'Collateral' dizisindeki Kırıkkale diyalogu neden tepki çekti?
Yabancı dizi ya da yabancı filmlerde Türkiye ile ilgili herhangi bir diyalog, bir cümle, bir referans doğal olarak ilgimizi çekiyor. "Bakın ne demişler" hakkımızda diye pürdikkat ekrana bakıyoruz, eşe dosta duyuruyoruz. Bunun adına algıda seçicilik diyorlar, doğru söylüyorlar. İlgimizi çekmemesi imkânsız. İşte son yaşanan olay: Collateral dizisinde Türkiye'den bahsediliyor...
"Dünyanın en berbat yeri"
Yabancı dizi ya da yabancı filmlerde Türkiye ile ilgili herhangi bir diyalog, bir cümle, bir referans doğal olarak ilgimizi çekiyor. "Bakın ne demişler" hakkımızda diye pürdikkat ekrana bakıyoruz, eşe dosta duyuruyoruz. Bunun adına algıda seçicilik diyorlar, doğru söylüyorlar. İlgimizi çekmemesi imkânsız. İşte son yaşanan olay: 'Collateral' adlı mini dizide Türkiye'den bahsediliyor...
Ancak öyle şeyler söyleniyor ki en başta Kırıkkale ve Kırıkkaleliler olmak üzere herkes "Aaa" tepkisini verdi, veriyor.
Dizideki Berna adlı karakter, çocukluğuna dair anılarını Sam adlı karaktere anlatırken Kırıkkale içim "Dünyanın en berbat yeri" diyor.
Peki ya asıl mesele?
Dizide daha farklı diyaloglar da var, elbette, karakterin adı Berna ve o bir ajan; karşısında da İngiliz istihbaratından Sam Spence karakteri yer alıyor.
Gelelim asıl meseleye...
Herhangi bir yabancı dizi ya da filmde geçen herhangi bir negatif cümle bizi bağlar mı?
Herkes birbirine mi söyleyecek?
Diziyi izleyen dünya vatandaşları "Kırıkkale kötü bir yermiş, kesin bilgi" diye eşine dostuna mı duyuracak? Kırıkkale ya da Türkiye hakkında herkes "Çok kötü yer" mi diyecek?
O dizi bir yabancı dizi ve erişim alanı kısıtlı; ki dizide bırakın Türkiye'yi 'ev sahibi ülke' İngiltere de eleştiriliyor.
Merak uyandırmadı mı?
Yabancı filmler izliyoruz ve diyelim Çin hakkında bir sürü negatif laflar ediyor, tam tersi daha çok merak etmiyor muyuz? "Gerçekten bu kadar mı kötüymüş?" diye bizde daha çok merak duygusunu uyandırmıyor mu? Belki de turistler Kırıkkale'yi ziyaret edecek ve "Dizide çok kötü şeyler denilmişti ama hiç öyle değilmiş" diyecek.
Ki o cümleleri kuran bir dizi, bir ülke değil, alt tarafı bir karakter, onu da unutmayalım. Ha belki gerçekten tepki verildiği gibi kötü niyetli olarak senaryoda yer almış bir diyalog bunu bilemeyiz, bilmemiz de gerekmiyor.
"Reklamın iyisi kötüsü yoktur, reklam reklamdır" lafı ciddi bir klişe haline dönüşmüş durumda ve her klişeleşmiş koca koca kalıplar gibi doğruluk payı da var.
'Geceyarısı Ekspresi' travması
Kırıkkale ya da Türkiye'nin kalbi kırılsın demiyorum, neden hoş olmayan laflar duymak, görmek isteyelim?
Ama kendimize de güvenelim, hırs yapmayalım, üzülmeyelim.
'Geceyarısı Ekspresi' büyük bir travma bizim için, kabul edelim, korkunç kötü bir imaj çizildi ve halen daha birçok kişinin algısındaki Türkiye tıpkı o filmdeki Türkiye.
Değiştirebilir miyiz? Hayır.
Çünkü o bir filmdi, bu da bir dizi; çekildi ve değiştirilebilecek bir şey yok.
Sorunlarınızı nasıl çözüyorsunuz?
İnsan ilişkilerinde sizin hakkınızda ileri geri, şöyle böyle cümleler edildiğini düşünün. "Ben öyle değilim" diye ortalığı birbirine mi katıyorsunuz gerçekten?
Yoksa tatlı dille, sakin bir üslupla mı yılanı deliğinden çıkarıyor ve önyargılı kişilerin bile sizi dinlemesini ve doğru algılamasını sağlıyorsunuz?
Sanat nedir, ne değildir?
Sakin olmak gerekiyor, bu tarz provokasyona yol açabilecek, tahrik eden her lafa bu kadar fazla büyük tepkiler vermekten vazgeçmek lazım.
Onlar dizi, film yani sanat eserleri.
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, altmetni yok dersiniz, yüzeysel bulursunuz, objektif olmamakla eleştirebilirsiniz, size hitap etmeyebilir.
Ama ortalığı ayağa kaldırmak en son yapmamız gereken şey...
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr