“Hayal ederken dikkat et, birgün gerçek olabilir” diye özlü bir söz vardır, DJ Barthez’in radyoyla ilgili hayatı da önce hayal etmekten geçiyor... Yıllarca TRT’deki programları eski lambalı radyodan gözlerini kapatarak, kendini o stüdyolarda hayal ederek dinleyen DJ Barthez, bir yakını Orhan Boran’ın radyodaki yarışmasına katılacakken ona eşlik ediyor ve TRT radyo binasına gidiyor, işte o gün radyoda çalışmak fikri düşüyor aklına... “FM bandını keşfettiğim gün her şey benim için değişti” diyen DJ Barthez, ilk radyoculuk deneyimini sadece kendi mahallesine yayın yapan küçük bir radyoda yaşamış... DJ Barthez, müzikle tanışma ve heyecanlı dönemlerini “Müzik adına imkânlar bu denli geniş değilken, harçlık biriktirip 2 haftada 1 kaset alma ritüelim vardı. O kaseti almadan bir gece önce heyecandan uyuyamazdım. Aldıktan sonra jelatininin açılması, ilk dinleme müthiş mutluluk verici şeylerdi. O kaset, haftalarca dinlenirdi” cümleleriyle anlatıyor. O günden bu yana hem müzikal, hem de radyoculuk deneyimlerini dinleyicilere aktaran DJ Barthez, daha eklektik bir tarzla, eskiyle yeniyi, doğuyla batıyı harmanlayarak, 20 yıla varan mesleki birikimini farklı bir yayıncılık formatıyla dinleyicileriyle paylaşıyor. Joy FM’de program yapmaya başlayan DJ Barthez, Joy FM ekibine katılışını da “Joy FM’le başladığımız bu birlikteliğin, uzun yıllar devam edeceğini düşünüyorum. Çünkü, gerçekten birbirimize katacak çok şeyimiz var” diyerek anlatıyor. DJ Barthez’i “Day & Joy”la 10.00-14.00 saatleri arasında Joy FM’den dinleyebilirsiniz...
Radyoda program yapmak hayalleriniz arasında yer alıyor muydu?
Bir yakınım, Orhan Boran’ın radyodaki yarışmasına katılacaktı. TRT Radyo binasına gittim. TRT’deki programları, kendimi o stüdyolarda hayal ederek dinlerdim. Özel radyolar başladığında, gazetedeki ilanla elimdeki kaset ve plak arşiviyle, kendi caddesine yayın yapabilen bir radyonun kapısına dayandım. Bir süre programlar yaptım. Daha yukarıyı hedefledim hep. Birçok radyoda görev aldım ve en önemlisi, bir dönem TRT’de dinlediğim yapımcılarla, yıllar sonra aynı masada birlikte program yapabildim.
Yavuz Aydar, Aykut Sporel, Engin Arman, Atilla Dorsay gibi programcıların seçkilerini dinlerdim. Teybin üzerinde kasetimi hazır tutar, bazı çalınan parçaları kaydederdim, ilk toplama kasetlerimi böyle hazırladım.
Joy FM’de nasıl bir formatla dinleyicilerin karşısına çıkıyorsunuz?
Joy FM’in alışılagelen akışından farklı olarak; pazar geceleri, 2004’ten beridir yapmakta olduğum “Rough Cuts” adlı 2 saatlik lounge setimi yayınlıyorum.
Sizi yeni frekansta duyan dinleyicilerden ne gibi yorumlar geliyor?
Dinleyicilerim, Joy FM’de program yapmaya başladığımdan haberdardı. İlk kez dinleyen Joy FM dinleyicileri de, alıştıkları frekansta hem farklı bir ses duyduklarından, hem de benim programlarımda yer verdiğim ve radyonun yelpazesine artı bir renk kattığını düşündüğüm müzikal seçkilerimden dolayı memnun olduklarını belirtiyor. Bir radyo DJ’i için en önemli şey, geri bildirim alabilmektir. Yaptıklarımın doğru olduğunu anlayıp, mutlu oluyorum.
Radyoyla birlikte nerelerde DJ’lik yapıyorsunuz?
