Hedonutopia: Ucubeliğin bayrağını almak istiyoruz
Hedonutopia, 3. albümü 'Yakamoz Sandalı'nı 27 Kasım'da çıkarmıştı. Albümün lansmanıysa 8 Aralık'ta İKSV Salon'da yapıldı. Lansman öncesinde grubun nicelik olarak az, nitelik olarak aşmış iki üyesi Fırat Külçek ve Kerem Feyzi'yle Salon'da konuştuk. Hedonutopia'yı dinlediğinizde beğenmeyebilirsiniz belki. Fakat şunu kesinlikle göreceksiniz ki bu ikili daha önce -özellikle Türkçe olarak- pek duymadığınız tarzda bir şeyler yapıyor. Özgünlük ve özgürlük had safhada. Hedonutopia'ya albümlerle, şarkılarla ilgili sorular sormak yerine onları daha yakından tanıyabilmek amaçlı sorular sordum. Onlar da kendilerini hem eğlenceli hem de açık bir dille anlattılar. İki Dakika'da da ilginç sorularımızı cevapladılar.
Röportaj: Turcel Orman
2008'de kurulan Hedonutopia 2016'daki Radyo Boğaziçi'nin yaptığı Battle of Bands'te birinci oldu. İlk albümünüz 'Ucube Dizayn' da yine 2016'da çıktı. Aradaki 8 seneyi nasıl geçirdiniz?
Kerem: Peyote'de piştik. Sahne performansına ağırlık verdik. Şarkıların olgunlaşmasını bekledik. Bir şarkının bölümleri üzerinde çalışırken yeni melodi bulduğumuzda ondan yeni şarkı yapmak yerine var olan şarkıya nasıl ekleyebiliriz diye çok kafa yorduk.
Fırat: Mesela bir şarkı yapıyorsunuz. O şarkı olmuş gibi oluyor. Aradan 3 yıl geçiyor, o melodiye resmen amcasının kızıymış gibi yakınlıkta bir melodi daha peydah oluyor. O melodiden 3 yıl önce yaptığınız şarkıya benzer bir şarkı daha mı yaparsınız yoksa o şarkıya oturtur musunuz? Anladığımız kadarıyla dünyadaki birçok müzisyen yeni bir şarkı yapmayı tercih ediyor. Biz, "hayır abi, onu biz buna yedirelim" şeklinde yürüdük.
O yüzden de 10 yılda doğru düzgün 10-20 şarkı kotardık. Kim olsa 200 tane yapardı herhalde. Bunu da yapma nedenimiz, albüm yayınlama ya da ünlü olma düşüncemiz yoktu. Bizim için önemli olan, müzikte yapılmamış bir şeyleri nasıl yaparız düşüncesiydi. Elimizdeki enstrümanlar gitar, insan sesi ve synthesizer sonuçta. Bunlarla ne yaparız da dinleyenleri iyi anlamda şaşırtabilecek bir şeyler çıkarırız diye çok kafa patlattık. Sonra Sofar bize 'gelin çıkın' dedi, 3 tane de canavar gibi canlı kayıt yolladı. Eda Demir, Tahsin Güngör Aktürk... Baktık çok güzel 3 tane şarkı var ve bayağı da dinleniyor. O zaman "Neden yapmayalım ki?" dedik. Arkadaşlarımıza ait normal, hatta normal altı bir stüdyoda kayda girdik. Sonra Boğaziçi'nin yarışmasında birinci olduk, Dokuz Sekiz Müzik'e götürdüler, demo çıkarmak için. Zaten 7 şarkıya ulaşmıştık ve bazı şirketlerle görüşüyorduk ama bizden albüm çıkarmak için üstüne para istediler. Bizde öyle bir para yok tabii. Derken Ahmet Çelenk'in önüne şarkıları koyduk, "Siz çok hazır gelmişsiniz, ben bunu yayınlarım" dedi ve bir anda albümümüz oldu. Bizi bilen insan sayısı da 300 iken 3 bin oldu. İnsanların yorumlarında bizi anladıklarını da görünce dedik; bir sürü parçamız var, verelim gitsin.
Kerem: Yayınlanıp geri dönüş almak güzeldi. Bir de yayınlanmanın şöyle bir yanı var, literatüre geçiyorsunuz.
