06.05.2015 - 10:34 | Son Güncellenme:
Üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemizde, deniz ile ilgili doğa sporlarında ne yazık ki oldukça az sporcu yetiştiriyoruz.
Yelken branşında yetiştirdiğimiz az sayıdaki sporcularımız arasında bulunan, dünyaca ünlü yelkencimiz Selim Kakış ile yelken sporunu konuşmak için buluştuk. Sonrasında ise İstanbul Yelken Kulübü’nün minik sporcularının tatlı anneleriyle birlikte sohbet ettik.
Selim Kakış, sayısız Türkiye şampiyonlukları,dünya üçüncülüğü, 1995 Avrupa şampiyonluğu olan (Büyükler grubunda bu ödülü alan tek sporcumuz), ayrıca olimpiyatlarda ülkemizi başarıyla temsil etmiş bir yelkenci.
Selim, yelken sporuna nasıl başladın?
Yürümeyi öğrendikten sonra kürek çekmeyi öğrenmişim. 3-4 yaşlarındayken ağabeyim ve babamla denize çıkarmışım. Biraz daha büyüdüğümde yanıma bir naylon örtü alıp rüzgâra karşı kürek çekerek denize açılır, sonra sandalın burnunu ters istikamete çevirir ve naylon örtüyü açarak rüzgârın beni kıyıya ulaştırmasını sağlardım.
Bu yaptığıma karşı çıkan babam, bir gün beni karaya yaklaştığımda yakaladı ve bu işi yapacaksam düzgün yapmamı tembihleyerek beni optimist eğitimine başlattı. 5-6 yaşlarına geldiğimde kendi başıma tekneyi kullanabiliyordum.
Çok küçükmüşsün.Kim destekledi seni? Annenin yaklaşımı nasıl oldu?
İlk önce ailem destekledi.Ailede herkes denizci olduğu için annem de çok alışkındı. Bizi her zaman elinden geldiğince desteklerdi.
Yarışlarıma gelir seyrederdi ve dua ederdi. Başarılarım ve yenilgilerimde hep yanımdaydı. Yaptığım şeylere karışmamasına rağmen onun yanımda olduğunu her zaman bilirdim.Yelken, fiziksel olarak yorucu bir spor olduğu için eve geldiğimde anneme yardımcı olmak gibi bir şansım çok olamıyordu ama annem tüm bunları hoş görerek sadece beni değil hepimizi her zaman destekledi.
Yelkenci olmak sana neler kazandırdı?
Bu sporu yaparken öncelikle hayatını tek başına yönetmeyi, zamanını ve enerjini doğru kullanmayı, disiplinli ve dikkatli olmayı, planlamayı öğreniyorsun. Sonrasında ekibin ile birlikte uyum içinde nasıl çalışabileceğini, ekip ve takım olma ruhunu, görev ve sorumluluk bilincini geliştiriyorsun.
Bunlarla birlikte, yarışlarda kazanma ve kaybetme durumlarında kendini nasıl kontrol edebileceğini, ekibini nasıl motive edebileceğini yaşayarak öğreniyorsun. Zaten tüm bunlar günlük hayatımızda bir şekilde karşımıza çıkan durumlar. Bir yelkenci olarak bizler bu durumlara çocukluğumuzdan bu yana alışkın olarak yetişiyoruz. Hayata, bu duyguları hiç yaşamamış kişilerden önde başlıyoruz diyebilirim.
Tabii zaman içinde sosyal çevrende genişliyor. Dünyanın her yerinden arkadaşların oluyor; normal zamanlarda karşılaşmanın dahi çok mümkün olmadığı insanların elinden ödüller alıyorsun. Bir ülkenin kralı, diğer bir ülkenin cumhurbaşkanı ile aynı ortamlarda bulunuyorsun. Tüm bunlar gerçekten insana inanılmaz bir özgüven sağlıyor.
Çocuklarını bu spora yönlendirmek isteyen annelere bir tavsiyen var mı?
Ülkemizin 3 tarafının denizlerle çevrili olması büyük bir nimet. Anneler, çocuklarını bundan faydalandırsınlar. Bilinçli yapılan yelken sporu,çocukların ruhsal, fiziksel, sosyal gelişimi için son derece faydalı ve emniyetli bir spor dalıdır. Çocuklarının deniz ile ilişki kurarak bu güzel doğa sporundan faydalanmalarını sağlasınlar. Çocuklarına dünyaya yelken açma fırsatı tanısınlar.
Biz bu sohbeti yaparken minikler, yarışa çıkmak için teknelerini hazırlıyorlardı.Biz de anneleri ile sohbet ettik.
Bakalım minik yelkencilerin anneleri bu konuda neler düşünüyor?
Nihal Karatoprak, Mehmet Karatoprak’ın annesi. Mehmet, bu spora aile teşviki ile başlamış ve çok sevdiği için de devam etmek istemiş. Nihal Hanım, Mehmet’in bu sayede daha disiplinli, özgüvenli bir birey olduğunu, beden ve ruh sağlığının olumlu yönde gelişme gösterdiğini belirtiyor.
Alp Baltalı ise başka spor dallarında da çalışmalar yaptıktan sonra ilk başta anneden gizli olarak yelken yapmaya başlamış, sonrasında çok sevdiği yelken sporuna devam etme kararı almış. Anne Aksel Baltalı”Yarışlar,motivasyon gerektiriyor. Çocuklar, burada başarı ve başarısızlığı hazmetmeyi, disiplinli çalışmayı, görev bilincini küçük yaştan itibaren kazanıyorlar.Çocuklar yarış hayali kurduğu için onlar için zararlı olabilecek başka ortamlara girmiyor vakitlerini açık havada, denizde spor yaparak geçiriyorlar” diyor.
2004 doğumlu Arın Bekemde bu spora aile yönlendirmesi ile başlayanlardan. Karar verme yeteneğinin gelişmesi için bu sporu tercih etmişler. Anne Aylin Bekem,yelken sporunda ekip arkadaşlıklarının kalıcılığına dikkat çekerek, “Çocuklar kalıcı dostluklar kuruyor, yurtdışına yarışlara gidiyorlar, gittikleri ülkelerde kendileri gibi sporcu arkadaşlar ediniyorlar.” diyerek sporun sosyal boyutunun ne denli önemli olduğunu vurguluyor.
En minik yelkenci 2005 doğumlu Efe Güder,yelken sporuna yaz okulu ile başlayanlardan. Başarılı bulunup kış okuluna da seçilince anne Sevil Güder’in de desteğiyle bu spora devam ediyor. Sevil Güder “Denizde olmak çocuklara tarifsiz bir özgüven veriyor. Kişilik gelişiminde ailenin eksik kaldığı noktaları çocuklara deniz ve yelken sporu kazandırıyor.” diyor.
Annelerin ortak fikrine göre yelken sporu, çocukların derslerine de olumlu yansıyor.Özellikle ergenlik çağındaki çocuklar, bu sporla ruhsal ve fiziksel olarak meşgul olduklarından dolayı ergenlik problemleri de en aza iniyor.