14.09.2024 - 12:47 | Son Güncellenme:
Hezarfen Ahmed Çelebi, dönemin en büyük yapılarından biri olan Galata Kulesi'nden uçtuğu günü, büyük bir planlama ile gerçekleştirdi. O gün, sadece bir adamın kişisel başarı hikayesinin ötesinde, insanın doğaya meydan okumasının da bir sembolüydü. Ahmed Çelebi’nin bu uçuşu, teknolojik ilerlemenin henüz emekleme aşamasında olduğu bir dönemde, cesaret ve kararlılıkla başarılan bir ilk olarak tarihe geçti. Peki, Hezarfen Ahmed Çelebi’yi bu noktaya taşıyan neydi? Nasıl başardı? Gelin bu önemli şahsiyeti biraz daha yakından tanıyalım.
Ahmed Çelebi, 17. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda dünyaya geldi. Eğitimini dönemin önde gelen medreselerinde aldı ve özellikle matematik, astronomi, fizik gibi alanlara yoğun ilgi gösterdi. Bilime olan tutkusu, onu dönemin bilginleri arasında kısa sürede tanınır hale getirdi. Ancak onun asıl tutkusu, gökyüzü ve uçma fikriydi. Efsaneler ve hikayelerle büyümüş olan Çelebi, bu mitolojik anlatıların ötesine geçip uçmayı mümkün kılacak bilimsel bir çözüm arayışına girdi.
Hezarfen, uçmayı sadece bir hayal olarak görmekle kalmadı; bunun bir mühendislik problemi olduğunu kabul ederek araştırmalara başladı. Kuşların kanat yapısını inceleyip aerodinamik prensipleri anlamaya çalıştı. Kanatları ve uçuş hareketlerini anlamak için çok sayıda gözlem ve deney yaptı. Uçma konusundaki bu çalışmalar, dönemin bilimi için oldukça radikaldi. İnsanların uçma fikri, o zamana kadar sadece masallarda ve destanlarda yer bulmuştu; ancak Hezarfen, bu anlatıların ötesine geçmek istedi.
Ahmed Çelebi’nin uçma denemesine yönelik hazırlıkları, dönemin imkanları dahilinde oldukça etkileyiciydi. Tasarladığı uçuş makinesi, kuş kanatlarından esinlenmiş bir yapıdaydı. O dönemde ne yazılı bir plan ne de gelişmiş mühendislik araçları vardı. Bu yüzden, Ahmed Çelebi gözlemlerine ve sezgilerine dayanan bir sistem geliştirdi.
1632 yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da, Ahmed Çelebi, Galata Kulesi'nden Boğaz'a doğru uzanan tarihi uçuşunu gerçekleştirdi. Kuş kanatlarına benzeyen büyük kanatlarını takarak kendini boşluğa bıraktığında, sadece yerçekimiyle değil, aynı zamanda insanların sınırlı düşünceleriyle de mücadele ediyordu. Boğazın karşı kıyısına başarılı bir şekilde iniş yaparak tarihin ilk insan uçuşunu gerçekleştirdiği rivayet edilir. Bu olay, dönemin Sultanı IV. Murad’ın da ilgisini çekmiş ve Hezarfen’in yeteneklerini takdir etmesine neden olmuştur.
Ahmed Çelebi'nin uçuşu hem bilimsel hem de sosyal açıdan büyük yankı uyandırdı. İstanbul halkı arasında, ‘uçan insan’ olarak anılan Hezarfen, kısa sürede ün kazandı. Ancak Sultan IV. Murad’ın da dikkatini çeken bu deneme, bir süre sonra politik bir tehdit olarak algılandı. Sultan, böylesine yetenekli bir insanın halk arasında fazla popüler olmasının tehlikeli olabileceğini düşündü ve Ahmed Çelebi'yi Cezayir’e sürgüne gönderdi. Bu sürgün, Hezarfen'in bilimsel çalışmalarını sonlandırmasına neden oldu. Ancak uçuşu, bilimsel tarih ve Osmanlı kültüründe kalıcı bir etki bıraktı.