İlk Twitter’da duydum olayı. Gerçek olamayacak kadar saçma geldi Can Tanrıyar’ın Onur Baştürk’e şiddet göstermesi. Maalesef ki gerçekmiş.
Öncelikle şunu açıklığa kavuşturayım. Birkaç mailden başka muhabbetim olmadı Onur Baştürk’le. Ama adını ilk duyduğum günü çok net hatırlıyorum. O zamanlar Aktüel’de yazıyordum. Onunla çalışan birkaç kişi onu saygı ile anmıştı. Net hatırlıyorum çünkü çok imrenmiştim. Bizimkisi gibi bir meslekte birinin işini iyi yaptığı söyleniyorsa elinizde olmadan imrenirsiniz. Çünkü belki de kıskançlığın ve çamur atmanın en bariz gözlemlenebileceği sektördür medya. Ve eğer birileri böyle bir sektörde bile birini övüyorsa demek ki o kişi gerçekten hak ediyordur bu övgüleri...
Tanrıyar’la hukukum var
Öbür taraftan Can Tanrıyar ile birkaç saat sohbet etmişliğim var. İçten, mütevazı ve eğlenceli bir röportaj yapmıştım kendisiyle. İtiraf etmeliyim bu süre zarfında kendisine saygı duymuş hatta karizmasından da oldukça etkilenmiştim. Belki de bu yüzden Onur Baştürk’e saldırdığını duyduğumda çok şaşırdım.
Üstelik sebep gösterdiği şeylere inanamayacak kadar çok aynı ortamda bulunmuşluğum var Onur Baştürk ile. Birinde bile o suçlamalara yakın bir davranışını görmedim. Zaten Can Tanrıyar sebep olarak ne gösterirse göstersin, o tokadı haklı çıkaramaz. Bu sözüm ona “delikanlı” havalarına prim veremem asla.
Hâlâ susanlar var
Kabul edemediğim bir diğer konuysa Tanrıyar’ın “Mekân sahipleri arayıp beni tebrik etti” açıklaması. Bir düşünün Allah aşkına, mekân sahipleri neden böyle bir şey yapar?
1- Ya Baştürk’e kişisel bir garezleri vardır.
2- Ya Tanrıyar’a “Biz arkandayız, ne iyi ettin” yalakalığı yapmaya çalışıyorlardır.
3- Ya da bunlar, sektörün yüzde 90’ı sadece iyi haberler yazmayı marifet sanırken Onur Baştürk gibi her şeyi olduğu gibi yazıp eleştirebilen babayiğitleri içten içe tokatlamak isteyen kişilerdir!
Söylesenize bu üçünden biri değillerse nasıl insanlar ki böyle bir davranışı tebrik ettiler!
Onur Baştürk’ü olay ilk duyulduğunda desteklemesini beklediğim pek çok ismin hâlâ sustuğunu görüyorum. Ama ben sessiz kalamayacağım ve bu olayı tüm kalbimle ve bu yazıyla kınayacağım!
Çakma deyip geçmeyin!
Ben ki kendimi bildim bileli bir şeyim sahte olacaksa hiç olmasın diyen biriyim, bugün çıkıyorum ve diyorum ki “Yaşasın Çakma!”
Hayır beni bu noktaya o tüm sosyetenin alışveriş yaptığı Kapalıçarşı’daki Kıyıcı getirmedi. Benim Kıyıcım başka. Öyle uzaklarda değil tam burnumun dibinde, Nişantaşı’nda.
Bir gün işten çıkmış eve doğru salınıyorum. Omzumda da annemin hediye ettiği Burberry var. Bir de ne göreyim benim çantanın aynısı bir mağazanın vitrininde. Hemen girdim tabii içeri. Bir vitrindeki çantaya bakıyorum bir kolumdakine. Vallaha birebir aynı. Hem de içindeki fermuardan astarına kadar her detayıyla! Bir hışımla attım kendimi eve.
O kadar iyi bir çakma olamayacağından eminim ya, hemen annemin üstüne yürüdüm. “Beni kandırmaya utanmıyor musun, bu çanta sahte” dedim. Annem önce gözlerini devirdi. Sonra baktı ki ben ciddiyim o her şeyi sakladığı dosyalarından birini açtı ve Burberry faturasını çıkardı. Üstüne bir de “Ayıp sana”yı yapıştırdı. Morardım kaldım.
Her biri birer sanat eseri
Ertesi gün mağazanın sahibine sordum “Nasıl olabiliyor bu?” Adam içtenlikle cevap verdi, “Çok çalışarak!” Gülmeyin. Çakma deyip de geçmeyin. En ince ayrıntısına kadar inceleyerek dünya markalarının birebir aynısını yapmak kolay değil. O yüzden etrafta bir sürü dandik çakma var. Ama Nişantaşı Şakayık Sokaktaki Kıyıcı’da işler çok farklı. Buradaki çantalar birer sanat eseri. İnanmıyorsanız gidin ve görün. Markayı, modayı ve kaliteyi ucuza satın almak size de garip bir haz verecek.