TRT 1’in yeni dizisi ‘Vuslat’ta Faik’in (Murat Karasu) dükkanı yanarken, ses bize anlatır: “Ateşe aşıksan, onun hakikatini öğrenmek için ateşe düşecek, onunla yanacaksın. Ama yandıktan sonra onu anlatacak aşkı söyleyecek bir sen kalmayacak. Döne döne yanacak, yana yana bitecek, bittiğin an sen olacaksın...” dizinin özeti... Salih (Mehmet Özgür) Arifler’in satrancını masaya açar Çakal Necmi’nin kahvesinde... “Vakit geldi, yolcu yola çıktı. Artık bize beklemek düşer” dediğinde mahallenin delikanlısı Tekin şöyle der: “Baba, senin böyle ortaya söylediğin laflar beni korkutuyor, sanki burada bizden başkaları varmış, onlarla konuşuyormuşsun gibi.” “Bu bir yolculuk oyunu. Oklar yolcunun yükselmesine, yılanlar yolcunun düşmesine işaret eder. Her basamaktaki kavramı anlatmak zorundadır yolcu... Öğrenip anlatması gerekir, anlamazsan, anlatamazsın, alatamazsan geçemezsin” der Salih Baba ve dizinin yolculuğunu bize anlatır aslında.
Sahiciliğini korursa, izlenir
Meczup Abdullah’la (Erdem Akakçe) birlikte tüm mahallenin kaderidir belki de onlar. Aziz (Kadir Doğulu), Feride (Devrim Özkan), Hasibe, Faik, Fırat, Ceylan ya da Tahsin, Perihan... Allah’a kavuşma çabası içinde zor ve meşakkatli geçen dünya hayatının kuş bakışı bir haritası bu oyun. Yürümek zorunda olunan yolda, önümüze çıkacak sayısız hamleden yalnızca yüz tanesi var. Tasavvuf yolunda bu yüz hamleden sonra ‘Visal’e ulaşılabiliyor. Dizi, tüm bu çerçevenin içinde ‘bildik şablonları’( aşk, cinayet, zenginlik, hırs, üvey anne, fakirlik, yalan vs.) yerleştiriyor ve bizi bu yolculuğa davet ediyor. Parapsikolojik heyecanla zaman zaman ‘Sıradanlaşan’ hikayenin gidip gelmeleri ilk bölümde hissediliyordu. Kadro, ev ahalisi tarafından yerinde bulundu. Akışın ve olayların birbiriyle ilintisi, şimdilik makul düzeyde gidiyor. Bu yolculuğun gizemi ve kaderin çizgisi, sahiciliğini koruduğu müddetçe, dizi izlenir. Tabii unutmamak lazım, ilk sıralara yerleşen dizi ‘güçlü rakiplerin’ yokluğunda üst sıraları rahat kaptı.
SANSÜR YENİ DEĞİL
Star TV’de geçtiğimiz salı akşamı yayınlanan ‘Kaçma Birader’de “Anıtkabir mi? Atatürk’le görüşecektim. Ne, Atatürk öldü mü? Hayır Atatürk ölmedi, kalbimizde yaşıyor” repliğinin sansürlendiği görüldü. Ama bu ilk değil. Daha önce 5 Aralık ve 30 Aralık tarihlerinde yayınlanan filmin aynı sahnesi de bu sansüre uğramış olduğunu tespit ettim. Mizahi dilin ‘tepki’ çekmesinden çekindiler muhtemel (!)