Yeliz Aras Çelikel

Yeliz Aras Çelikel

yeliz.aras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Radyoların müzik, bilgi, sohbet ve eğlence dışında en önemli özelliklerinden biri de anında ‘haber verme’ özelliğidir. Habercilik başlı başına bir aşktır ve bu aşka kapılan biri, Radyo D, CNN Türk Radyo ve Slow Türk Radyo’nun haber sorumlusu ve haber spikerliğini yapan Nehir Babataş... Hızla değişen gündemdeki haberleri sıcağı sıcağına dinleyicilerine duyuran Nehir Babataş’la haber aşkını, radyoyu ve televizyonu konuştuk. Onun küçük yaşlarda başlamış haber aşkı... Okumayı öğrendiğinden bu yana gazeteleri alır, yüksek sesle haberleri okurmuş ve başaramadığı zaman tekrar tekrar denermiş, ayrıca ansiklopedileri okuyarak büyüdüğünü de şöyle anlatıyor Babataş: “Hep gerçekleri sevdim, hiç Pollyanna olamadım.” Sonrasında üniversitede iletişim okuyarak yoluna devam ediyor ve ilk önce kendini ‘İlk göz ağrım’ dediği radyoda, ardından da televizyonda buluyor. 5 yıldır Doğan Grubu Radyoları’nın haberlerinden sorumlu, haberleri hem hazırlıyor, hem sunuyor. Sadece radyoyla yetinmiyor ve CNN Türk’ün spor haberlerinin de yüzü oluyor. Spikerlik yapmadan önce birçok isimden eğitim aldığını söyleyen Nehir Babataş, ekrandaki isimlerden “Hocamdır” dediği Sonay Dikkaya’yı örnek alıyor. Radyo ve televizyonu birlikte yürütüyor ve “Elim, kolum radyonun üzerinde, radyoyu asla bırakmam, ikisini de çok seviyorum ve sürdürüyorum” diyerek radyodan vazgeçmeyeceğini vurguluyor.

Haberin Devamı

DOĞAN GRUBU RADYOLARININ HABER SORUMLUSU VE AYNI ZAMANDA CNN TÜRK EKRANINDA SPOR HABERLERİNİ SUNAN NEHİR BABATAŞ, RADYONUN TELEVİZYONA GEÇİŞ ARACI OLMADIĞINI SÖYLEDİ

‘Radyo, televizyon için bir basamak değildir’

