‘50m2’yi izlerken “Küçük Karabalık’ı bilir misin?” diye sordu Adem’e (Engin Öztürk) Dilara (Aybüke Pusat). Sonra anlatmaya başladı; “Darbe zamanı mahalleli bütün kitapları getirip babama vermiş. Yasak kitaplar. Babak kömürlükte saklamış. Bizim kömürlük büyük bir kütüphaneye dönüşmüştü. Benim de çocukluğum orada geçti. Orada tanıştım ‘Küçük Karabalık’ ile... Kitapta şöyle diyordu; Hayat, gerçekten bir avuç yerde dönüp durmak ve sonra yaşlanıp ölmek mi? Yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?”
Sonra Dilara kendine soruyor; “Dünya sadece burası kadar (dükkanı kastediyor). Ve ben bir avuç yerde dönüp duracağım. Ve yaşlanıp, öleceğim. Tıpkı annem gibi...”
O yıllara gittim. Kitap saklama ve yakma hikayelerinin yılları... ‘Başkaldıran Masallar’ da nasibini almıştı. ‘Bir Şeftali Bin Şeftali’ vardı mesela. Bir dönemin hikayesiydi.
Sonra hayattan beklentilere geçti. Dizi mahalledir. Bizim kuşak için mahalle özel değildi. Bir arsanın mutlaka boş olduğu, orada top oynandığı, mahalle takımlarının kurulduğu bir abinin takım çalıştırıcısı seçildiği, arkaya annenin forma numarasını diktiği, formaların ve konçların toplanan paralarla alındığı zamanlar.
Şimdi dizilerde bu kuşağa ‘özelmiş gibi’ anlatılıyor. ‘50M2’ tüm bunların toplamı. Bitirmedim, izliyorum. Anlatılan her şey olan biten yaşanmışlıklar. Benim hoşuma gitti. Engin Öztürk’ü beğeniyorum. Oyunculuk hissini veriyor. Dizide Muhtar’ı (Cengiz Bozkurt) beğendim.
BUGÜNLERE AİT KALACAK
“Önce Suriye, sonra Libya, Azerbaycan, Akdeniz, belki sonra Yunanistan, belki de Viyana kapıları” dedi Zayed Fadi (Mehmet Usta). Karşısında oturan Avrupa’nın en çok satan dergisinin genel yayın yönetmeni kadına. “Hayal görüyorsunuz” dedi kadın gazeteci. “Belki de gerçekleri gören tek kişi benim” diye cevapladı Bay Fadi.
‘Teşkilat’taki bu diyalog belki de yaşadığımız yılların gelecektekteki hatıralarında yerini alacak satır başlarından biri olarak kalacak. Üzerinden epey bir zaman geçmeli...