11.09.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Amerikalı yapımcı/müzisyen Quincy Jones işini şansa bırakmıyor. İki dizi titanyumla, kulakları işitme cihazlarıyla donanmış olan 77 yaşındaki Jones, 10 gün önce İsveç’teki ünlü Karolinska Enstitüsü’ndeydi. Dünyanın en iyi doktorlarından 14’ü altı günlerini Quincy Jones’un yıllık çekapı için ayırdı; kranyoloji, kardiyoloji, üroloji dahil her şey...
Bebop’tan hip-hop’a, Amerikan pop müziğinde hiç kimse Quincy Jones kadar derin iz bırakmadı. Bırakanlar da zaten artık hayatta değil. İngiliz The Guardian gazetesinden Johnny Davis’e konuşan Jones, “Dört yılda, 174 kişiyi kaybettim. Geçen hafta Abbey Lincoln. Ondan önce Herman Leonard, Hank Jones, Lena Horne, Billy Preston. Bu adamların yarısı benden gençti. Sammy Davis öldüğünde 64 yaşındaydı” diyor.
Quincy Jones artık cenazelelere gitmeyi de bırakmış. Geçen yıl, “Smelly” diye çağırdığı Michael Jackson’u kaybetti. Birlikte üç albüm yapmışlardı. 1979’da ‘Off the Wall’, 1982’de ‘Thriller’, 1987’de ‘Bad’... Müziği radikal bir şekilde değiştirecek bir ortaklıktı bu. “Sonra Michael beni kovdu” diyerek sırıtıyor Jones. O, Jackson’u hip-hop’a doğru itiyordu. Ancak şarkıcının şüpheleri vardı; “Quincy işten artık anlamıyor. Rap’in öldüğünü bilmiyor” diyordu.
Ancak sonuna kadar arkadaş kaldılar. “10 konserin (öldüğü sırada hazırlandığı konser dizisi) ardından 40’ının daha biletlerini tükettiğinde Londra’daydım. Beni aradı. Çocukları getirmem için ikna etmeye çalışıyordu. Ancak Muhammed El Fayed’in yanındaydım . ‘Los Angeles’da görüşeceğiz’ dedim. Bu onunla son konuşmamdı” ifadesini kullanıyor Jones.
“Kötü bir yolda olduğunu biliyor muydun?” sorusuna, “Hayır, hayır” yanıtını veriyor: “Bilmenin imkanı yoktu. Olanlar için kimse suçlanamaz. Bu büyüklükte sanatçılar ne isterlerse yaparlar. Neler olduğunu bilmek için onu 7/24 izlemeniz gerekirdi.”
“Ya konserlerin sayısı. Üstesinden gelemeyeceği kadar çok muydu?” sorusuna “Bilmiyorum adamım. Bu kişisel, çok kişisel. Çok fazla ayrıntı var. Her şeyden tamamen haberdar olmadan, bir yargıya varmak zor” yanıtını veriyor.
Cenaze töreni hazırlanmıştı
Ölüm bir zamanlar Jones’un da kapısının eşiğine gelmiş, 1974’te iki anevrizma, onu trompet çalamaz hale getirmişti. Sağ kalabilmesine yüzde 1 şans tanıyan doktorlar, Jones’un kazıdıkları saçlarını ölmesi durumunda başına yapıştırmak için bir poşet içine toplamıştı. Bir ara görkemli bir cenaze törenini planlamak için kendine bile gelmişti. Jones, Frank Sinatra’nın bir keresinde “Q, her günün son gününmüş gibi yaşa. Bir gün haklı çakacaksın” dediğini anlatıyor.
Çok şükür, bu kez İsveçli doktorlardan oluşan bölük ona ‘temiz’ raporu verdi. Jones, “Sanırım votkayı hayatımdan sonsuza dek çıkaracağım” diyor.
Üç kez evlenen Quincy Jones’un 17-56 arasında değişen yedi çocuğu var. Buna rağmen Johnny Davis ile Paris Ritz’te görüşen Jones, resepsiyon görevlisini kesiyordu.
