Yeni nesil genç bir radyocu Doğancan Özadlı... Yaşıtlarının neredeyse oyuncaklarla oynadığı dönemde o mikrofonun büyülü havasına kapılmış... 13 yaşında etrafında bu işin duayenleriyle ulusal bir radyonun havasını solumaya başlamış ve gün gelmiş “Ben de konuşmalıyım” diyerek mikrofonun başına geçmiş, başlamış derdini anlatmaya... O gün bugündür susmuyor Doğancan Özadlı ve “radyo” deyince gözleri parlıyor. “İşime aşığım” diyen radyoculardan biri oluyor. Özadlı eğlenceli sunumuyla Türkçe müzik radyosu İstanbul 90.0 Radyo Viva’da dinleyicileri yeni güne hazırlamak için sabahları mikrofon başına geçiyor. Gündemde ne varsa dinleyicilerle paylaşıyor, yeni çıkan kitaplardan, filmlerden ve konserlerden bahsediyor. Astrologla birlikte gezegenlerdeki durumları dinleyicilere aktarıyor. “Doğan Canlı Yayında!” programıyla Doğancan Özadlı’yı haftaiçi her gün 07.00-09.00’da cumartesi günü ise 08.00-12.00 saatlerinde dinleyebilirsiniz.
Radyoculuğa nasıl adım attınız?
Mesleğe 3 yaşındayken, şu anda yayın hayatına devam etmeyen Radyo Klas’ta asistan olarak başladım. İşimin ehli olan insanların yanında yetişme fırsatı buldum.
Bu fırsat, kendimi işin mutfağında geliştirmem için çok faydalı oldu. Bir yerden sonra ustalarıma yayınlarında yardımcı olma fikri bana yetmemeye başladı. Benim de kendi dilimde söylemek istediğim şeyler vardı. Artık ben de anlatmak, paylaşmak istiyordum. Asistanlık yapmaya devam ederken, hafta sonları da bölgesel olarak yayın yapan bir radyoda yayın yapmaya başladım.
Çok kısa bir süre sonra kendi radyom da bana inanmış olacak ki, yayın yapmaya başladım.
Mesela kimleri dinleyerek büyüdünüz? “Onun gibi olmalıyım” dediğiniz isimler var mı?Kendimi bulmam konusunda örnek aldığım kişiler var. Aynı dönem çalıştığım kadro inanılmazdı. Program isimleriyle; Hopdedik Ayhan Show, Cenkle Yoklama, Aşk Böcüğü Ebru, İlker Saygı Show... Onlar hem benim öğretmenlerim, hem de genç yaşıma rağmen dostlarım oldular. Dolayısıyla üzerimdeki uğraşlarından dolayı hepsine minnettarım. Bence onlar da çabalarını boşa çıkarmadığım için benim adıma mutlular (gülüyor.)
Yeni nesil genç radyoculardansınız, radyolarda yılların sesleri yayınlarına devam ederken bu yarışa onlarla birlikte girmek sizi endişelendirdi mi?Zor bir soru... (Gülüyor)Koltuğunda olmayı hedeflediğim kimse olmadı. Ben en başından beri kendimi yaratmaya çalıştım. Bu yolculukta yanımda olan isimler, radyoların ilk açıldığı dönemlerden itibaren yayın hayatına devam eden büyük isimler oldu. Hal böyleyken bu durum beni sadece şevklendirdi ve hep “Daha iyi ne yapabilirim” düşüncesiyle hareket etmemi sağladı.
Radyoculuğa heveslenen sizin gibi birçok genç radyoculuğu ‘havalı’ bir meslek olarak görür, sizce de öyle mi? Genç arkadaşlara, bu havayı soluyan bir isim olarak neler önerirsiniz?Kesinlikle öyle havalı! Ama bir yandan da değişik psikoloji... Düşünsenize, binlerce insana sesleniyorsunuz ve belki de size hayranlık duyuyorlar. Radyonun sihri bu olsa gerek. Eğer ekran önünde de bir şeyler yapmıyorsanız yüzünüze pek aşina olmayan insanlarla aynı gün belki otobüste ya da bir yerlerde yan yana oturuyorsunuz. Sizi takdir eden, beğenisini belirten bir sürü insan olduğu anda tepkilerinizin ayarı da mühim. İşin mutfağı çok önemli. Günümüz şartlarında, hemen bir radyoda yayına başlamak pek mümkün değil. Diyelim ki, başladınız. Eksik kalırsınız ve tıkanırsınız. Tam anlamıyla konuya vakıf olmazsanız ne kadar başarı elde edersiniz muamma. Dolayısıyla sabır ve özveriyle emek harcamak en önemli adım. Havalı tabirini sadece mesleğimize yakıştırıyorum, kişilere değil!
Dinleyicilerle iletişiminiz nasıl?Sosyal medya sayesinde artık her şey o kadar kolay ki... Hayranı olduğunuz şarkıcıya bile tek tuş ile ulaşılabilinen bir dönemdeyiz. Çağın insanı olarak ben de bu konuda oldukça aktifim. Benim için en önemli nokta samimi olmak... Anlattığınız konunun gerçekliği, üslubunuzun doğallığı ne kadar etkiliyse, o kadar ilgi görüyorsunuz. Neyse ki bu konuda bir sıkıntımız yok.
Radyoyu, yayın yaparken hissettiğiniz atmosferi tanımlayabilir misiniz?İşine aşık bir insan olarak bir gün bile mikrofonumdan uzak kaldığım zaman kendimi eksik hissediyorum. Günün her saatinde program yapmayı deneyimlemiş biri olarak işin tutkusu hep aynı... Bir sürü yere sesinizin ulaştığını biliyorsunuz ama birebir görünüşte karşınızda sadece bir mikrofon var ama aslında öyle değil.
Bir süre sonra tüm dinleyiciler sizinle aynı stüdyonun içindeymiş gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Onlara her şeyi anlatıyorsunuz ama aslında mikrofon yok. Karşınızda onlar var. Aslında hep aynı şeyi savunuyorum; radyoculuk bir deli işi...
‘Televizyona sıcak bakıyorum’
Radyoculuğun dışında neler yapıyorsunuz?
Gerçekten çok fazla okuyarak, izleyerek ve gezerek besleniyorum. Yeni bir yer görmeyi, farklı şeyler öğrenmeyi seviyorum. Radyo dışında, televizyon ekranına da sıcak bakıyorum. Anlatmayı, paylaşmayı seven biri olarak sadece ekranda olmak için değil, benim de televizyonda görmek, izlemek isteyeceğim bir program yapmak istiyorum. Hayata geçirmek istediğim fikir ve projelerim var ve bunları herkesle paylaşmak istiyorum.