Fırat: Tabii sanat eseri üretmiş oluyorsunuz, sanatçı oluyorsunuz insanların gözünde. Evde çok iyi müzik yapıyor olabilirsiniz ama kimsenin haberi yok. Müzik, oturup kendiniz için yapacağınız bir şey değil
Seray (menajerleri): Değil ama 8 yıl boyunca öyle yaptınız.
Fırat: Doğru, evet. Sonra o yaptığımız şeyler yayınlanmak zorunda kaldı ve her şey gelişti.
Fotoğraf: Hasan İnceler
Çoğu insan yeni yeni duysa da Hedonutopia 10 yıldır var. Elinizden çıkan şarkılara ustalık dönemi eserleriniz diyebilir miyiz?
Fırat: Teşekkür ederiz. Evet, öyle aslında. Çünkü biz ince eleyip sık dokuyoruz. O şarkının bizi kandırması gerekir ve biz öyle çok kolay kanmıyoruz. Şarkılara karşı acımasızız. 3 yıl boyunca 'süper şarkı' dediğimiz bir şarkıyı bir anda yok edebiliyoruz.
Kerem: İlk yaptığımız parçalardan biri olan 'İsimsiz' şarkısını 3. albümde yayınladık.
Fırat: Tabii Hakan Orman'a ilk dinlettiğimiz şarkıydı o
İnsanların dilinden düşürmediği 'alternatif müzik, alternatif müzik'. Neymiş bu alternatif müzik? Sizin için de çok sık kullanılan bir sınıflandırma şekli çünkü.
Kerem: Fırat bu soruya "Neyin alternatifi?" demişti.
Fırat: Kesinlikle. Yıldız Tilbe'nin alternatifi mi yoksa Sakin'in alternatifi mi? Yok, Sakin grubu da bir alternatifse o zaman Sakin kimin alternatifiydi, Mor ve Ötesi'nin mi? Mor ve Ötesi de alternatifse onlar Burhan Çaçan'ın alternatifi mi? Alternatif olalım ya da olmayalım. Asıl önemli olan yaptığın şey orijinal mi?
Ben: Tam sınıflandıramayınca, bir kalıba sığdıramayınca alternatif oluyor sanırım.
Fırat: The Cure ikinci albümünde falan alternatif olarak adlandırılıyordu muhtemelen. The Cure alternatif olabilir mi ya? The Cure merkez noktadır. Eğer ünlü değilsen alternatifsin, ünlüysen ana akımdasın.
Kerem: En net cevap bu, ünlü olmak ya da olmamak.
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
3 albümde de 7'şer şarkı var. 7 rakamının sizin için anlamı nedir? Sonraki albümlerde de böyle sürdürmeyi mi düşünüyorsunuz?
Fırat: 6 şarkıyla albüm olmuyor. 8 şarkı da çok uğraştırıcı. Bir de diğer arkadaşlar kızmasın ama ben 7 şarkı çaldığımızda 15 şarkı çalmış kadar yoruluyorum. O şarkıların içindeki dinamikleri, trafikleri, geçişleri bir de bize sorun. 7 rakamıyla ilgili de 7 yılda 7 şarkıdan oluşan 7 albüm yayınlamak istiyoruz.
Kerem: Bir de şöyle bir şey var, plak formatında da kaliteli bir kayıt için 7 şarkı ideal bir uzunlukta.
Fırat: 7'ye takıntılı değiliz ama 6'dan da 8'den de güzel geliyor bize.
Sahnede görsel şovlara çok önem verdiğinizi söylemiştiniz. Devam edecek misiniz?
Fırat: Evet öyleydi. Çok zaman harcadık, çok emek harcadık. Ama o görseli yapan insanın da işe senin kadar aşkla bakması gerekiyor. Siz kendini devamlı geliştiren bir müzik yapıyorsunuz ama aynı doğrultuda gelişen bir görseliniz yoksa, devamlı kendini tekrar ediyorsa bu birbirine uymuyor demektir. Bir yerden sonra 7 yıl önceki görseli görmek istemiyor insan. Grup üyelerinin de sizinle beraber gelişmesi gerekiyor. Olmayınca da oturup konuşup yolları ayırmak zorunda kalıyorsunuz. Bir de bizde şöyle bir düşünce var, istiyoruz ki tanıdığımız, bildiğimiz, yanında rahat edebileceğimiz birileriyle bir şeyler üretelim.
