Radyoların en önemli özelliklerinden biri de ‘haber verme’... Trafikte geçirilen uzun zamanlarda haberi sıcağı sıcağına dinleyicilere aktaran en önemli mecradır radyo... Habercilik de radyocuların kapıldığı ‘mikrofon büyüsü’ gibi etkilidir, bir kere hayatına o heyecanı katan bir daha vazgeçemez. İşte bu haber aşkına kapılanlardan biri arkeolog ve gazeteci Nur Banu Molla... 19 yaşından bu yana haber hayatında... Birçok radyonun mutfağında haber hazırladı ve sundu. Ayrıca farklı programlarla da dinleyicilerinin karşısına çıktı. Molla, içindeki haber aşkını şöyle anlatıyor: “Daha dün haberi okudum çıktım, yerime doğru yürürken ‘Ya ben bu işi çok seviyorum. Hiç mi azalmaz heyecanım’ dedim kendi kendime... Çok seviyorum ama sıkıntılarım da var tabii, her şey o kadar cicili bicili değil” diyerek haberciliğin sorunlarına da dikkat çekiyor. Saran Group’taki radyoların haberlerini hazırlayıp sunan Nur Banu Molla’yla radyo haberciliğini konuştuk. Molla, radyolarda en çok spikerlerin kullandıkları dili eleştiriyor ve “Ağır ağdalı, bitmek bilmeyen cümlelerden kurulu dilleri” diyerek satır aralarında uyarılarda bulunuyor... “Haberde basit dil kullanılmalı ve kısa kısa olmalı” kuralını da spiker adaylarının kulağına küpe yapıyor.
Radyo Tatlıses ve Slowtime’ın haber sesi Nur Banu Molla, “Haberciliği çok seviyorum ama sıkıntılarım da var. Her şey o kadar cicili bicili değil. Herkes tatile gider, Haberciler radyoyu bekler”dedi
Yıllarca radyoda haberin nabzını tuttunuz, radyoda haber sunmak size neler hissettiriyor?
Daha dün hissettim, haberi okudum çıktım, yerime doğru yürürken “Ya ben bu işi çok seviyorum. Hiç mi azalmaz heyecanı” dedim kendi kendime. Çok seviyorum ama sıkıntılarım da var. O kadar cicili bicili değil her şey.
Nedir o sıkıntılar?
Birincisi, haber okuduğum zaman yetmiyor, daha açmak, daha anlatmak, nalına mıhına dokunmak, daha aktif bültenler sunmak
istiyorum. Ayrıca, resmi tatillerde çalışmak istemiyorum artık.
Radyo habercisi havalı bir köledir. Hafta sonu bir gün izin yapar. Herkes tatile gider, o radyoyu bekler. Tatil günü radyoda haber olmasın. Eskiden bayram gazeteleri vardı. Bütün gazeteciler bayramda tatile çıkardı. Biz de tatil istiyoruz. Ha, madem haber bu kadar önemli, hafta içinde süresini, ağırlığını, etkinliğini artırın. Yok değilse, resmi tatillerde bizi azat edin.
Radyoda haber hazırlıyor ve sunuyorsunuz, içinde yine haber olan farklı bir program yapmayı düşündünüz mü?
Bunun için can atıyorum. Ama ne yazık ki artık etli butlu haber programlarına itibar eden radyolar yok. Dinleyici yok demiyorum, radyo yok. Kimse bana kalkıp da “Bu programlar izlenmez, dinlenmez” demesin. Bu programlar doğru yapıldığında yeri yerinden oynatır, reyting de tarih yazar. Yapılmış örnekleri var. Ben de yaptım, bilerek konuşuyorum.
Haberciler Türkiye’de şanslı sayılır, haberlerin kaynağı kesilmez, sürekli ve hızlı olarak gündem değişir... Bu hızın sizi ruhsal olarak yorduğu anlar oluyor mu?
Habersiz kaldığımda hasta oluyorum dersem sanırım derdimi anlatmış olurum!
Radyolarda özellikle habercilik anlamında neleri eleştiriyorsunuz?
Ne güzel soru. En çok dillerini eleştiriyorum. Ağır ağdalı, bitmek bilmeyen cümlelerden kurulu dillerini... Haberde basit dilden yanayım. Tak tak tak... Şu oldu, bu oldu, şu şunu dedi, bu da böyle cevap verdi. Kısa kısa. Anlaşılır olmalı haber. Ve tabii ki günlük hayattaki kelimeleri haberin içine yedirmeli. Bu bizi samimi kılıyor.
Sizce en çok nerelerde hata yapılıyor?
Vurgu. En çok vurgu hatası yapılıyor. Kelimelerin doğru okunuşlarını bilen zaten çok az. Bazen, beni okuduğum bir kelimeden ötürü meslektaşlarım bile eleştiriyor. Diyorum ki, “Benden duyduğunuz aykırı bir okunuş, doğrudur. Siz bilmediğinizden kulağınızı tırmalıyor.”
Haber spikeri adaylarına neleri kulağına küpe yapmalı?
Haber spikeri adaylarından geçtim, en havalı ekranlardaki spikerleri bile o kadar cahil ki, cehaletlerinden kurtulmalarını öneririm. Quebec’in okunuşunda üst üste her gün hata yapan çok havalı bir ekranın sabah spikerine selam çakıyorum buradan. O kendini bilir!
Radyo habercilerini bir çatı altında toplama fikriniz vardı, nasıl tepkiler geldi, haberciler böyle bir ‘dayanışma ruhuna’ hazır mıymış?
O fikir, hâlâ fikir. Ben harekete geçip arkadaşlarımı aramış değilim. Ama ama ama... Yukarıda sözünü ettiğim tatillerde çalışmama talebiyle bu fitili ateşleyelim dersem sanırım hızla harekete geçeriz.
Radyoculuğun dışında neler yapıyorsunuz?
Dublaj yapıyorum. Reklam, tanıtım, belgesel, santral gibi pek çok yerde seslendirme yapıyorum. Sinema-dizi sektöründe yokum. Spor yapıyorum. Ama öyle mıy mıy spor yapmıyorum, gayet sağlam egzersizlerle haftanın üç günü salondayım. Vakit ve para bulduğumda da neresi olursa olsun yola revan olacak kadar da gezmeyi seviyorum.
‘Teneke kadınlar gibi bağırmıyorum!’
Sesinizi korumak için özel hazırladığınız reçeteler var mı?
Bağırmamaya çalışıyorum teneke kadınlar gibi. Bağırmaktan daha tehlikelisi fısıltıyla konuşmak, fiskos yapmıyorum. Boğazımı temizlerken öksürmeyi değil, nefesimle basınç uygulamayı seçiyorum. Elma çayı çekmecemde durur hep. Mint tabletler iyidir. Çiğ yumurta falan içmiyorum. Bir de tabii maskeleyerek konuşmaya gayret ediyorum ki sesim kısılmasın, ses tellerim hırpalanmasın.