Sabanur Kıraç

Sabanur Kıraç

skirac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İzlemediyseniz bile mutlaka okumuşsunuzdur. Geçtiğimiz hafta “Var mısın? Yok musun?” yarışmasında bir rekor kırıldı. 21 yaşındaki genç yarışmacı Selin, annesinin tüm ısrarlarına rağmen başının dikine gitti ve kendisine teklif edilen 61 bin YTL’yi reddederek yarışmaya devam ederek tam 143 bin YTL kazandı. Selin böylece yarışma tarihinin en çok kazanan yarışmacısı olurken ben de elimde olmadan merak ettim, Acaba o kazanırken, o gün onu izleyen binlerce Türk vatandaşı neler kaybetti?
Yo bu “Var mısın? Yok musun?”u kötülemek için yazılmış bir yazı değil. Ben bile büyük bir keyifle izliyorum bu yarımayı. Daha uzun aylar da izleyeceğime eminim aslında. Ama belki de izlememeliyim. Hatta belki de kimse izlememeli. Çünkü her ne kadar büyük saygı duyduğum kuvvetli kalem Yurtsan Atakan kadar sert bir çıkışla “Bu yarışma kumarın ta kendisi” demek istemesem de belki de demeliyim! Neden mi?
Bugüne kadar belki de benzer durumlarda kalıp Selin gibi bu riski alan ve sonunda hüsran ile karşılaşan yarışmacıların sayısı Selin gibi başarılı olanlara göre çok daha fazla. Ama şu anda bu yarışmacılardan birinin bile adını veya ne kadar kaybettiğini hatırlamıyorum. Ben sadece bu riski alıp “Var mısın? Yok musun?”  yarışmasının rekorunu kıran ve en büyük ödülle yan 143 bin YTL ile ayrılan Selin’in yarışmasını çok net hatırlıyorum. Tıpkı çevremdeki herkes gibi.
Bu yüzden de biliyorum ki, bir gün hayat ile ilgili herhangi bir risk anında aklıma, o adını ve hikâyesini hatırlamadığım yarışmacılar değil de Selin’in cesareti ve mutlu sonla biten hikâyesi gelecek. Ve belki de bu yüzden ben de o anda pek çok kişinin anlamsız bulacağı bir riske gireceğim. Ve yine belki de Selin kadar şanslı olamayacak ve kaybedeceğim...
Burada oturup size “Var mısın? Yok musun?”  yarışmasını kötülemeyeceğim. Ya da kumarın tehlikelerinden de bahsetmeyeceğim. Ben sadece size bu yarışmayı izlerken sadece kazananlara değil kaybedenlere de dikkat etmenizi söyleyeceğim. Ve  daha “kumar”ın “k”sini bilmeyen küçüklerinize aslında ne izlettiğinize dikkat etmenizi önereceğim.

Haberin Devamı

Geleceği gerçekten de bilmek istiyor muyuz?

Haberin Devamı

Yüzlerce fal kafe var yaşadığım şehirde. Elini sallasan tarotçuya ya da kahve falı uzmanına çarpıyor sanki. Kafeler uzun bir süreden beri “Kahve içene fal bedava” tabelalarıyla süslü. Üstelik hepsi de tıklım tıkış. Hatta bazılarında sıra bile. Her şey gelecekten ufak da olsa bir haber almak için. Ama aslında tüm bunları bir kenara bırakmalı ve fallar ve falcılar dünyasında asıl sorulması gereken soruyu sormalı: Geleceği gerçekten bilmek istiyor muyuz?
Fal konusuna genelde “muhabbet” gözüyle bakan biri olarak geçtiğimiz günlerde beni gerçekten de şaşırtacak kadar başarılı bir falcıyla tanıştım. Rita adlı bu Ermeni kadın elindeki bir bardak suya bakarak bana o anda hayatımda olup biten her şeyi tek tek saydı. Zaten bildiğim bu bilgilerden henüz bilmediklerime geçerken içimdeki merak yavaş yavaş yerini korkuya bıraktı. Ve işte o an kendi kendime sordum: “Geleceğimi gerçekten de bilmek istiyor muyum?” Değiştiremeyeceğim kötü bir gerçeği öğrendikten sonra onun başıma geleceği anı bekleyerek hayatıma devam edebilir miydim?
Rita bana işte tam da bu sorular yüzden asla kendi çocuklarının falına bakmadığını söyledi. Kendi falınaysa sadece bir kez bakıp tövbe etmişti. Falcılar kendi geleceklerini bilmek istemezken acaba biz gerçekten de onların bize anlatacaklarını duymak istiyor muyuz? Yoksa başımıza gelebilecek en büyük kötülük aslında başımıza gelecekleri bilmek midir?

Haberin Devamı

Merak ettiğim sorular: Neden Paris Hilton?

Bir güzellik yarışmasında jüri olmak için Türkiye’ye gelen Paris Hilton hakkında yazılan ve çizilen her şeyi okumama rağmen hâlâ aradığım net cevabı bulamadım. Neden Türkiye’yi dünyada temsil edecek bir güzelin seçilmesini sağlayacak bir yarışmanın jürilerinden biri o oldu? Güzelden anladığı için mi? Yoksa kendisi çok güzel olduğu için mi? Uyuşturucu kullanmaktan, seks kasetlerinin yayılmasına, hapis yatmaktan, her gece yürüyemeyecek kadar sarhoş olmaya, tek bir cümle içine sığamayacak kadar çok kötü alışkanlığı ve geçmişi olan bu kadının fikri  bizim için çok mu önemliydi? Yoksa reklam yapmak, ilgi çekmek veya 300 bin dolar harcama nın en iyi yolu gençlerimize kötü örnek olacak bu kişiyi jüri yapmak mıydı?