24.02.2023 - 09:55 | Son Güncellenme:
Asbest (asbestos) ya da amyant, lifli yapıda kanserojen bir mineraldir. Silisyumun sodyum, demir, magnezyum ve kalsiyumla oluşturduğu ısıya, aşınmaya ve kimyasal maddelere çok dayanıklı, lifsel mineral yapısında hidrate silikatlardır. Halk arasında ak toprak, çorak toprak, gök toprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı gibi isimlerle de bilinir. Asbestozis, asbestos solunmasıyla oluşan toz hastalığıdır.
Bir doğal silikat minerali olan asbest maddesinin, ısıyı iletmemesi yani iyi bir izolasyon maddesi olması nedeniyle kullanımı çok eski çağlarda başlamıştır. Arkeolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler doğrultusunda asbest kullanımının 2500 yıl öncesine dayandığı bilinmektedir.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra ısıyı ve elektriği yalıtması, sürtünmeye ve asit gibi maddelere dayanıklı olması nedeniyle sihirli mineral olarak tanınmaya başlanmıştır. Fakat yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra insan sağlığına önemli zararlar veren kanserojen bir madde olduğunun tespit edilmesi ile asbest maddesi için öldürücü toz tanımlaması yapılmıştır.
Mineralin adı antik Yunancada "suya doymaz" anlamına gelen “asbestos” kelimesinden gelir. Bazı Avrupa ülkeleri asbestos yerine Latince “lekesis” anlamındaki “Amiantos” kelimesini kullanırlar. Romalılar ölen insanların yakıldıktan sonra küllerini toplayabilmek için amiantos dedikleri lifsel maddeden yapılmış bir örtü içinde yakarlarmış. Bu şekilde, hem ölenin külü kolay toplanır ve hem de kullandıkları örtü yanmamış olarak kalırmış. Finlerin 4.000 yıl önce ülkelerinde bulunan antofillit asbest karışımı killerden çanak, çömlek gibi kaplar yapmak için kullanırlarmış. Çinliler de 3.000 yıl önce uzun lifli beyaz asbestten giysileri ve tapınaklardaki kandillerin fitillerini de aynı malzemeden yaptığı tarih kitaplarına geçmiştir. Savaşlarda kalelerin savunulmasında düşman askerlerine atılan sıcak su ve yağlardan korunmak için asbestten yapılmış savaş giysileri kullanılmıştır. Asbest yüzyıllar boyu ve yaygın bir şekilde kullanıldığı halde, meydana getirdiği sağlık sorunları yirminci yüzyılın başında anlaşılmaya başlamıştır. Bunun sebebi, solunduktan sonra yaptığı hastalığın ortaya çıkması için 40 yılı aşan bir enkübasyon süresine gerek olması ve eski dönemlerde insanların şimdikinden çok kısa yaşamalarıdır.
Uzmanlar yıkıntı atıklarının tekniğine uygun yönetilmesi gerektiğini söylerken, enkazlardaki asbest tehlikesine de dikkat çekiyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Eyyüp Karahan geçtiğimiz günlerde afet sonrası uygulanması gereken ‘Atık Yönetimi’ne ilişkin bilgiler paylaşmış ve yıkılan binaların atıklarının arama – kurtarma çalışmalarının ardından çevresel risk oluşturmayacak şekilde kaldırılmasını vurgulamıştı. Karahan tehlikeli ve geri dönüştürülebilir atıkların uzman ekiplerle ayrıştırılacağını belirtmişti.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eski müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk, deprem nedeniyle yıkıntı atıklarında minimum 110 milyon tonu aşkın atık çıkacağının öngörüldüğünü dile getirdi. Geri dönüşüm tesislerinin yerinin belirlenmesi gerektiğinin altını çizen Öztürk, depremden etkilenen bir bölgenin kurtarılması ve yeniden inşa edilmesinin en önemli unsurunun atıkların hızlı bir şekilde uzaklaştırılması ve arıtılması olduğunu kaydetti.
Öztürk, “Japonya’da, 2011 depreminden sonra yıkıntı atıklarının yüzde 81’i geri dönüştürüldü. Deprem ülkesi olan Türkiye de yıkıntı atığı yönetim planı hazırlamalı ve doğru hasar verisi toplamalı. Yıkıntı atıkları beton, demir, kiremit, yalıtım malzemesi, plastik, ahşap, elektronik, cam içeriyor. Asbest içeren bazı binalar yıkıldığı zaman tozu havaya karışmış olabilir. Yıkıntı atıkları asbest ve benzeri tehlikeli yıkıntı atıkları içerebilir. Bu yüzden yıkıntı atığı tekniğine uygun yönetilmeli” diye konuştu.
Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Yavuz Eroğlu ise konuyla ilgili olarak bakanlıkla irtibata geçtiklerini ve bakanlığın hazırlayacağı yol haritasıyla birlikte atık konusunda destek olabileceklerini açıkladı.
Geri Dönüşümcüler ve Geri Kazanımcılar Derneği (GEKADER) Başkanı Fatih Eren, “Üzülerek ifade etmeliyim ki yıkılan bina sayısı ve ortaya çıkan geri dönüştürülebilir atıkların sayısı oldukça fazla. Dolayısıyla bunların yeniden kazanım yapılıp geri dönüşüme tabi tutulmasını önemsiyoruz” dedi. Eren, yeni yapılacak binaların deprem yönetmeliğine uygun olması kadar evlerde ayrıştırma altyapısına da uygun inşa edilmesinin önem taşıdığını söyledi.
Asbest Söküm Uzmanları Derneği Başkanı Mehmet Şeyhmus Ensari, deprem bölgesinde yıkılan binalardaki asbeste dikkat çekti. Asbestten korunmanın tek yolunun solumamak olduğunu ve deprem bölgesinde maske kullanımının önemini vurgulayan Ensari, “Molozların içinde asbestin yanı sıra civa, kurşun var. Tarım arazileri, baraj gölleri gibi alanlardan uzakta imha edilmeli. Yoksa çevresel felakete yol açabilir” dedi.