Haberci olmak hayaliniz miydi?
Okumayı öğrendiğim ilk günden beri gazetelerdeki haberleri okuyordum, eğer yanlış okursam kendimi cezalandırıyor ve baştan başlıyordum. Mesela hiç Pollyanna değilim... Hayatın gerçeklerini seviyorum. Üniversitede de iletişim okudum ama görsel iletişimdi, içinde reklam, grafik, tasarım işleri vardı ama ben onlardan uzak durdum, habercilik kafama takılmıştı.
Ünsal Oskay iletişim hocamdı, inanılmaz bir insandı. Sunuculuk eğitimleri de aldım ve “Ben sadece iletişim okuyacağım, haberci olacağım” diyordum özellikle radyo ya da televizyon diye düşünmüyordum. TRT eski haber spikerinden Şengül Kılıç’tan özel bir eğitim aldım. 2007’de Doğan Grubu Radyoları’na geçtim.
Radyoda haber hazırlıyor ve sunuyorsunuz, içinde haber olan farklı bir program yapmayı düşündünüz mü?
Evet, siyaset ağırlıklı bir program düşünüyorum. Haber, siyaset, ekonomi, spor, gündem kısacası radyo haberciliğiyle ilgili her şeyi yapabilirim ama Türkiye’de yapılmamış bir şeyi yapmak isterim. Ben bu iş haricinde hiçbir iş yapmayı düşünmüyorum. Haber ille de haber...
Haberciliğin daha bir ağır tarafı mı var?
Bu iş bir duruş aslında, insanların sana güvenmesi de bu duruşunuzu etkiliyor.
Habercilerin radyoda ön plana çıkmak gibi bir dertleri yok gibi, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, haberci kendini ön plana atmıyor, haberini ön plana çıkarıyor ama radyo programcıları her türlü ön planda... Haberciler çok tanınmıyor ama insanların kulaklarında yer ediniyorsun, sesinden tanıyorlar.
Sesinizden tanındığınız oluyor mu?
Geçen gün taksiye bindim. Sadece gideceğim yeri söyledim “Ne iş yapıyorsunuz?” dedi ben de söylemedim ve “Muhasebeciyim” dedim. “Yazık keşke ya haber sunsaydınız ya da dizilerde oynasaydınız” dedi.
Haberciler Türkiye’de şanslı sayılır, haberlerin kaynağı kesilmez, sürekli ve hızlı olarak gündem değişir... Bu hızın sizi ruhsal olarak yorduğu oluyor mu?
Sabah bir uyanıyoruz felaket haberleri, nadirdir yüzümüzü güldüren haberlere denk gelmek... Sürekli felaket habercisi olmaktan bir psikoloğa gittim, ama mesleğimi yine söylemedim. Bana “Arabaya ilk bindiğinde ne yapıyorsun?” dedi ben de “CNN Türk Radyo’yu açtığımı” söyledim. Bana mesleğimi bilmeden “Sabah sakın güne kötü haberle başlama” dedi! Oysa o haberleri ben hazırlıyorum. Ama benim ‘Evime gideyim, haberden uzak kalayım bir dinleneyim’ gibi bir derdim yok, evde de haberleri takip ediyorum. Sevmeden yapılacak bir iş değil, aklımda sürekli haberler var.
Peki kendinizi bu yoğun tempoda nasıl dinlendiriyorsunuz?
Haftanın 6 günü çalışıyorum, özel hayatım yok, erkek arkadaşım yok. Suşi adında bir kedim var, onunla ilgileniyorum, spora başladıktan sonra alışverişi de kestim (Gülüyor.)
Televizyona geçişiniz nasıl oldu?
Kanal D Spor Spikeri Emre Tilev’in ihtiyaç olduğunda aklına geliyorum, aslında spor düşündüğüm bir şey değildi ama İlker Yasin’le görüştüm ve deneme yaptık ardından başladım. Radyo ve televizyon arası mekik dokuyorum ama memnunum...
Hayatınıza sporu da katmış oldunuz...
Eskiden de radyoda spor haberleri yaptığımdan dolayı zorlanmıyorum, spor öne geçmedi, sürekli son dakika gelişmelerini takip ediyorum, elim kolum radyonun üzerinde, onu bırakmam.
Bazı radyocular radyoyu basamak olarak görür ve asıl hedefleri televizyondur siz ne düşünüyorsunuz?
Buna çok kızıyorum. Radyo bir basamak değil, ikisi de apayrı bir platform. Basamak olarak görüyorsan ikisinde de başarılı olamazsın. Hiçbir zaman basamak görmedim. İlk göz ağrım çocuğum gibi radyo, ikinci çocuğunu yaptığın zaman ilkini bırakır mısın, buna benziyor.
Kıyafetleriniz izleyicilerin ilgisini çekiyor mu?
Renkli giyiniyorum, özellikle ayakkabılarımın renkleri ilgi çekiyor. Radyodaki yayınlarda da hiçbir zaman salaş olmadım. Makyajsız, saç baş dağınık ya da yataktan kalktığım gibi radyo haberi sunmadım. Önce sen inanacaksın ki dinleyici de inanacak, ben böyle alıştım, görünmesem de ceketimle makyajımla haber sunuyorum.

Haberin Devamı

‘Radyo, televizyon için bir basamak değildir’

‘Radyoda haber sunmak daha zor!’
İkisini de birlikte yürüten biri olarak sizce radyo spikerliği ve televizyon spikerliği arasında keskin farklar var mı?
Radyo spikerliği bence daha zor, sadece dinleyicilerin kulaklarına hitap ediyorsun ve sesine yükleniyorsun. Vurguların ve ses tonunla dinleyicilerin kafasında o haberi canlandırıyorsun, bu yüzden radyoda çok daha zor... Televizyonda giyim kuşam, saç baş, jest mimiklerle bir şeyleri anlatmak çok daha kolay...