Güncel TV programları ve dizilerle ilgili bol araştırma yapan Kocaeli İletişim Bölümü Öğretim Üyelerinden Mert Gürer’e ‘gündüz kuşağı üçüncü sayfa programları’nı sordum. Bazı başlıklar çıkarttı Gürer.
- İzleyicinin düşünme, hissetme, öğrenme, gibi zihinsel süreçlerin yerine, ajite edici duygusal yönüne hitap ediyor.
Bu tersine olmalı.
- Kullanılan dil çok önemli. Tercih edilen soru kalıpları kullanılan sıfatlar izleyicinin duygusal yönüne hitap ediyor.
Tespitime göre bu programların canlı yayınları ‘biip’li olarak ekrana gelir!
- Adaleti sağlayıcı değil, adli süreç hakkında bilgi veren toplumsal cinsiyet rollerine dikkat çeken programlar olmalı.
Doğru bir tespit. Programlar mahkeme salonu olmayı seviyor. ‘Adaleti ben dağıtıyorum’ duygusu önüne geçilmez bir durum. Müge Anlı mesela bir nevi ‘kurtarıcı olarak’ görülüyor. ‘Abla kızımı bul’ durumu. Anlı 23 cinayeti çözdü, 930 aileyi kavuşturdu haberi vardı mesela. Emekli polisler adliye muhabirleri var arkada bu tarz programlarda. Hatta polis ve savcıyla çalışıldığı söyleniyor. Eğer kişi canlı yayında suçunu itiraf etmediyse olay yine kolluk ve savcılık tarafından çözülüyor. Ancak hikayeler televizyonda işlendiği için izleyenler bu cinayetleri sunucunun çözdüğünü zannediyor. Bu bilgileri programlarda çalışmış bir gazeteci Ayfer Çalıkıran yaptığı bir söyleşide dile getirmiş. Taze bir cinayet ve ekranda konuşuluyor. Katile manevra alanı sağlıyor böyle bir handikap da mevcut reyting alacağım derken.
- Polisiye diziler gibi dramatize yapısının değişmesi lazım. Ele alınan konuların ve katılımcıların gerçekliklerinin bir dizi gibi sunularak izleyicide kurmaca etkisi bıraktırılması, oluşturulmak istenen sosyal sorumluluk bilincini geri plana atmaktadır. Bu zaten işin püf noktası. ‘Reyting’ burada başlıyor. Bütün bunlardan olabildiğince arınıp hem reyting almak, hem ilgi uyandırmak, hem de eğitici olmak galiba zor olanı bu.