Televizyon, salgın vesilesiyle hayatımızda hayli önemli bir yer almaya başladı. Her türlü teknolojik aygıtın mevcut olduğu, değişik yayın hallerinin bizlere sunulduğu bir ortamda, neden televizyona döndük? ‘Survivor-Ünlüler Gönüllüler’i bir başka izliyorum. Biliyoruz ki onlar orada atlıyor, zıplıyor, sonra münakaşa ediyor hatta yer yer kavgalar da oluyor. Hakaret etmeleri bile, o bizim gündelik hayatın kırıntıları olarak kabul edilebilir bir hal olmuyor mu?
Filiz Akın-Ediz Hun...
Bir eski film var ekranda... Filiz Akın ile
Ediz Hun. Hatıralar, çocuklukla alakalı... Aşiyan tepelerinden bir sahnede ya da taşlı bir yolun iki yanında sıralanmış ahşap evler önünde, çelik çomak oynayan çocuklar, bir başka anlamlı şimdi. Yeniden eskiye dönmenin hayali, bu hatıralarımızla var olan hayatımıza... Bir gezintili yemek programı mesela, okulların kapanmasının ardından kahvehanelerin, lokantaların kepenekleri indirmesi, kendimizi küçük odalarımızda hadi bir nebze ferahlık veren salonlarla yetindiğimiz yeni hayatı kabullenmediğimiz için izleniyor. Sıkıldığımız için değil, izlenecek bir şey olmadığı için değil. ‘Yeniden keşfettik’ dediğimiz programlar keşfedilmiyor, özlediğimiz o sıradan, sıkıcı ve sorunlu bazen küçük mutluluklar sunan bildiğimiz hayata bir an önce kavuşma telaşı...
Yaşamak istediğimizi yaşatıyor
Neden siyah-beyaz maçları bir başka izliyoruz? Neden eski olimpiyatlar, Nadia Comaneci, Breitner, Maradona, Pele, neden eski Dünya Kupaları, neden Fenerbahçe-Galatasaray maçları bir farklı izleniyor? Çok değil, iki ay önceki hayata özlem.
Tüm bu görüntülerin beynimizdeki geri dönüşü, ‘Ben yaşadığımı istiyorum.’ Sabah işe gitmeyi, kahvede okey oynamayı, eş-dost bir alem halini, annemlere gitmeyi, ablamlarla buluşup, piknik yapmayı, sinemayı, bir bar konserini, akşam Sabiha teyzelere çaya gitmeyi, kankayla kaynatmayı ve kuzenle dedikodu yapmayı... Televizyon işte tüm bunları bizlere yaşatabildiği için önemli. Televizyon sessiz sedasız bu ufukları açtı bize, farkında değildi bir gün böyle bir işe yarayacağının... Seneye bugün, böyle mi düşünürüz? Bak, Okan Bayülgen bize kitap okuyor gecenin bir yarısı. Bunu unutmayın!