CaddeTiyatro sosyalliği sinemayla yarışıyor

Tiyatro sosyalliği sinemayla yarışıyor

04.02.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Birçok oyun afişi çıktıktan sonra ‘kapalı gişe’ oluyor. Mesela son dönemin en konuşulan yapımlarından ‘Don Kişot’um Ben’...

Tiyatro sosyalliği  sinemayla yarışıyor

Sinemacılarla yapımcıların bilet promosyon kavgasından mıdır bilmiyorum ama tiyatro belki de altın çağlarına geri dönmüşcesine ilgi görüyor. Zorlu PSM ve Uniq gibi izleyicinin de sosyalleşebileceği sahnelerin etkisi pozitif olsa da, oyunlarda sahne alan isimlerin büyüklüğü de bu ilginin en görünen nedeni... Aslında insanların tiyatro ilgisi hep vardı. Ama tiyatroyada olmanın ‘bohem’ bir hareket gibi anlaşılıp popülerliği dışlaması, sektörü finans açısından zorlu bir hale getirdi.

İzleyici ne istiyor?
Seyirci aynı Broadway’de ve Royal Albert Hall’de olduğu gibi, izlediği aktivitenin de, orada olmanın da konuşulur olmasını istiyor gizliden gizliye. Oyunları TV ya da sinemada yıldız isimlerle tanımlayıp, bilet alıyor. Ayrıca bu oyunları izlemek, etkileyici bir ‘randevu’ için de uygun artık. O konforlu sahnelerin öncesinde ya da sonrasında bir şeyler yemek için o kadar iyi mekanlar var ki!

Neden kapalı gişe?
Birçok oyun afişi çıktıktan sonra ‘kapalı gişe’ oluyor. Mesela son dönemin en konuşulan yapımlarından ‘Don Kişot’um Ben’... Milyonlarca kez sahnelenmiş, tanıtımlarındaysa ‘Cervantes’in ölümsüz eseri’ gibi bir klişeyle tanıtılmasına rağmen kapalı gişe! Çünkü artık izleyici içerikten de oyuncuların merak edilesi performansından da anlıyor. Belki sinema izleyicisiyle burada ayrılmaya başladı bu yeni kalabalık. Oyuncu ve yapımcıların sinemada olduğu gibi medyadaki magazin köşelerinden, garip eleştirilerle izleyicinin manipüle edilme riski de yok.
Ferzan Özpetek filmlerine ‘sonu anlaşılmıyor’, Cem Yılmaz’ın sanatını büyüttüğü filmlere ‘gülmedik’ gibi içi boş eleştiriler gibi!

Devleşen oyuncular
Klişe bir hikaye gibi olsa da bu kadar yenilik getirilebilir bir oyuna. Yönetmen Emrah Eren’in harika kurgusunda, Ozan Güven ve Günay Karacaoğlu sahnede devleşiyor. Diyalogların harikalığı kadar ikilinin canlandırdığı karakterlerin psikolojik durumunu yansıtırken gösterdiği performans olağanüstüydü. Finalde dakikalarca eller patlarcasına alkışlanmaları ve seyirciyle bütünleşmeleri muazzamdı.

Türk işi trattorio!
Hani sosyal medyada şöyle bir geyik var ya: ‘İtalya desem beğenirdiniz ama’ diye başlayan... Osmanbey’deki Mahir Lokantası gerçekten bu hissi verdi bana. Roma’da sosyalliğin merkezinden 500 metre uzaklaştığınızda, keşfettiğiniz harika trattorialar vardır ya; Mahir tam anlamıyla öyle bir Türk lokantası. Mekanın başarısı da ismini veren Mahir’den geliyor. Mahir tam bir tedarik ve doğru reçete takıntılı biri. Memleketi Diyarbakır ve Mardin’den birçok ürünü özel getirten Mahir, Nişantaşı ve civarının öğle yemeği mekanı olmuş. Kuzu incik, papaz yahni, tencere kebabı favorilerim. Tatlı sevenler içinse ‘incir uyutma’ en farklı lezzetlerden biriydi diyebilirim.

Tramisu’ya tepki: Tramisi

Tiyatro sosyalliği  sinemayla yarışıyor
Galvin Nişantaşı’nın ayda bir konuk ettiği İtalyan şefler arasında bu ayki konuk, Sicilyalı şef Antonio Cicero’ydu. Wall Street Journal tarafından ‘Sicilya’nın En İyi Restoranı’ olarak gösterilen İl Congsiglio di Sicilia’nın şefi Cicero, markanın şefi Asım Yıldız’la, deniz mahsülleri dokunuşlu güzel bir menü oluşturmuşlar. Menünün en konuşulanıysa, İtalyanlar’ın tramisusuna Sicilyalılar’ın aykırılığını yansıtan ‘tramisi’si!