Beynimde lob olduğunu nereden biliyorsunuz?
Televizyon programlarının içerikleri kalitesizleştikçe, katılan insanlarda o kadar garipleşiyor... İzleyicilere de ya gülüp eğlenmek ya da kötüleyip kötüleyip izlemeye devam etmek düşüyor...
Programlar niteliğini kaybettikçe izleyenlere daha şaşırtıcı gelmeye başlıyor. Son olarak beynindeki loblardan haberi olmayan Yemekteyiz yarışmacısı gündeme oturdu. İzleyicilere farklı bir seçenek sunmayan gündüz kuşakları ve zaten başka bir seçenek aramayan insanlar oldukça, ortaya 'tadından yenmez' senaryolar çıkması kaçınılmaz.
Televizyonu açıp zap yapmaya başlayınca alt yazılarda gördükleriniz size de akılalmaz gelmiyor mu ?
- “Beslenmemiz kaderimizi etkiler mi?"
- “İşaret parmağına yüzük takmak günah mı?”
- “Cinsiyet değiştiren biri, namazını hangi haline göre kılmalıdır?”
- “Deve idrarı içmek tüm hastalıklara şifa mıdır?”
ve daha nice beyin yakan sorular, durumu gözler önüne seriyor fazlasıyla...
'Halk böyle programları talep ediyor' diyorlar...
Bu durum, televizyonculara ve yapımcılara göre 'halkın böyle programları talep ediyor oluşunun' bir ürünü, halka göre ise 'izleyecek nitelikli bir şey bulamayışlarının' bir sonucu. Hangisi daha içler acısı bilinmez ama, durumun acilen düzeltilmesi lazım.
Kime sorsak televizyonun en önemli işlevleri için "Haberleşmek, iletişim kurmak, bilgi almaktır" der değil mi ? Günümüzde ne yazık ki televizyonun böyle bir işlevi kalmadı.
Artık haber almanın yeri Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya kanalları. Dolayısıyla insanları uyuşturma görevi de televizyona kaldı. Aslına bakarsanız, sadece televizyondan haber almak yerine farklı kanallardan da haber alabiliyor olmak çok daha iyi. Ancak televizyonun işlevinin değişmesiyle, doğru ve nitekli haber almak daha çok bu gibi uygulamaların eline kaldı. Bu durumda kötü senaryolu diziler, yarışma programları, polemiklerle reyting yapan ünlüler, bir evdeki kadın ve erkeklerin yaşamını gözetleyen formatlara ve daha nicesine zemin hazırladı.
Tebrikler, siz de görmezden geldiniz!
Günümüzde her ne kadar insanlarımızın farkındalığı, medya okur yazarlığının artması ve dolayısıyla manipüle edilmelerinin güçleşmesinden bahsetsek de, hala dizi karakterleriyle ağlayıp gülmeyi, Survivor yarışmacılarıyla heyecanlanıp hırslanmayı seven bir kesim mevcut. Bu anlamda da asıl önemli olan ve irdelenmesi gereken, bu kesimin manipülasyondan hiç rahatsızlık duymuyor, üstüne üstlük bu tür programları destekliyor oluşu.
Aslına bakarsanız bu durumu pek garipsememek gerek. Çünkü sorsak kimse televizyon izlemiyor, izleyenler de şöyle bi' bakıverdiğinde sadece belgesellere, haber kanallarına, filmlere bakıyor. Onca evlilik programını, gelin yarışmalarını, yemekteyizleri, zengin kız-fakir oğlan dizilerini kimse izlemiyor... Reytingler deseniz hepsi yalan zaten! Gerçekten sadece şöyle bi' bakıverenlerimiz de, insanların düştüğü durumlara, sorularına ve hallerine dayanamayıp kanalı değiştiriveriyor. Hop tebrikler, siz de görmezden geldiniz!
Sesimizi yükseltmeliyiz!
Durumdan yakınıp, hatta nefret edip sessizce kanalı değiştirmeyi tercih etmek, o sevgili programların dolaylı destekçisi olmakla aynı şey. Yaptığımızın yanlış olduğunu bile bile yapmaya devam etmek, ne yazık ki sonucu değiştirmez...
Eğer televizyonunuzda beş lobu olduğunu iddia eden bir Yemekteyiz yarışmacısı, “Senin maaşın benim arabamın benzinine yetmez” diyen bir evlilik programı yarışmacısı, sözde yöresel yemekleri tanıtıp patlayana kadar yiyen sunucular, yeteneklerimizi küçümseyen yetenek programları, şıkır şıkır göbek atılan sabah kuşakları, yerli Sherlock Holmes’lar, gelinini şikayet eden kaynanalar görmek istemiyorsak, televizyonun sesini kısıp yok saymak yerine, kendi sesimizi yükseltmeliyiz.