Ev ahalisi, “Arka arkaya dizi izlemeyiz” dedi. “Ya, bakalım seyredebildiğimiz kadar” diye ısrar ettim. Başladık...
Fantastik filmler için muhteşem tarihi mekanları olan bir ülkeyiz. Netflix, bundan yararlanmak istiyor. Göbeklitepe ise bize öğretilenlerin silinip, yeni baştan yazılmasının tarihi gibi. Yani dizi olacaksa, altı acayip dolu olmalı. Alt metnin öyle aman aman güçlü olduğu hissi uyanmadı şahsen. ‘Atiye sen kimsin?’ kıvamında olmuş.
Dizi sürükleyici...
Evet sürükleyici bir yapım. “Ee daha ne istiyorsun baba sen?” diyeceksiniz. Netflix olunca, hani izlenen bazı yapım ve filmlerle karşılaştırma yapılıyor ister istemez. Bizim standartlara göre ve hatta ‘Hakan: Muhafız’a göre daha iyi bir iş. Mesela ünlü ressam Atiye (Beren Saat) bize ‘ünlü bir ressam’ olduğu hissini verebiliyor mu? Mehmet Günsur, arkeolog olduğunu anımsatıyor. Saat, uzun bir aradan sonra ilk bölüm hariç, kıvamında oynuyor, izliyorsun rahatsız olmadan. Çekimler, yerinde. Müzikler olması gerektiği gibi tam kıvamda...
Artikülasyon sorunu mu?
Hemen hemen tüm oyuncuların ne söyledikleri anlaşılmıyor. Mesela Civan Canova konuşurken olmuyor. Bu tarihi fantastik işlerin senaryolarının duruma hakim olması şart. Her iki Netflix işi de bizim daha bu işin başında olduğumuzu gösteriyor. Daha çok proje lazım ve buna olanak tanınması gerekiyor eğer, bizim bu topraklardan ses getirecek işlerin çıkması isteniyorsa... Yoksa, “İki fantastik dizi yaptık Türkiye’yle işi tamamladık” diye düşünülüyorsa, daha olmadı yani!
İngilizce yapım bitiyor!
Yeri gelmişken, bu konuya da değinmek isterim. Netflix’le ‘İngilizce dizi hegemonyası’ kırıldı. İki rakam vereyim;
158 milyon abonenin 98 milyonu ABD dışında... Abonelerin yarısı İngilizce dışında bir dizi izliyor. İki yıl önce bu oran yüzde 30’muş. 2020 yılında ise 130 bölümlük dizi, İngilizce konuşmayan ülkelerden gelecek.