Rodos’taki Tamam lokantası, adı gibi “Tamam” dedirtiyor. Mutfaktaki kadın aşçı, lezzetli yemek çeşitleriyle bizi büyüledi
Rodos adasına yolunuz düşerse kentin yeni bölümündeki bu lokantaya uğramadan dönmeyin. Andreas ve üç kızı salonda, eşi mutfakta. Dördüncü ve en büyük kızıysa gastronomi okuyor. Tam bir aile işletmesi yani. Kapasiteleri 30, bilemedin 35 kişi. Masalar ve iskemleler tahta, yerler parke. Modern-rustik denebilir.
Buraya kadar her şey normal ama anormal ve hâlâ anlayamadığım bir durum var. Mutfaktan 14-15 farklı sıcak porsiyon çıkıyor. Bunların hepsini Andreas’ın eşi pişiriyor, hem de tek bir yardımcıyla. Anladığım kadarıyla bu kadın, öyle Michelin yıldızlı bir şefin yanında staj falan da yapmamış. Michelin lokantalarında gorüntüsü harika ama ağzıma bir lokma atınca sırtımdan aşağıya soğuk terlerin boşandığını hissettiğim çok yemek gördüm...
Her şey lezzetli
Estetik açıdan tüm öğünler güzel, abartıya kaçmadan her şey gözünüze hoş görünüyor. Sonra bir lokma alıyorsunuz.
Allah için vasat tek bir öğün yok. Her şey lezzetli ya da çok lezzetli. Ufak tefek, narin yapılı bu kadın aşçı, bir dahi olsa gerek. Çekime öğle vaktinden biraz önce, lokanta boşken gidiyoruz. Sonra hepimiz sofraya davet ediliyoruz. Bu arada müşteriler de geliyor tabii.
Bakıyorum farklı farklı öğünler gidiyor değişik masalara. Andreas’a rica ediyoruz bizi azat etmesini. Ama Yunan misafirperverliği Anadolu’dan farksız. Öğünler geliyor da geliyor. Çekimde 12 öğünün tadına baktıysam şimdi gelenlerin en az yarısı farklı.
Günde 40 kg. domates
Fırında eritilmiş manoori keçi peyniri, bal ve bademle çok lezzetli. Yunan salatası çok yedim ama burada en iyilerinden birini tadıyorum. Kullanılan malzemelerin taze olması fark yaratıyor. Eşim, ev yapımı mayonezli ve iri kesilmiş, fırında kıtır kıtır olmuş bacon’lı salataya bayılıyor. Kendi domates sosunu kendisi yapıyor. Bir akşam önceden hazırlanıyormuş sos. Günde 40 kg. domates kullanıyorlarmış.
Bu harika sos, önce içi beyaz peynirle doldurulup fırında pişen patlıcan ruloda kullanılıyor. Sonra da içi pastırmalı bir nevi paçanga böreğinde. İkisini de mükemmel bulmayacak bir Türk düşünemiyorum. Arkasından yoğurtla birlikte etli dolma.
Bunlardan sonra nefis bir domates salçalı fırın köfte geliyor. “Kıymasında ne var?” diye soruyoruz: Kuzu ve dana kıyma.
Arkasından karides saganaki, böylesini yememişsinizdir. “Karides taze kırmızı ve sarı dolmalık biberler de suvlakiye çok yakışmış” diyor grubumuzdan birisi.
Lütfen yeter!
Ardından sofraya devasa bir kayık tabak içinde krema ve sarımsak soslu fettucine-erişte geliyor. Deniz mahsüllü, karides ve midye. Bunu da tatmamak imkansız. Özellikle midyeleri harika. Midye harika deyince bu sefer şarap sosu ve kremayla piştiğini sandığım bir midye yahni sunuluyor. “Lütfen yeter, ete yer kalmadı” diye yalvarıyoruz.
Etlerin hepsini çekim sırasında tattım, herkes de fazlasıyla doydu diyebilirim. Meğer derisini karamelize ettikleri ve şarap, bal, hardal sosunda pişen domuz incikleri meşhurmuş. Ama Andreas çok düşünceli olduğu için onunla birlikte harika bir kuzu incik sunuyor. Kendi sosuyla birlikte kuru erik ve kayısıyla pişmiş. Bizim Osmanlı mutfağında olduğu gibi, harika.
Et hem yumuşak hem de sulu ve lezzetli. Erik ve kayısı tatlılık vermiş ama etin önüne geçmemiş. Bunu söyleyince bu sefer de aynı incik kırmızı biber çektirmeden yapılan başka türlü ve hafif baharatımsı bir sosla sunuluyor. Şaşkın bakışlarımız arasında bir öğün daha geliyor. Stifado, dana yahni. Bizim tas kebap gibi ama içinde bol miktarda arpacık soğanı var. Sosu özellikle harika. Azıcık bal varmış içinde.
Bütün bunların yanında kırmızı şaraplar da su gibi içiliyor. Adam başı ne mi tutuyor? Andreas nuh diyor peygamber demiyor. Hani biz “Ölümü gör olmaz, siz misafirsiniz” deriz ya, aynen öyle. Havlu atıyoruz. Ama lokantadan çıkarken bir Türk aileyle tanışıyoruz. Rodos’a gelince buraya da sık sık uğruyorlarmış. Onlara soruyorum fiyatı. Adam başı, içki dahil, 25 euro’yu zor buluyormuş. Bu da Tamam!
DEĞERLENDİRME: H H H H H (5.0)