Bir düşünelim... Bir radyocu için en zor anlardan biri hangisidir diye... Program sırasında yanlış bir kelimenin söylenmesi? Programda konuğuna karşı soru sorarken pot kırılması? Yanlış şarkı anonsları? Radyo yöneticisinin “Yayında sakın yapma” dediği şeylerin yapılması? Ya da anons sonrası kapattığını düşündüğü mikrofonun aslında açık unutulması... Kimisi ağır kimisi hafif ama radyocular için ‘risk’ içeren durumlar... Profesyonellik devreye girdiği dönemde bu yaşananlar rafa kaldırılır, peki acemilik, bir anlık sinir ya da şaşkınlık anlarında neler yaşanır? Ünlü radyocuların bir anlık dalgınlıkla belki de mesleklerinin ilk zamanlarındaki heyecanla mikrofonu açık bıraktıkları oldu mu? Neler yaşadılar? Ünlü radyocular anlattı, işte bazı radyocuların başına gelen ‘açık unutulan mikrofon’ kazaları...
MESLEKLERİ RADYOCULUK VE HAYATLARININ BÜYÜK BİR BÖLÜMÜ MİKROFON BAŞINDA GEÇİYOR... İŞTE ÜNLÜ RADYOCULARIN BAŞINA GELEN MİKROFON KAZALARI...
‘YÜZÜM BİR ANDA KIPKIRMIZI OLDU’
FÜSUN ALKAN- HİLAL ÖZGANİ: 16 yıllık yayın hayatım boyunca hiç bu kadar zor durumda kaldığımı hatırlamıyorum. Çalıştığım eski radyoda yeni mikser gelmişti biz de heyecanla inceliyorduk, ekip arkadaşlarımdan Hilal Özgani (altta) kolonların arkasından komik hareketler yapıyordu, ben de anonsumu yaptım, kulaklığı çıkardım baktım ses gelmiyor stüdyoya, meğer mikrofon düğmesini kapatmayı unutmuşum, kesin Hilal yeni mikserin ayarları ile oynadı bana şaka yapıyor diye düşünürken odadan koşarak çıkınca Hilal.......... (burasını söyleyemem, -gülüyor-) diye mezzo-soprano tonumla bağırdım o an ses kulaklıktan yankılandı ve mikrofonu kapamadığımı anladım. Yüzüm bir anda kıpkırmızı... Çalan telefonlar, gelen mesajlar kimi “Yakışır Gönül Dostu ablama” kimi de “Hiç ummazdık böyle bir cümle senden” diyordu. İlk 10 dakika kendime gelemedim, bir radyocunun işkazası da böyle olur (gülüyor.)
‘DİNLEYİCİLER UYARDI!’
YASEMİN ŞEFİK: Mikrofonu açık bırakmak konu değil, asıl konu kendini açık bırakmak.
Yayında mikrofonu açık bırakmışım telefon çaldı. Nasıl da saçma bir konuyu konusuyorum ki ben yayın dışı hayatımda küfürü esirgemem... Neyse ki sevgili ya da dedikodu bazlı bir konuya mikrofonu açık bırakmamışım. Dinleyiciler radyoyu arayıp santralı uyarmışlar, “Yasemin mikrofonu açık bıraktı diye...”
‘HAFİF BİR KÜFÜR SALLADIM!’
HOPDEDİK AYHAN: Marmara depreminde moralimiz sıfırdı. O günlerde yayıncı olarak çok zorlanıyorduk. Duygularımızla profesyonellik birbirine karışıyordu. Bir taraftan isyan etmek isterken, bir taraftan moral verici yayınlar yapmak zorundaydık.Depremi konuşurken bir haber dikkatimi çekti. Deprem bölgesinde bir muhtar, devlet tarafından depremzedelere dağıtılsın diye yollanan sobaları parayla vatandaşa satarken yakalanmıştı. O an öyle tepem atmıştı ki, o kişiye veryansın etmeye başladım. Nasıl kaptırdıysam arada birde “hafif” bir küfür salladım. 2 saniye sessizlikten sonra “Evet sözümün arkasındayım” dedim. Destek mesajları geldi. Rahatladım ama yayıncılık açısından da bir ders çıkardım. Ne olursa olsun duygularla değil, mantıkla yayın yapmak da
fayda var.
‘YAYINDAYKEN MİKROFONU KAPALI UNUTMUŞUM!’
CEM ARSLAN: Benim mikrofonu açık unuttuğum olmadı ama kapalı unuttuğum oldu!(Gülüyor) Yayına ucu ucuna yetiştiğim bir gündü. Nefes nefese kalmış, yoğun trafiği atlatıp yayına son saniye yetişmenin telaşıyla kulaklığı bile takamadan yayına başladım. Geç kalma potansiyelinden kaynaklanan adrenalini, yayına yansıtmaya başladım. Konular süper gidiyordu. Gülme ve diğer efektler, şarkılar derken veriyoruz coşkuyu... Ben çok mutluyum, stüdyoda yanımda dinleyenler mutlu, eğleniyoruz. Fakat mikrofonu açmamışız! İç hattan patron aradı... Dışarıya ses gitmemiş. “Ortada espri yok, gülme efekti neden var, niye kendi kendinize neden gülüyorsunuz?” diye soruyor. Bize de güzel bir hatıra kaldı.
‘OĞLUM KAPAT ŞUNU KAPAT!’
SERDAR GÖKALP: Yıllar önce yayına telefon bağlandı, konuştuk. Güldük eğlendik. Anlatacaklarımı anlattım ve şarkıya pasladık. O arada bir arkadaşım aradı cep telefonumdan, ertesi günde onunla buluşacağız, buluşma saatimizi konuşuyoruz, karar verdik saat 14.30 da Etiler’de buluşacağız. Tele-fonu kapatır kapatmaz, babam aradı ve
aramızda geçen diyalog şu...
lEfendim baba?
- Yarın saat 14.30’a yetişemezsin, beni saat 14.00’da hava alanına bırakacaksın.
- Na... na... Nasıl yani? Sen nereden biliyorsun benim yarın o saatte işim olduğunu.
- Oğlum kapat şu mikrofonunu, kapat!