Yeliz Aras Çelikel

Yeliz Aras Çelikel

yeliz.aras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları


Radyoculuk bazılarının çocukluk hayaliyken, bazı isimler ise hiç hesapta yokken mikrofon başında kendilerini buluyor. Onlardan biri de Polat Labar... Radyoculukla ya da medya ile hiç ilgisi yokken, ilaç sektöründe tıbbi mümessillik yaparken, asıl yapmak istediği şeyin ne olduğunu bir anda fark ediyor ve kendini evde radyoculuk denemeleri yaparken buluyor. Birkaç ay süren radyoculuk oyunu sırasında hazırladığı demoyu Şahin Özer’e götürmesiyle durum farklı bir hal alıyor. “Örümcek Show” isimli ilk programıyla yayın hayatına başlıyor. Bu başlangıç birçok radyodan ses vermesini sağlıyor. O da yetmiyor. Kendini televizyon dünyasında buluyor. Polat Labar, şimdilerde Nar Group’un popüler müzik radyosu 99.0 Karmatürk’te hafta içi her sabah 07.00-10.00 saatleri arasında yayın hayatına devam ediyor. Radyodaki atmosferi ise şöyle anlatıyor:
Tek başınıza mikrofonu açıp binlerce kişinin trafikteki sıkıntısını hafiflettiğini bilmek dünyanın en keyifli hislerinden biri... Ne şanslıyım ki, hem sabah sabah çok eğleniyorum, hem de yetmezmiş gibi para kazanıyorum.” Sabahları dinleyiciyi yeni güne hazırlayan Labar, programda dikkat çeken “Haykırma Köşesi”yle de dinleyicilerin yaşadıkları sorunları mikrofondan paylaşmalarını sağlıyor.

Haberin Devamı

‘Hem eğleniyorum, hem para kazanıyorum’

* Radyo dünyasıyla nasıl tanıştınız?
Radyoculukla ya da medya ile hiç alakam yokken, ilaç sektöründe tıbbi mümessillik yaparken, asıl yapmak istediğim şeyin ne olduğunu fark ettim ve bir anda kendimi evde radyoculuk denemeleri yaparken buldum. Birkaç ay süren evdeki radyoculuk oyunu bir gün hazırlığım demoyu Şahin Özer’e götürmemle değişti ve 2003 yılının mart ayında “Örümcek Show” isimli ilk programımla yayın hayatıma başladım.

* Daha önce hangi radyodaydınız?
İlk yayınımı Radyo Bravo’da yaptım. Daha sonra aynı programla Alem FM’e geçtim. Sabah programı olarak Radyo İlaç’ta 2,5 yıl yayın yaptım.
Halen 91.0 Radyo Alaturka, 94.5 Rock FM, 104.8 Radyo Ahenk ve Karma Love’ı da bünyesinde bulunduran Nar Group’un popüler müzik radyosu 99.0 Karmatürk’te hafta içi her sabah 07:00-10:00 saatleri arasında yayın hayatıma devam ediyorum.

* Radyodaki o tek başınalığı ve atmosferi nasıl tanımlarsınız?
Genelde dinleyicinin de kabul edemediği ve inanmadığı bir yalnızlık o... Zira program arkasında kalabalık ekipler olduğunu düşünen çok kişi var. Aslında ben bunu bir parça delilik olarak görüyorum.
Bizde, kendi kendine konuşana deli derler ya hani gerçekten de tek başına 10 metrekare bir odaya girip bağır çağır yayın yapmak neresinden bakarsanız bakın bir parça delilik bence. Tabii işin şakası bir yana tek başınıza mikrofonu açıp binlerce kişinin trafikteki sıkıntısını hafiflettiğini bilmek dünyanın en keyifli hislerinden biri. Sabahları Rock FM’de yayın yapan Mesut Süre ve Radyo Alaturka’dan Serda Saraçoğlu ile birlikte bu keyfi aynı saatlerde yaşıyoruz.

* Radyoda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Radyo aslında benim içinde yeni güne başlama terapisi gibi bir şey. Kendimi ait hissettiğim bir yer radyo stüdyosu… Bazen kendi kendime de düşünürüm “ Ne şanslıyım hem sabah sabah çok eğleniyorum hem de yetmezmiş gibi para kazanıyorum “ diye.

