Onunki Eskişehir’den İstanbul’a uzanan bir radyocu hikâyesi... Radyo Klas’ın şov programcılarından biri olan İlker Saygı, çocukluğunu birçok radyocunun ilk durağı olan Eskişehir’de teknolojinin çevremizi tamamen sarmadığı bir dönemde, meyve ağaçlarına dalarak, sokakta saklambaç ve gizlice gidilen atari salonlarında “Street Fighter” oynayarak haşarı bir birey olarak tamamlamış. (Street Fighter’ı hâlâ oynuyormuş bu arada!) Şov programlarında doğaçlama yeteneğinin önemini vurgulayan İlker Saygı, “Radyo komedisi dinleyenler, hep taze konular ve daha önce duymadığı zekâ ürünü esprilerle eğlenmek ister. Gündem takibi de çok önemlidir. Çoğu zaman konuyu belirleyip daha derinden, akla daha zor gelecek espriler çıkarabilmek için program öncesi bir iki saatimi araştırmaya ve düşünmeye ayırıyorum” dedi. “Konuşarak para kazanmaya başladığımdan beri özel hayatımda daha az konuşuyorum” diyen Saygı, düşünüp konuşabildiği sürece radyo programı yapmayı hedefliyor ve “İşini iyi yapan, saygıdeğer biri olarak anılmak benim için yeterli” diyor. Programını yoğun bir prodüksiyon desteğiyle hazırlayarak kurgusu kendisine ait olan skeçler, cıngıl ve eğlenceli mikslerle ‘İlker Saygı Şov’u 17.00-20.00 saatleri arasında 98.6 Radyo Klas’ta dinleyebilirsiniz...
Radyo Klas programcısı İlker Saygı, “Benim gibi Türk gelenek, görenek ve yaşam tarzı üzerinden güldürmeyi amaçlayan alaturka programcıları dinliyorum!” dedi
Radyocuların başlangıç hikâyeleri birbirine benzer, siz de kendi kendinize şarkıları anons ederek mi radyo dünyasına göz kırptınız?
Lise yıllarımda arkadaşımla, bilgisayarda animasyonlar ve üç boyutlu çizgi filmler yapıyorduk. Çok güzel kısa filmler ortaya çıkardık. Tek jüri, ailelerimiz ve arkadaşlarımızdı. Annem ve babamdan uyduruk bir mikrofonla sesler alıp amatörce radyo tanıtımları, reklamlar hazırlamaya başladım.
Kayıtları, Eskişehir’de yerel bir radyoya demo halinde götürdüm ve kabul edildim. 18 yaşımda prodüksiyon asistanı olarak radyo camiasına sinsice dahil oldum. Aynı yıl Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nü kazandım. “Bir yandan okurum, diğer yandan radyoculuğumu geliştirir ve iki mesleği de bir arada yaparım” diye düşündüm, ama olmadı, mikrofon kazandı.
“İlker Saygı Şov” da ne renkler var?
Eve dönüş saatinde, radyo dinlenilirliği en üst düzeyde. Programda, resmi ve siyasi konulardan mümkün olduğunca uzak, daha mizahi içerikli ya da sulandırılmaya açık konuları tartışmaya sunarak, dinleyicilerin yayına katılımını sağlıyorum. Programda çok sayıda bölüm var; “Fırça Hattı”ndan, “Rol Seç”e, “Atış Serbest”ten “Dipsiz Gündem”e kadar. Bu bölümlerde dinleyiciler hem beni bir başkasının yerine koyarak stres atma şansı buluyor, hem de doğaçlama radyo tiyatrosuyla eğlenceli skeçlerde canlı canlı rol alıyor.
Sürekli espri üretebilmek zor olmuyor mu, neleri malzeme yapıyorsunuz?
Tanımadığınız insanları güldürmek, tanıdığınız insanları güldürmekten daha zordur. Milyonlara karşı tekiz, herkesin farklı bir ruh hali, farklı karakterleri var. Ortak bir payda oluşturmak, kişi ve kurumları haksız yere incitmeden eğlendirmek zorundayız. Takdir edersiniz ki sarfedeceğimiz tek bir yanlış kelime, her tür infiale yol açabilir ve büyük sıkıntılar yaşamamıza sebep olabilir.
Sürekli espri üretebilmek için de, zihnen ve bedenen rahat olmak yetiyor, aksi halde işlediğiniz konuyla ilgili en can alıcı espri program bittikten sonra aklınıza geliyor! İş yerleri ve okullarda öğle araları ve teneffüslerde neler konuşuluyorsa ben de o konuları takip ediyorum. Ayrıca bu işe başladığım ilk günlerden bu yana en sıkı takipçim olan babamın olumlu ya da olumsuz eleştirilerinin de bir sonraki programa hazırlanmam konusunda önemli rol oynuyor.
“İlk ben yaptım” dediğiniz bir şeyler var mı?
2000 yılında yaptığım programlarda her gün farklı bir dinleyiciyi konuk alıp yayının bir saatini ona ayırıyordum. Ünsüz konuklarla yaptığım sohbetler oldukça ilgi çekiyordu. Bu format Eskişehir için bir ilkti.
Diğer şov programlarını nasıl buluyorsunuz?
Vaktim ve fırsatım olsa her gün kaçırmadan dinlerim dediğim, çok eğlenceli bulduğum programlar var elbet. Özellikle kendine özgü şaka, taklit gibi formatları çok iyi işleyip benimsetenlere büyük saygı duyuyorum.
Türkiye’deki radyo komedyenleri alaturka ve alafranga olmak üzere ikiye ayrılıyor. Benim de dahil olduğum kesim olan alaturka şovmenleri, yani daha çok Türk gelenek görenek ve yaşam tarzı üzerinden güldürmeyi amaçlayan radyo programcılarını dinliyorum.
Radyoculuğun dışında neler yapıyorsunuz?
Seslendirme ve oyunculuk bunların başında geliyor. Ufak ufak başladım, geliştirip devam ettirmeyi planlıyorum, bir kaç karpuz için daha yerim var. Özel hayatımda ise futbol ve video oyunlarının önemli bir yeri var, ama ne hikmetse futbol oyunlarından hoşlanmıyorum. Koyu bir Eskişehirspor taraftarıyım. Tribünde tezahürat yapmayı çok seviyorum, ama sesim kısık şekilde yayına çıkmak zorunda kalıyorum ve fırça yiyorum! Number One TV’de de Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri saat 18.30’da program yapıyorum. Hafta sonunda çeşitli organizasyonlarla ilgili bilgiler verdiğim, “Coke’n Music” isimli programda beş özel dance müziği videosunu da izleyiciyle buluşturuyorum.
Canlı yayında sürpriz telefon
‘Bir Zeki Müren çal bana!’
Eskişehir’de bir radyonun hem Genel Yayın Yönetmeni hem de program yapımcısı olarak çalıştığım dönemde radyoda benden başka kimsenin olmadığı bir gün, yoğun bir tempoyla telefonlar bağlayıp dinleyicilerle gülüp eğleniyorduk. Telefonu açtığımda hattaki kişi aynı zamanda o an yayın yaptığım radyonun da sahibiydi! Radyodan kimseye ulaşamadığı için canlı yayına katılmayı ve reklam faturalarıyla ilgili hesap sormayı uygun bulmuştu! İlk kez böyle bir durumda kalmıştım. İçimden attığım kahkahaları zor gizledim. Yayından sonra ilgileneceğimi söyleyip “Eklemek istediğiniz bir şey var mı?” diye sorduğumda “Bir Zeki Müren çal bana” demesi de cabasıydı!