleşmeler: Kış, duman, kürek
Ayrılık Buna Denir
Mabel Matiz’in “Mucize saçmadan doğar” diyerek anlattığı bir başyapıt! Yakın zamanda, şarkının üretim süreci, anlattığı hikâye, ulaştığı anlamlar, hatta üzerinde uçuştuğu metaforları içeren ayrıntılı bir paylaşımda bulundu Mabel.
Perküsyonla yorumlanmış düyek tabanlı beat üzerinde akmaya başlayan şarkı, Mabel’in oryantalist bir solist olarak konumlandığı bir gazelle vokalleniyor. Bu sırada Mabel’e dem tutan elektrik gitar, cevap veren elektro bağlama bu arabesk tavrı belki de olabilecek en üst mertebeden, iliklerine kadar destekliyor.
Sözlerin teatral bir kurguyla başta belli klişelere yaslanılarak oluşturulduğu bu bölüm, biraz sonra alaycı ve iğneleyici, yaratıcı bir üsluba kavuşacak; “tuzluklarını doldur, yaralarıma getir” ifadesiyle de şarkı içindeki zirvesine ulaşacak.
Beat’i perküsyondan devralan disco ritimle birlikte muazzam bir gitar motifi başlıyor. Ardından da üstte elektrik gitarın, altta sitarın çaldığı Uzakdoğu duygulu melodiyle müzikte bambaşka bir moda, sözel yapıda bambaşka bir karaktere geçiyoruz.
Ayrılık Buna Denir, albümün sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz popta yeni bir yolun önünü açma becerisinin ulaştığı en üst nokta. Şarkının bugüne kadar Türkçe müzikte rastlanmamış özgün trafiği ise önümüzdeki yıllarda pek çok şarkı için bir ilk örnek olacak.
Metaforik Eşleşmeler: Kibariye, Uzay
Dualar Değişir
Albümün coğrafyasının belki de en batıdaki ucu olan Dualar Değişir; şiiriyle de, bestesiyle de düzenlemesiyle de kent içinden sesleniyor. Elektronik müziğin kısa sürede en yetkin prodüktörlerinden olan Başak Günak’ın yaptığı aranjman, sanki her biri şehrin günde yüzbinlerce insanın ve aracın geçtiği ana caddelerinin birinden seçilip yerleştirilmiş seslerden oluşmuş, endüstriyel hisli bir beat düzenlemesiyle açılıyor.
Luigi Russolo 1913 tarihli fütürist manifestosunda şehirli gürültülerden aldığı zevkten söz ederken örneklediği “supapların şıkırtısı, pistonların vuruşları, testerelerin gidip gelişi, demiryolu üzerindeki trenin sarsıntısı, makaraların dönüşü, indirilen kepenkler, çarparak kapatılan kapılar, kafa şişiren her tür şey” kentin günlük rutinin sürerken yarattığı endüstriyel müziğinin bir parçasıdır. Fırtınadayım’ın, hem sözel göndergeler hem de temel duygu bakımından başka bir ifadesi olarak yorumlanabilecek Dualar Değişir’de Küçük Prens bir kez daha karşımıza çıkıyor. Bu kez diyor ki: “Ben de sıkıldım bu seslerden. Başka türlü yaşamak mümkün. Oraya gidebiliriz.”
Ulu, yüce gibi sıfatlarla anılan Kraftwerk’ten bugüne elektronik müzik, pek çok farklı adla alt türleşmiş olsa da türün klasik izlerini en iyi biçimde yansıtan ve grubun da geliştiricilerinden biri olduğu Synth Pop ve Elektronikanın birleştiği kompozisyon, sözel tasvirle müthiş bir uyumla örtüşürken, bestenin naifliyle harika bir kontrast oluşturup şarkıyı parlatıyor. Dualar Değişir, bana kalırsa bir devam şarkısı gerektiriyor. Sonra ne oldu’ya cevap verecek bir devam şarkısı.
Metaforik Eşleşmeler: Franz Kafka, Heinrich Böll, Rainer Maria Rilke, metropol, gökdelenler, floresan, gece