Her şeyden önce, Joy FM’in sponsor olduğu her türlü konser organizasyonunun öncesi ve sonrasında performanslarım oluyor. Son 1,5 yıldır, Bebek Lucca’da çalıyorum her hafta. İstanbul’da özellikle elit müzikal seçimleriyle, istikrarını korumuş ender mekânlardan biridir. Orada, müzikal trendler ve akımları daha önde takip ettiğimizi düşünüyorum. Ayrıca Ghetto Performance Hall’da da, tarz olarak uyuştuğumuz belli konser gecelerinde performanslarım oluyor.
Yabancı DJ’leri ve çalışmalarını takip ediyor musunuz, Türkiye’deki DJ’lik sizce olması gereken yerde mi, ne düşünüyorsunuz?
Trendleri takip ediyorsanız, dünyada olup biteni de bilmeniz gerekiyor. Benim takip alanıma giren isimler, biraz alternatif kanadın temsilcileri. Dünya çapında işler yapan ve özellikle Avrupa’da tanınan isimler var Türkiye’de. Dans müziği bu ülkede altın çağını yaşarken, takvimler 1990’ların ortasındaydı.
En seçkin dönemi, sadece belli bir kitlenin takip ettiği dönemdi. 2000’lere doğru o hava kayboldu. Herkes clubber, herkes dans müziği dinler oldu. Şu anda global anlamda bir tane kulüp bulamıyorsunuz gece dışarı çıktığınızda.
Her mesleği kendi erbabı yapsa, o mesleklerin kıymeti daha çok bilinir. DJ’lik yapmaya hevesli gençler, piyasanın dengeleriyle oynadıklarını farketmiyor. Bunlara rağbet eden işletmeciler de devreyi tamamlıyor. Böylece DJ’lik, hak ettiği yere bir türlü gelemiyor.
Sizce bir DJ’in doyma noktası neresidir? Radyo mu Kulüp DJ’liği mi?
Hiçbiri! Ne radyoda özgürsünüz, ne de kulüpte. Her ikisinde de, az veya çok kaygılarla hareket etmek zorunda kalıyorsunuz.
Beyninizdeki, kulağınızdaki müziği, o anda ve o ortamda hayata geçiremeyebiliyorsunuz. Karşınızdaki kitleye uygun, onların istediği müziği onlara dinletmek zorundasınız. Ama siz bambaşka birşeyler çalmak isteyebilirsiniz. Ben soulful house çalarken, canım bir anda jazzfunk isteyebilir, ancak bunu yapamam. DJ’lerin de doyum noktası, kendi arabaları, evleri ve kişisel müzik çalarlarıdır aslında.
Kulüp DJ’liği özellikle son dönemlerde ilgi çekici mesleklerden biri haline geldi... Bu mesleği yapacaklara uyarı ve önerileriniz var mı?
Bu işin icra edildiği atmosfer, imkânlar, çekilen ilgi, parıltılı bir dünya kısacası. Kime cazip gelmez ki? İyi veya kötü yanlarını düşünmeksizin, sadece o ışıltı gözlerini alıyor. Bir kere şunu bilmeleri gerekiyor.
Her ne olursa olsun, “iş” kisvesi altına girince, her şey sıkıcı olabilir. DJ’liğin de sıkıcı tarafları olabildiğini göz önünde bulundurmaları gerekiyor. İstenildiği anda orada olmak mecburiyeti, bekleme zorunluluğu, kendi keyfine göre değil, başkalarının istediğine göre müzik çalmak gerekliliği, müziği bilmeyen işletmecilerin olur olmaz müdaheleleri bunlardan sadece bazıları.
‘Piyasada bir avuç insan kaldı’
“Radyoculuğun ilk yıllarında kimse ne yapılacağı konusunda tam olarak bir fikir sahibi değildi. tecrübeler, anlayışlar değişti. Amatör ruhlar, yerini profesyonel ruhlara bıraktı. Bu kadar çok paranın döndüğü ortamlarda amatör ruhun kalması mümkün değil. Bu piyasada bir avuç insan kaldı ve bu insanların, devam etmeyi hak eden insanlar olduğunu düşünüyorum.”