AYLA İSMİYLE BİLDİĞİMİ KİM EUNJA KİMDİR?
Ayla filmine konu olan ve gerçek hikayenin sahipleri olan Süleyman Dilbirliği (Astsubay) ve Kim Eunja filmin ardından bir kez daha gündem olmuştu. Süleyman Astsubay 91 yaşında 7 Aralık 2017'de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybederken Kim Eunja filmden sonra yaşadıklarını anlatmıştı.
AYLA FİLMİ GERÇEK HİKAYESİ NEDİR?
Sene 1950... Kore’de havanın eksi 35 dereceyi bulduğu, kış mevsiminin belki de en soğuk günü... Yere oturmuş dört-beş yaşlarında bir kız çocuğu, feryat edercesine ağlıyor. Yanında, yakınında kimseler yok. Üstü başı perişan, her yeri buz kesmiş.
Astsubay Süleyman Dilbirliği, Birleşmiş Milletler ordusunun komutası altında, Kore Savaşı’na katılmış Türk tugayındaydı. Yanında iki askerle yürürken gördüğü bu çocuğu, hiç düşünmeden kucaklayıp birliğine götürdü.
Bu, henüz 25 yaşında olan Dilbirliği’nin hayatındaki ilk dönüm noktası değildi. Asker olmak gibi bir niyeti hiç yoktu. Zamanını boşa geçirmek istememişti ve kendini orduda bulmuştu. İlk görev yeri, memleketi Kahramanmaraş’tı; sonra İskenderun’a geçti.
16 Ekim 1950’de Kore topraklarına ayak bastığında, bir ömür sürecek bir kalp ağrısı yaşayacağını bilmiyordu. Bulduğu kız çocuğu, yanından ayrılmıyordu. Birliğine getirdiğinde, ilk iş, onu güzelce yıkamıştı, saçları bit doluydu, kısacık kesmişti. Güzel bir yatak hazırlamış, onu sıcak tutacak kıyafetler, ayakkabılar satın almış; bir güzel giydirmişti. Annesi-babası öldürülmüş bu çocuğun adı, Kim Eunja’ydı. Adını telaffuz etmek sadece ona değil, tüm askerlere zor geldi. Yusyuvarlak, ay gibi bir yüzü vardı ya, adını Ayla koydu.
Kısa sürede Ayla askerlere, askerler Ayla’ya alıştı. Birlikte oyunlar oynuyor, onları güldürmeye bile çalışıyordu. Türkçe de öğrendi. Üstelik artık Dilbirliği’ni babası biliyordu. Peki, neden diğerlerini değil de onu?
Süleyman Astsubay, bu soruya önce “Bilmem” yanıtını verdi, ancak birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra “Biz birbirimizi çok sevdik” diye
ekledi. Devamını kendisinden dinleyelim: “Oraya bizden 15 bin kişi gitti. Ama bu yaşanan, bana kısmet oldu. Ben orada o çocuğa hep sarılırdım, hep öperdim. O da bana nasıl sarılırdı, nasıl severdi. Ama işte sonra... Ayrılmamız gerekti.”