Ben: Liyakat yerine deyim yerindeyse adam kayırmacılık yaptınız diyebilir miyiz?
Fırat: Kesinlikle, pozitif ayrımcılığın ağa babası bizimki. Roll dergisi zamanında okurduk; Damon Albarn, The Good, The Bad & The Queen adlı grubunu bass gitar çalan komşusuyla kuruyor mesela. Biz de hep hayalini kurmuşuzdur, işimize hayran olan, bizi çok beğenen bir davulcuyla çalışmak isteriz.
Ben: Red Hot Chilli Peppers'ın John Frusciante'nin sağlık sorunlarından sonra onun yerine gruba hayran olan genç gitarist Josh Klinghoffer'i alması gibi yani.
Fırat: Aslında ben Frusciante'yi 5 sene daha beklerdim. Ya da gider kolundaki iğneyi çıkarırdım, dövüşürdüm onunla. O kadar tutkulu bir insanım. Hani 8 sene boyunca neredeydiniz dedin ya, oradaydık işte. Ekibi toplamaya çalıştık. Ha gayret, hep birlikte diye diye ittirdik. Adam ya da kadın seninle aynı tutkuyla yürümüyor. Gruba zorla insan aldık biz, zorla.
Kerem: Oturmuyor taşlar yerine.
Fırat: Sonra onları gruptan çıkarırken üzüldüler. E çıkarırız seni gruptan çünkü sen yoksun. Seni sürekli ittiriyoruz, taşıyoruz. Ben dinleyici değilim ki, müzisyenim. Dinleyiciyi kandırırsın ama beni kandıramazsın, Kerem'i nasıl kandıracaksın? Zaten 2 kişi kurmuştuk, hepsi dostumuzdu ama yapacak bir şey yok, böyle devam edeceğiz.
Özellikle Youtube ve Instagram yorumlarında Fırat Külçek için "İyi ezan okur" yorumları yapılıyor. Sesteki bu türküvarî yanıklık ve nağmeler temellerini nereden alıyor?
Fırat: (gülüyor) Bayağı küçük yaşlarıma gitmemiz lazım. Genetik birikime inanmayı seven biri değilim, her şey çevreye göre değişir. "Her insan deha doğar, gerizekalı gömülür" der Bukowski, doğru. Annemle babam Ağrılı. Benim kulağımın dibinde Kürtçe şeyler okundu çocukluğum boyunca. Ağrı'da uzun yolculuklar esnasında şoförlerin son ses açtığı dengbej kasetlerini dinlemek zorunda kaldım. Babamın annesi ünlü bir dengbeje kaçmış mesela, annemin sesi de çok güzeldir, Burhan Çaçan akrabamızmış falan. Bunların da etkisi var. Sesimin türküye yatkın olduğu doğru, ben zaten çok severim türküleri. Ortaokulda, lisede Kardeş Türküler'den çok etkilenmiştim. Burhaniye'de türkü grubum oldu hatta, vokaldim orada. Grubun adı Genç Türkü'ydü. Çok pis türkü okurum, türkücüler dikkat. Kafamızı bozmayın, 7. albümden sonra her an türkü albümüyle gelebiliriz. (gülüyoruz)
Hani Korecan'lar türedi ya, Hedonutopiacan'lar da türerse ne hissedersiniz? Yani şunu demek istiyorum, çok popüler olup sizi ölümüne savunan hayranlara sahip olursanız üzülür müsünüz?
Fırat: Tek yapacağım şey yine evimden çok çıkmayıp, banka hesabıma yatan üç sıfırlı rakamları görünce gidip Ferrari almak yerine 27 yaşında analog bir synthesizer almak olur. Tabii hiç bilinmemek çok acı bir şey. Çünkü siz bu müziği başkaları için yapıyorsunuz. Biri size "Abi siz ne yapmışsınız ya" dediğinde çok rahatlıyorsunuz.
