‘Sevgili Geçmiş’in bende ilk çağrışımı; ‘çok ses getiren bir roman adı gibi’ oldu. Yetimhanede büyüme ve evlatlık verilme hikayeleri, senaryo tarihinin önemli kaynaklarındandır. Müzik, tekrar ve melodiler tarihidir. Notaların yan yana gelişi ve kendi farklılığını ortaya çıkarması, yaratıcılık işidir. Senaryo da böyle... Cümlelerin birbiri ardına dizilişi, hikayenin samimiyetini ortaya koyar. Aynı konular, çok tekrar edilmiş de olabilir. Etrafımızda tanıdığımız böyle yaşanmışlıklar yok mu? ‘Sevgili Geçmiş’te, üç genç kadının geçmişlerinden bugüne bir yol çiziyor. Hikayenin bir amacı var; ‘Merak uyandırmak için elimden geleni yaparım, bu konuda kural tanımam. Reyting için gerekli kurallar neyse, onların peşinde koşarım. Zaman, mekan ve gerçeklik benim için önemli değil’...
Dizide kadro olarak biraz dağınık bir seçim yapılmış. Oyunculuk iyi olmak zorunda değil, hikayenin sürükleyiciliği onları götürür iddiasında... Hangi oyuncunun sahnesinde durup, dinlenmeden izleme isteği oluştu? Derler ya, “Ağlamaklı bağırmalı sahneler bir oyunculuk gösterisidir” diye... Hangi oyuncunun sahnesi sizi etkiledi? İpek (Sevda Erginci) mi? Başrolde mesela... Çilem mi, (Elifcan Ongurlar) hangisi? Şahsen bu ‘yetim ve evlatlık’ listesinde Azra’nın (Özge Özacar) sahneleri bir nebze, izlenebilir kıvamda geldi bana. Yurdaer Okur’un sahnelerinin bir bölümde bitmesine karşın ve standart kötü rolleri oynamasına rağmen, ‘oyuncu’ olduğunu rahatlıkla hissettirdi. Hani, ‘sadece bu rolü yaparımın’ ötesinde diyeyim. ‘Sevgili Geçmiş’, gideceği kadar gider. Entrikalar ve ‘Ne olacak bu kadınlar?’ sorusunun izleyici nezninde merakı sürdüğü kadar...
Unutulmaz ikili olmuşlardı
‘Yasak Elma’nın çok sevilen ikilisi Onur Tuna ile Sevda Erginci’nin özeline bakalım. Erginci, ‘romantik ve sevimli birinden, acılar çekmiş genç kadına evriliyor. Daha ağır bir yük.. Şahsen böylesi fazla gelmiş gibi. Alıp götüremiyor. Onur Tuna ise ‘Mucize Doktor’da şimdilik oturmuş. Bu fark neden oluyor? Yönetmen faktörü mü? Sadece merak...