Bedirhan Gökçe... Türkiye’nin ilk radyo programcılarından hatta uzun süren yayınlarıyla en kıdemlilerinden, dinleyiciyi şiirle tanıştıran ilk isimlerden... İlk yayınlarına sıradan bir şiir programı olarak başlasa da kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşmayı başardı ve radyoculukta 20. yılını kutlarken dinleyicileri onu hiç yalnız bırakmadı. O, dizelere ve kelimelere aşık, onlara önce yazıyla can veriyor, sonra da sesiyle... Gecelerin arkadaşı, dostu, sırdaşı oluyor. Gökçe, geceleri çok seviyor ve bu sevgiyi şöyle anlatıyor: “Ben geceyi seviyorum. Ben gecenin sesiyim, radyoyu da gece seviyorum. Ben o tek başınalığı seviyorum. Kırılırım ama kıramam, yaralanırım ama yaralayamam, üç günlük dünya diyerek arkadaşlarımın ayağını kaydırıp onların önüne yükselmelerini önleyici setler çekmem, çekemem.” Radyoculuğunun yanı sıra şiir kitapları ve şiir konserleriyle de dikkat çeken Gökçe, yakında ‘Aşk’ kitabıyla sevenlerinin karşısına çıkacağının müjdesini veriyor. Şiirin tadına varmak isterseniz 23.00’da İstanbul 92.0 Kral FM’de Bedirhan Gökçe ile Üçüncü Sayfa’yı dinleyebilirsiniz...
* Sizin hikâyeniz nasıl başlıyor?
Aslında radyolar açılmadan önce başladığım dublaj ve seslendirmeler biraz oraya doğru sürükledi beni. Çocukken mahalle düğünlerimiz çok eğlenceli olurdu mesela ve eşlik etmemiz için mikrofonu uzattıklarında hiç geri çekilmez direkt başlardım kaldığı yerden söylemeye.
Radyolar açıldığında da ilk aranan buydu “Ağzı laf yapsın, mikrofonu kullansın, biraz da rahat olsun” yeter. Ben de zaten doğuştan arsız olduğumdan bu iş tam bana göreydi (gülüyor) 1993’te “iyi geceler Ankara” diyerek başladık.
* Şiirle bütünleşen bir hayatınız var, dizeler ne zaman içinizden dökülmeye başladı?
“Çocukluğumda” diye başlar ya böyle cümleler aynen öyle… O kadar çok çocuk yaşımda şiir okumaya başlamışım ki ama içimden, kendi kendime. Liseli çağlarımda da ne kadar şiir varsa birikmiş içimde, sonra sevdaya vurdukça yürek, aşka yelken açtıkça, başlayınca ihanetler, döküldü hepsi birden dilimden birer birer.
* Radyodaki o tek başınalığı nasıl tarif edersiniz?
Bazen deliyim herhalde diye düşünmüyor değilim (Gülüyor)
Boşluklara baka baka anlat, konuş, oku, ağla, gül ve hep tek başına… Bazen bana akıllı diyenlerin aklından zoru olmalı diye düşünüyorum. Bomboş bir odada kendi başına konuşmanın nesi akıllıca...
Şakası bir yana ben o müzmin yalnızlığa sevdalıyım biraz da.
Radyo Tatlıses’ten ayrılmamın tek nedeni budur mesela... Bana gündüz 14.00’da yayın yapmamın geceden daha iyi olacağını söylediklerinde, hemen topladım kitaplarımı ve çıktım. Ben geceyi seviyorum, ben gecenin sesiyim, radyoyu da gece seviyorum. Ben o tek başınalığı seviyorum. Gündüz radyoya bilvesile gittiğimde garip gelebilir size ama gördüğüm o kalabaklıkla radyomun kirlendiği hissine kapılıyorum, gece çalışanlarda bu vardır. Hep tek olduklarından o radyoyu kendilerininmiş gibi görür ve kollarlar mesela.
* Şiir gibi yaşayıp şiir gibi mi düşünüyorsunuz?
Takdir edersiniz ki yaradılış gereği ben böyleyim. Böyle olmasam bu işi 20 senedir yapamam. Kırılırım ama kıramam, yaralanırım ama yaralayamam, üç günlük dünya diyerek arkadaşlarımın ayağını kaydırıp, onların önüne yükselmelerini önleyici setler çekmem, çekemem.
* Can verdiğiniz şiirlere radyoda ‘ses’ vermek nasıl bir duygu?
Tüm samimiyetimle söylüyorum kendi şiirlerimi okurken utanıyor-sıkılıyorum, neden demeyin bunun cevabını bilmiyorum. Bu yüzden rahat rahat okumak için, yeni yazdığımda şiiri kendi yazdığımı belirtmeden dinleyicilerle paylaşıyorum ve diyorum ki “Eğer şiir olmuş ve yüreğe dokunmuşsa bunu dinleyen zaten tekrar ister.”
* Kral FM dinleyicisiyle nasıl bir bağınız var?
Bazıları “fanlarım” diyor ya, ben “canlarım” diyorum. Fan dediğin yazın lazım, can dediğin ölene kadar (gülüyor)
* Radyo programları dışında televizyonda da program yaptınız ama radyodan vazgeçmediniz, radyonun sizdeki değeri nedir?
Radyo benim de kendimi yenilediğim ve dinlendiğim bir yer. Radyo tüm ışıklarım söndüğünde benim yanan tek kandilim. Ve ben o saatin başbakanı, komutanı, doktoru, hâkimiyim
Kaptanı benim nereye çevirsem oraya götürürüm herkesi. Tv de çok güzel elbette orada büründüğüm hava ayrı, orada da, radyoda olmayan canlı seyircin var karşında, sen gülünce gülen, ağlayınca ağlayan… İkisinin de yeri ayrı ama radyo “makyajsız ben”
* Şiir konserleri düzenliyorsunuz...
Sanal alemden ne kadar paylaşmaya çalışsam da o havayı, o coşkuyu veremiyorum. Gelenlerin bildiği gelemeyenlerin de asla gelmeden bilemeyecekleri bir şey bizim konserler.
* Birçok kitaba da imza attınız, delikanlılığın kitabını bile yazdınız. Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Meraklısı ww.bedirhangokce.com’dan bakıp bulabilir ama Delikanlı adlı kitabımı okumalarını önemsiyorum çünkü “Delikanlılığın Kitabı”nı sloganla değil gerçek anlamda yazmış olmamdan dolayı önemsiyorum.
Bu kitap çok satmış olabilir ama ben o kitabı çok satsın diye değil, çok okunsun ve hizmet etsin bu gençliğe diye yazdım, gördüğü ilgiden de çok mutluyum.
Yeni bir şey yazmamın zamanı geldi malzeme de hazır. Ask'a dair bir kitap bu.
* Günümüzdeki radyoculuğun en büyük eksiği sizce nedir?
Konuşa konuşa nereye kadar gidersin ki heybende aynı kelimeler olduktan sonra? Bu yüzden sadece mail okuma, gülme ve şarkı anonsu değildir radyo.
Daha çok okumalıdır radyo programcıları; çok konuşmak için değil , introya bile olsa boş konuşmamak için okumalıdır. Ve hiç siyasete bulaşmamalıdır radyo programcısı, siyasi bir program yapmıyorlarsa eğer.
Siyaset böler ve gerer insanları; Bizim işimiz ruhtur, ruhun gıdası da şiirdir, müziktir, aşktır… Bizim isimiz bölmek değil, bölünmüşleri toplayıp bir arada keyifle tutmaktır.