INA (Institut National de l’Audiovisuel) Fransız radyo ve televizyon görsel, işitsel arşivlerinin deposu internet sitesinde yer alan tarihçi Ludvine Bantigny ile yapılan bir söyleşinin konusunu not almışım. Başlık şöyle: ‘Medyadaki temsili bize işçi dünyasının olmadığına inandırmak istiyor.’ Peki bu başlık nereden çıkıyor? Fransız RTÜK’ü CSA’nın bir araştırması... Ekranda, “Ben işçiyim” diyenlerin oranı yüzde 4... ‘İşçi’ portresi neredeyse yok. Bantigny, “Bu işler eskiden böyle değildi” diyor ve 60’lı, 70’li yıllarda ‘işçi’ kelimesinin ekranda karşılığı olduğunu söylüyor. TV stüdyolarına davet edildikleri, hayatlarıyla ilgili detaylı sorular sorulduğunun da altını çiziyor.
‘İşçinin’ karşılığı ‘operatör’
Grevler ve sonrası görüşmelerin canlı yayınlandığı dönemler... 1980 yılından itibaren bir kayboluş başlıyor. Solun
düşüşü ve ‘neoliberalizm’in tırmanışıyla eş zamanlı. ‘Temizlik işçisi’, ‘yer, yüzey teknisyeni’ oldu. ‘İşçinin’ karşılığı ‘operatör’le örtüldü. ‘Ücretli’ ise ‘iş arkadaşı’ oldu. Örnekleri Bantigny veriyor ve “Ben işçiyim demek, 70’li yıllarda bir ayrıcalıktı” diyor. Gazeteciler, “Burjuva olmak ister misiniz?” diye sorduğunda, “Hayır” diye yanıt veriyor. Bilinçli ve gururlu...
Ne zaman TV’deler?
Polisle çatışma varsa, işlerini kaybetmişlerse, kendilerine ekranda yer veriliyor. Yaşlı ve bitmiş bir dünya olarak görülüyorlar. Onlar işlerinin başında olurken, ilgilenilmesi ise çok nadir. Sosyolog Martin Thibault ile Le Monde’da 23 Mayıs 2016’da kendisiyle yapılan söyleşide durumu şöyle özetlemiş. Bantigny, işçiler kendi onur mücadelelerini verirken, ekranın ilgilendiğinin ‘şiddet’ olduğunu belirtiyor. Ekran için ne önemli? Olayın sosyal yönü değil, ses getiren ayrıntısı... İşçi sınıfı mücadelesi bir nevi ‘adli vaka’ ya da bir ‘kaza’ haberi sınıfına giriyor.