Jones’un hayatındaki en büyük başarılarından biri çoğu müzisyen büyük erkek ve kadınların yakın arkadaşı olabilmesiydi. Daha 30 yaşında Billie Holiday, Ella Fitzgerald’a destek vermiş; Thelonious Monk ve Charlie Parker ile trompet çalmış; Jacques Brel’e albüm, Ray Charles’a düzenlemeler yapmıştı. Müziğin gelmiş geçmiş en başarılı albümlerinden Thriller, ‘We are the World’ sarkısı onun eseriydi. ‘Fly Me to the Moon’ (Beni Ay’a uçur) düzenlemesi ilk kez 1969’da Buzz Aldrin tarafından Ay’a indiğinde çalınmıştı. 33 filmin müziği, 79 Grammy adaylığı onun dehasının eseriydi.
Onun annesi yok!
Jones, zor bir çocukluk geçirdi. Şikago’da şizofren bir annenin oğlu olarak doğdu. Kendisini yetiştiren anneannesi tavada fare kızartan biriydi. İyi bir müzisyen olduktan sonra annesi yaşamına yine girdi. Oğlunun ‘şeytan müziği’ yapmasını engellemek isteyen kadın, onun vergi kaçakçılığı yaptığı ihbarında bulunmuştu. Jones bu konuda “Bir annem yoktu. Kendimi dünyamı yaratmalıydım. Dört trompet, dört trombon, beş saksafon, davul, bas ve piyanoyla başladım” diyor.
Onu sürekli ileri taşıyan bu düzenleyici yaklaşımıydı. Akon’dan Bono’ya, Chaka Khan’dan Shaquille O’Neal’a herkesle çalıştı. Şimdi “Kültür Bakanı olmayan tek ülke biziz” diyerek Barack Obama yönetiminde bir pozisyon arayışında. Yakında bir ‘tribute’ albümü çıkaracak: ‘Q: Soul Bossa Nostra’. Albüm Çin’de 700 milyon cep telefonunda yayınlanacak. O plağa sarılan bir insan değil ve “Bildiğimiz anlamda müzik endüstrisi bitti. Gerçek neyse onunla takılırım” diyor.
Amy ve Naomi kız kardeşleri
Amy Winehouse albümünde Jones’un bir yapımcı olarak ilk hiti ‘It’s My Party’yi söylüyor. Nelson Mandela’nın 90’ıncı doğum günü konserinde de bir araya gelmişlerdi. “Kucaklaştık ve ‘Neden yaşamını bu şekilde eline yüzüne bulaştırmak zorundasın?’ diye sordum. Bana, ‘İyi olacağım. Kocam yakında hapisten çıkacak’ dedi. Ona ‘Çok olumlu gelişme’ karşılığını verdim. O, Naomi gibi, benim diğer yaramaz kız kardeşim’ diyor.
Naomi Campbell’ın, eski Liberya diktatörü Charles Taylor’un Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılandığı davada ifade vermesinin ardından soluğu aldığı Akdeniz’deki yatta, Jay-Z, York Düşesi Sarah, Leonardo DiCaprio’nun yanında o da vardı. Akşam yemeği davaya odaklanmıştı ancak Jones bu konuda konuşmak istemiyor; “Onun parlak yanını görüyorum” diyor.
Lady Gaga’dan bahsederken ise diplomatik dili çatlıyor: “Onu dinlemiyorum. Birkaç kere kulağım takıldı. İki kere yeterli.”
Thriller’ın şarkılarını 800’den eledi
Quincy Jones adı Michael Jackson markasının ayrılmaz bir parçası. Thriller albümü için 800 şarkı arasından dokuz şarkı seçti. Daha sonra en zayıf dört şarkıyı daha eledi ve onların yerine ‘The Lady in My Life’, ‘PYT’, ‘Beat It’ ve ‘Human Nature’u koydu. ‘Billie Jean’ ve ‘Wanna Be Startin’ Something’i ile ortaya ‘Thriller’ çıktı. Albümün başarısının ardından Sony, Michael Jackson ile 250 milyon dolar karşılığında 10 albümlük bir anlaşma yapmak istedi. Jones, “İçinde olmak istemedim. Zavallı çocuk gitmişti” diyor.