Yıldız Tilbe ve Sezen Aksu barışmasını gözlerimizle görmek zorunda mıydık?
25 yıldan bahsediyoruz. Küslük, dargınlık artık adı her ne ise... Bir tarafta Yıldız Tilbe, öteki tarafta Sezen Aksu. Nasıl ki devlerin aşkı büyük oluyor, aynı şekilde devlerin savaşı da, barışı da, sevinci de, hüzünü de büyük oluyor. Çeyrek asır süren, hadi biz dargınlık diyelim, dargınlığın artık elbette sona ermesi gerekiyordu. Şanslıyız, gözlerimizle en sonunda gördük. Peki gerçekten her şeyin böyle mi olması gerekiyordu?
Astrolojiye inanın ya da inanmayın.
Diyelim ki astrolojiyle aranızda mesafeli bir ilişki var.
Olaya şu açıdan bakalım:
"Yıldız Tilbe, Sezen Aksu ile arasında yaşadığı dargınlığın sona erdiğini açıkladı" gibi bir haber okusanız ne hissederdiniz?
Ben inanmayabilirdim, açık konuşayım.
Yıldız Tilbe bir şey diyorsa içtendir dememe rağmen "Belki de kadın o lafı söylememiştir, sosyal medyada biri söylemiştir kadın da yalanlamadığı için ihale üzerine kalmıştır" diye düşünebilirim.
Ya da kulaktan kulağa yanlış aktarılmıştır diyebilirim.
Yıldız Tilbe'ye güveniyorum ama genel olarak çevreye asla.
Çevre kötü.
Çağ berbat.
Dolayısıyla evet, Yıldız Tilbe ve Sezen Aksu gibi artık kocaman bir mesele haline gelmiş olan bu küslüğün barışmasını gözlerimizle, kare kare görmek zorundaydık.
İşin samimiyet kısmı sizi bağlar.
Nasıl inanmak isterseniz o şekilde.
Ama biri böyle, diğeri şöyle.
Muhabbet belli ki koyu.
Çevredekiler muhtemelen heyecanlı.
Zaten samimi olmasalar bile, diyelim, barışmanın PR'ı nedir yahu?
Barışmışlar işte.
Barışmaktan bahsediyoruz, olumlu bir şeyden.
Yalandan bile olsa barışmanın önemini vurgulamak bile mühim.
Budur...