Sabanur Kıraç

Sabanur Kıraç

skirac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biri bana “Sana iki günde Türk ve Ege mutfağının en güzel yemeklerini yapmayı öğreteceğiz” dese nasıl güleceğimi şaşırırdım herhalde. Ama yaptılar. Lykia World Ölüdeniz’de katıldığım mutfak atölyesi ile bana iki günde; jumbo karidesli sızma zeytinyağında marine edilmiş arapsaçı salatasından, nar ekşili ve sarımsaklı kabak çiçeği ve balkabağı kızartmasına, saçta lagos balığı buğulamadan taze Ege otları salatasına kadar birbirinden lezzetli birçok tarifi nasıl pişirebileceğimi öğrettiler!
Bugüne kadar anneannemden zorla öğrendiğim yaprak sarması haricinde hiçbir yemeği tarifine göre yapamayan, en basit sebze yemeklerinde bile yemek kitapları karıştıran bana, krallara layık bir mönüyü öğrettiler.
Üstelik o kadar da zevkliydi ki! Helikopter alanının ortasına kurulmuş upuzun bir masa... Üç istasyondan oluşan açık bir mutfak... Ölüdeniz üzerine düşmüş yakamoz ve Lykia World’ün birbirinden hünerli su şefleri ile inanılmaz bir ambiyans... Ben dahil tüm katılımcılara aşçı önlüğü ve şapkası dağıtılınca öyle bir de havaya girdim ki sormayın! Bir elimde bal kabağı diğerinde kocaman bir bıçak başladım, kabağın sert kısımlarını ayırmaya...

Gündüz deniz, akşam mutfak atölyesi

Halbuki birkaç saat önce güneşin altında malak gibi yatıyordum. 19 Mayıs tatilini değerlendirmek için kaçmıştım Ölüdeniz’e. Gündüzleri güneş, deniz, havuz ve LykiaWorld’e bol bol ödül getiren hizmet ve yemek kalitesiyle dört dörtlük bir tatil yaparken, akşamları da yemek yapmayı öğrenmek bana çok iyi geldi.
Zaten LykiaWorld’ü bu kadar ünlü ve başarılı yapan onlarca şeyden biri de mutfağı. Normalde eğer bir yerde açık büfe yemek yiyeceksem bilirim, yemekler hiçbir zaman çok lezzetli olmayacaktır.  Ama LykiaWorld gibi istisnalar kaideyi bozuyor bazen. Buranın yemekleri hiçbir tatil köyünde veya hiçbir açık büfede rastlamadığım kadar lezzetli. Bu yüzden yemek atölyesinden bahsettikleri anda katılmak için heyecanlanmaya başlamıştım. Bu atölyelerden birine katılacak kadar şanslıydım. Şanslıydım diyorum çünkü sadece belirli tarihlerde ve limitli bir kontenjanla açılıyor bu atölye. O yüzden eğer size de hem tatil yapmak hem yemek yapmayı öğrenmek çekici geliyorsa bu fırsatı kaçırmayın.

Haberin Devamı

Acı dolu haberlere gülümseyen muhabirler
Bir felaket haberi vardı gazetelerde geçen hafta. El freni unutulmuş bir kamyon, iki körpecik kızı çiğniyor. Biri ölüyor, biri de yaralanıyor. Manşetten verilen yazı tüyler ürperten bir şekilde, tüm acıyı ortaya koyuyor.  Bu feci hikayeyi okuyup içler acısı görüntülere bakarken, içiniz burkulmuş, canınız acımışken, yazının ortasında bayramlık çocuk gibi gülümseyen bir adamın fotoğrafıyla karşılaşıyorsunuz. Bu fotoğraf eminim ki büyük emeklerle bu haberi Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden birinin manşetine taşıyan muhabirin fotoğrafı (Biz buna sektörde imza fotoğrafı diyoruz. Hani haberi yazan gazetecinin fotoğrafının altına, adının ve e-mail adresinin yazıldığı küçük bir dikdörtgen vardır ya, işte ondan bahsediyorum).

Onlar gerçek gazetecilerdir

Bu, acılı veya ciddi bir haberin altında gördüğüm ilk ağzı kulaklarına varan imza fotoğrafı değil. Şimdi diyeceksiniz, “Senin de fotoğrafın 32 diş!” Haklısınız. Ama ben bir yaşam yazarıyım. Benim işim daha ziyade keyifli, rahat okunan şeyler yazmak. Haber merkezlerindeki arkadaşlarımın durumları biraz farklı. Onların işi, ülkemizde ve dünyada olup biteni takip etmek. Kimi zaman bir cinayet, kimi zaman trajik bir kaza kimi zaman da doğal bir afetin haberini yapar bu arkadaşlar. Onlar gerçek muhabirlerdir, gerçek gazetecilik onların işidir. Herkes onların yaptığı işi yapamaz. Ben yapamam mesela. Bu yüzden önlerinde saygı ile eğilir yaptıkları işe hayranlık duyarım. Ama mini minnacık bir kızın öldüğü, bir kızın da feci şekilde yaralandığı haberini yazdıktan sonra bu feci hikayenin ve içler acısı görüntülerin altına bayramlık çocuk gibi gülümseyen fotoğraflarının bulunduğu imzalarını koymalarını anlayamıyorum.
Elbette en yakışıklısından bir imza fotoğrafını onlar da hak ediyor. Ama belki de hatta bence kesinlikle, ya her duruma ve habere ayak uydurabilecek daha ciddi bir fotoğraf kullanmalılar ya da yazı işleri böyle acı dolu haberlerde fotoğrafsız imzayı tercih etmeli. Siz ne dersiniz?