Sosyal medyanın özelde Twitter ortamının ‘onu kapat’, ‘buna ceza ver’ durumu, toplum bilinci ve toplumsal muhalefet durumundan çıkıp, ‘bir yönlendirme’ halini alınca, tehlike çanları çalıyor demektir. Kadına şiddete duyarlılık, doktorlara yapılan saldırıların ifşa edilmesi benzer haksızlıkların gösterilmesi yerinde... ‘Trol’ durumları da bu mecraların kaçınılmaz sonucu. Çünkü bir klavye var ve işin içine ‘takma ad’ girince, ne dolaplar döndüğünün anlaşılması mümkün olmuyor. Hele bir de ‘sanal örgütlenmeler’ de başlayınca, iş şirazesinden çıkıyor. Son zamanlarda ‘şu kanal kapatılsın’ başlığında bir hareket başladı. ‘Gerçeğin şovu’ dedikleri formatın en çok izlenen iki yapımının yer aldığı kanal... Şahsen ben bu köşede yazdım ‘soba dumanı kokan mahallelerin ilişkileri üzerine fikir vermesi açısından sosyolojik bir karşılığı oluyor bu programların. Fakat zaman zaman reyting için işin şirazesinin kaçtığından da bahsetmiştim. Son örneğini izledim. “Bakalım çocuk kimden?” diyerek, iki erkek ve bir kadının ‘kaderini’ belirleyen sahnede tek masum o bebek. Gelelim kapatma işine... Sosyal medyanın “Bu kanal kapatıldı, o niye kapatılmıyor?” haline dönüşen çalışmalar, tek kelime bizim adımıza üzüntü verici bir durum. Kanallar kapatılmamalı, birinci konu bu. Bizde hep ceza kesmek üzerine bir adalet sistemi var. ‘Kapatılacaksa, her ikisi de kapatılsın’ ayrı bir kaderime razıyım durumu. Kanallar kapatılmasın, böyle de ‘suni gündemler’ oluşturulmasın diyelim.
BİR ANLATIM OLUŞTU
‘Uyanış: Büyük Selçuklu’da giriş sahneleri eşimde rahatsızlık yaptı ve kanalı değiştirmek zorunda kaldım. Ağır çekim fışkıran kan durumu... Öte yandan ‘Osmanlı dizileri’ yapa yapa bir tecrübe oluştu diyelim. Bir anlatımı var. Özellikle giyim kuşam ve senaryonun doyurucu olmaması eleştirileri bir yana, ortaya giden bir tarihi dizi koyuluyor. Belli bir standart yakalandı. ‘Ajitasyon’ olacak tamam ama ‘entelektüel’ yönü de yabana atılmamalı. Bu tarihimizin karakterleri sadece at üstünde kılıç sallamadılar, unutmayalım!