* KarmaTürk'teki programınızın içeriğinden bahseder misiniz?
Aslında programımın kapanış sloganı programın özeti gibi; “Hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen, inadına ve hatta gıcıklığına bu hayata gülümse Türkiye’m.” Hayata gülen tarafından bakan bir program içeriğim var. Tarihte bu gün köşesiyle başlıyoruz her yeni güne ama orada bile gülmekten güldürmekten geri kalmıyoruz. Gazetelere yansıyan ilginç haberler ve yorumları çoğunlukla kahkaha tufanına dönüşüyor benim için de… Ve tabi ki “Haykırma Köşesi” programın en can alıcı bölümlerinden biri.

* Özellikle "Haykırma Köşesi" dikkat çekiyor, aklınızda kalan en ilginç haykırmaya örnek verebilir misiniz?
“Haykırma Köşesi” köşe olmaktan çıktı artık başlı başına bir program haline geldi. 5 dakikalık bir köşeyken bu gün vatandaşın kendi medyasını oluşturduğu, istediği konuda özgürce haykırabildiği 1 saatlik, sponsoru bile ayrı olan bir program, üstelik dinleyicilerimizin yaptığı bir program, ben sadece telefonları bağlayıp gelen haykırma mesajlarını okuyorum. Hatta her gün kendimi Maliye Bakanlığı’na ihbar ediyorum “ Türkiye’de en fazla sigortasız personel çalıştıran kurum haykırma köşesi” diye, zira dinleyicilerimiz adeta mesai yapar gibi bağlılar bu köşeye.
Elbette çok ilginç örnekler oldu, beni çok güldüren ve 3 yaşındaki kızına haykıran bir dinleyicimiz vardı; “Kızım lütfen artık tuvaletini söylemeyi öğren, bez parası vermekten helak oldum” demişti. Yine bir vatandaş memlekette bir türlü istediği kalitede yetişmeyen patateslerine haykırmıştı. Babalarına “Her sabah bizi işe gönderiyor kendisi öğlen geliyor” diye haykıran çocuklardan iki gün sonra babaları yayını arayıp bana “Polat bey, sizin programa haykırmış çocuklar, eş dost kim varsa aradı neden çocukları üzüyorsun diye mecbur ben de gidiyorum işe artık” diye haykırmıştı. Bu arada şunu da belirtmeliyim ki; sadece gülüp eğlendiğimiz değil, aynı zamanda ciddi sorunlarında dile getirildiği ve hatta yayın sonrası girişimlerle çözümlediğimiz pek çok olayda yansıyor haykırma köşesine.

* Televizyon programları da yaptınız. Radyo mu televizyon mu? Hangisinin büyüsü daha cazip?
Elbette radyonun büyüsü televizyonla kıyaslanmaz. Radyoda dinleyici ile kurulan samimi kontakt, televizyon programlarında imkânsıza yakın. Radyo gerçek gelir, samimi gelir bana, televizyon programları biraz daha yapaydır, öyle olmak zorundadır.

Haberin Devamı

‘Annesi bakkala gitti, bebeğini radyodan oyaladım’

Haberin Devamı

“10 yıldır yayıncılık yapıyorum ve çok olay var tabiî ki ama sanırım efsane olarak nitelendirebileceğim olay bir telefon bağlantısıydı. Bir anne ve 1 yaşındaki çocuğu ile telefon bağlantısı yaptık. Kadın merhaba faslından sonra bir anda ortadan kayboldu ama bebeğin sesi geliyor. Telefonun hopörlörü de açık bebek de beni dinliyor. Anne bir anda yok olunca bayıldı ya da başına bir iş geldi diye endişelendim ve bir taraftan tanıdıkları varsa eve gidip baksınlar diye anons yaparken bir taraftan da bebeğin başına bir şey gelmesin diye onu telefonun başında tutmaya çalıştım. Agucuklar, gugucuklar, amanda hanimişler falan derken 7 dakika sonra nefes nefese anne geldi. “Neredesiniz hanımefendi çatladık burada” dediğimde cevap müthişti “Polat bey ben bakkala kadar gittim ekmek lazımdı, çocuk da sizi dinlemeyi seviyor diye size bıraktım.”