Kerem: Önemli olan anlaşılabilmek. Eğer hissettiğin duyguları karşındaki de anlayıp, aynı duyguya girebiliyorsa sen de rahatlıyorsun.
Fırat: Bilinmek çok kutsal, çok güzel bir şey. İnsanların gözündeki o hayran bakışlar eminim müthiştir, bilmiyorum. Haluk Bilginer'in tespiti çok başarılı, "Ünlülük, sanatınızın yan etkisidir" Biz sadece şunu isteriz, Hedonutopia bir konser versin, para kazansın. Ki gidip o parayı Taner Yücel'e, master'a, klibi çekene dağıtsın. O parayla yeni şeyler üretsin ve bu sürekli devam etsin.
Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
Tanınmaya başladıkça değişen bir şeyler oldu mu?
Kerem: Yol uzun süredir toprak, çamurdu. İleride belki de yeşil bir vadi var bilemeyiz ama şu an hala toprak.
Fırat: Çakıl ya, ayakkabılar delik. Ha şimdi albümler çıkmaya başlayınca "İki çocuk var, zor durumdalar" diye düşünenler, yardım etmek isteyenler oldu. Bu da yolda yalnız yürümediğini görmek açısından güzel. Bazen ilginç destek mesajları geliyor, evinin fotoğrafını atıp "dayanamayacak gibi olursanız gelin burada kalın, yeter ki vazgeçmeyin" gibi. Tabii hiçbiriyle iletişime geçmiyoruz. Bizim beklediğimiz bu değil. Beklediğimiz günler mesela Sigur Ros Türkiye'ye geldiğinde onlardan önce sahneyi ısındırmak. Ülke bu tip ucubeliklerle -iyi anlamda- karşılaştığında akla gelmek istiyoruz. Ucubeliğin bayrağını almak istiyoruz.
Grup ve müzik haricinde beraber vakit geçiriyor musunuz?
Kerem: Sürekli birlikteyiz zaten. Sağlıklı bir iletişim ve paylaşım olmadan üretim yapılabilmesi çok mümkün gözükmüyor bizce.
Grafik Tasarım: Studio Pul
Müzik haricindeki işlerinize devam ediyor musunuz? Bırakıp tamamen müziğe odaklanmak için ne olması gerekir?
Kerem: Ben Mayıs ayında işimden ayrıldım. Hedonutopia'nın devamlılığı için artık sadece müzik yapıyorum.
Fırat: Sadece müzik yapmamız için kirayı, dolabı dolduracak şeyleri, yaşamsal giderleri sağlamak gerekiyor. Ben şu anda öğretmenim mesela ve bırakamam. Belki 2-3 yıl sonra bırakabilirim çünkü şimdi bırakırsam bize bir telaş düşer. Deriz ki "Orada da çalalım, oradan da para gelsin". Ben Hedonutopia bunu desin istemem. İsterim ki Hedonutopia, canı nerde, ne zaman istiyorsa öyle çalsın. Bunun için kendi ömrümden veririm. 33 yaşındayım, 15 senemi buna gömdüm.
Bir konserden daha yüksek ücretler almaya başlamak gerekiyor ve bu artık yavaş yavaş olmaya başladı. Belki ilk defa Hedonutopia'nın parasını yiyeceğiz. O kadar alışmışız ki cebimizden ve mesleklerimizden gruba para harcamaya.
Kerem: Çalışmalarımızın hepsini gruba yatırdık. Mirasımız o.
Fırat: Ben geçen sene bütün yıl para biriktirdim gittim 6-7 bin liraya iki pedal aldım. Kerem işten ayrıldı, tazminat aldı. O tazminatın ciddi bir kısmı ile Moog synthesizer aldık ona. Bu paralara alışık ailelerden de gelmiyoruz. Aksine ailelerimizden "Bu kadar parayı bu saçma aletlere mi verdiniz?" gibi tepkiler aldık, her Türk genci gibi.
Kerem: Önce en yakınındakiler, ailen sana inanmıyor. İlginçtir, bu böyle devam ediyor.
Fırat: Evet ve iyi bir şey bu. Anlayana erken uyanış sağlıyor. Kısacası, tamamen müzisyen olabilmem için köşede ne yapacağımı bilmediğim bir miktar param olması lazım.