Genelde radyo denilince ilk önce programcılar ve DJ’ler aklımıza gelir, onlar ön plandadır. Oysa radyo mutfağında neler pişer neler... Radyoya kurumsal kimliğini veren, işitsel imza olan radyo Jingle’larından tutun da program içeriğini renklendirecek en ufak efektlere kadar hepsi prodüksiyonun elinden geçer. Bünyesinde Süper FM, Metro FM, Joy FM ve Joytürk, Radio Mydonose ve Mydonose Türk Pop radyolarının bulunduğu Spectrum Medya’nın Prodüksiyon Sorumlusu Levent Gündüz’le konuştuk. Gündüz radyo sihrinin arkasına saklanan ama duyduğunuz şarkı ve reklam dışındaki tüm işitsel materyallerin prodüksiyonun konusu dahilinde olduğunu, prodüksiyonun bir radyonun olmazsa olmazlarının başında geldiğini anlattı. 1993’de arşiv görevlisi olarak sektöre adım atan Gündüz, o dönemler için yaptığı işe ‘arşiv görevlisi’ diyor. Çünkü; o zamanlar CD çalındığı için playlistleri ile gelen programcılara imza karşılığı çalacakları CD’leri verip yine imza karşılığında geri aldığını anlatıyor ve “O zamanlar arşiv bilgime büyük katkı sağladı. O günlere çok şey borçluyum” diyor. Gündüz, prodüksiyonun sektörde biraz daha geri kalması konusunda da “Çocukken mahalle arasındaki futbol maçlarında bile hepimiz gol atmak isterdik. Kimse kaleci olmak ya da gol atacak adama gol pası vermek istemezdi. Aynı egoların hâlâ devam ettiğini düşünüyorum.” diyor. Radyoculuğu takım işi olarak gören ve mikrofondaki sese gelene kadar “Onlarca basamak var” diyen Gündüz’den radyocu olmak isteyenlerin kulaklarına küpeler de aldık.
Radyo dünyasına girmek isteyenler genelde programcı olmak ister, radyonun temel taşlarından prodüksiyonun bu anlamda biraz daha geri planda kalması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Çocukken mahalle arasındaki futbol maçlarında bile hepimiz gol atmak isterdik. Kimse kaleci olmak ya da gol atacak adama gol pası vermek istemezdi. Aynı egoların hâlâ devam ettiğini düşünüyorum.
Radyoculuğun bir takım işi olduğunu, mikrofondan çıkan sesten önce onlarca basamak var. Üniversiteler de verilen radyo-televizyon eğitimlerinde alt branş olarak müzik tarihi, müzik direktörlüğü, radyo tekniği, prodüksiyon, ölçü-bakım, radyo reklam pazarlama, radyo pr & marketing, radyo organizasyon, radyo yönetimi, program geliştirme, format geliştirme gibi bölümler, en kötü ihtimalle dersler olmalı diye düşünüyorum.
Bu eksiklerden dolayı mezun olan ve radyocu olmak isteyenlerin çoğunu sektörde göremiyoruz.
Peki sizce radyocuların prodüksiyonu da bilmesi gerekir mi?
İronik bir cevap verebilirim, radyocuysa zaten biliyordur. Radyoculuk kendi alanında 3’e, 5’e bölünmez! Daha verimli bir yayın ve koordinasyon içinde çalışabilmek için her radyocu prodüksiyonu da, reklamı da, tekniği de, organizasyonu da bilmeli, en azından fikir sahibi olmalıdır. Prodüksiyonu departman olarak algılayabilmek, prodüksiyoncunun yapabilitesini kavrayabilmek her programcının kalite çıtasını üst seviyelere taşıyan unsurlardır. Bu noktada ise radyo içi sinerji ön plana çıkmaktadır ki bunu başarabilen radyolar mutlaka başarıya ulaşmışlardır.
Unutulmaması gereken bir diğer konu ise prodüksiyonun ilk aşamasının ‘beyin fırtınası’ olduğudur. Programcı, prodüksiyon sorumlusuna ne istediğini net olarak ifade edebilmeli, o fikri beraberce yoğurabilmeli ve eldeki teknik imkanlar çerçevesinde o fikir işitsel hale getirebilmelidir.
Uzun yıllar radyoda ve tekniğinde yer alan biri olarak, teknolojik yenilikler en çok sizin işinize yarıyordur. Bu konuda radyoların gelişimini nasıl buluyorsunuz?
Evet, işimiz teknoloji odaklı. Bu sebeple teknolojik gelişmeleri olabildiğince yakından ve hızlı takip etmek durumundayız. Öncü olmaya gayret ediyoruz. Dinleyici olarak fikrimi sorarsanız zararları da olmuştur, olacaktır.Teknolojinin hızı ile gelişen ekipman ve cihazlar sayesinde samimiyetten uzaklaşan ve daha sentetik yayın yapan radyolar ve programlar duyar olduk. Radyonun o yanak okşayan samimiyeti de kayboluyor.
Radyo dünyasına adım atmak isteyenlere deneyimlerinizden yola çıkarak neler önerirsiniz?
Mümkün olduğunca radyo dinlemelerini, tek bir radyo istasyonuna bağlı kalmadan her türlü algı çerçevesinde dinleyip doğru karar vermelerini isterim. İkinci önemli konu ise radyoculuğun, radyo programcılığından ibaret olmadığından yola çıkarak, radyonun hangi bölümünde çalışmak istediklerine ya da yeteneğe sahip olduklarına inanmalarını isterim. Başlarda saydığım “radyoculuk” başlığı altındaki her bölümün hayati önemi olduğunu düşünerek bu konuda karar verilmeli.
‘REMİX YAPARIM HAVA ATARIM’DAN UZAKLAŞILMALI!’
Kulağınıza neler takılıyor? Prodük-siyonları geliştirmek için neler yapılmalı?
İnkar etsek de, etmesek de, az da olsa nota bilmemiz gerekiyor. Klavye çalabilmeli, en azından kendi radyomuzun jingle’larını üretebilmeliyiz. Yurtdışındaki radyoları takip etmeli, prodüksiyon formatlarını bilmeli ama sadece esinlenmeliyiz. Sektörel dergilere abone olmalıyız. Mesai saatleri dışında da radyo dinlemeliyiz.Gücümüz yettiğince ekipmanımıza yatırım yapmalı, her şeyi radyolarımızdan beklememeli, bunları kendimize yaptığımız yatırımlar olarak görmeliyiz. Kısa yoldan “remix yaparım-havamı atarım” egolarımızdan biraz uzaklaşmalı, asli işimiz olan radyo prodüksiyonunu unutmamalıyız. Eğitim için zamanımızdan ve bütçemizden feragat etmeliyiz.
‘HEDEFİM İYİ BİR BABA OLMAK!’
Radyoculuğun dışında neler yapıyorsunuz? Diğer çalışmalarınızdan örnekler verir misiniz?
En büyük hedefim iyi bir baba olabilmek. İşim dışındaki zamanımı daha önceleri araştırmaya ve geliştirmeye ayırırken oğlumuz Arda’dan sonra bu durum biraz çıkmaza girdi. Artık komutan o! Evimizin alt katında kurduğum dijital stüdyo ile artık işlerimi eve taşıyabiliyorum. Aranjör kimliğim altındaki çalışmalarıma da devam ediyorum. Uzun bir zamandır yapmak istediğim fakat oğlumuz Arda’nın doğumuyla askıya alınan kendi projemin de sonuna geldik. Bu yılın ilk yarısında o da müzik marketlerde yerini alır. Elbette komutan izin verirse!