B aşlıkta kullandığım yabancı tabiri bağışlayın. Ama ne yapayım, “Genellikle sonu tırmalama , saç çekme, üst baş parçalama hatta güreşmeye varan kadın kavgaları”nı bu kadar kısa bir şekilde tasvir edecek Türkçe bir deyim bulamadım. Özellikle bu deyimi ve anlamını kullanmak istedim çünkü Türk medyasının kadın yazarlarının yaptıklarının kelimenin tam anlamıyla bu olduğuna inanıyorum. Tamam belki tırnaklarını birbirlerine fiziksel olarak geçirmiyorlar ama kalemlerini birer pençeye dönüştürerek yazdıkları da inkar edilemez.
Tabii ki ülkemizde erkek yazarlar da birbirine giriyor. Ama hiçbiri tartıştığı yazarın saçına, kıyafetine ya da ruhuna hakaret etmiyor. (İstisnalar kaide bozmamak şartıyla) erkek yazarlar birbirini hep bilgi birikimleri veya tecrübelerindeki eksikliklerle vurmaya çalışıyor. Hızlarını alamazlarsa da en fazla “dangalak , palavracı, aciz, zavallı ” gibi ilkokul çocuklarının kullandıkları hakaretleri saydırmakla yetiniyor. Peki ama kadınlar öyle mi? Hayır! Kadın yazar ne kadar kültürlü, ne kadar kelimelere hakim veya ne kadar hazır cevap olursa olsun eğer kavga ettiği başka bir kadınsa, yazısının bir yerinde onu mutlaka “kadınlığından” vurmayı seçiyor.
Bakınız en son şahit olduğumuz Ayşe Arman - Ruhat Mengi tartışması. Konun nereden çıktığını bırakın sadece kullandıkları kelimelere bakın: “Katı ve sert kadın, empati özürlü kadın, ırkçı, Pamuk Prenses’teki taş kalpli kadın, iflah olmaz sıkıcılıktaki kadın , karakter bozukluğu olan saygısız, duygu istismarcısı, çemkirmeyi, yalan ve iftirayı gazetecilik sanmış, evlendiği güne kadar panter gibi herkese saldıran, evlenince hepsini unutup kuzu kesilen cıscıblak prenses...”
Laf “kadınsal özellikler”e geliyor
Sadece Arman ve Mengi değil birbiriyle tartışan tüm kadın yazarlar sataşabilecekleri onca uzmanlık alanı varken lafı “kadınsal özelliklere” getirmeden edemiyor. Çünkü en çok oradan acı verebileceklerini biliyorlar. Onun da nedeni açık. Bir kadın başarılı olduğuna yüzde yüz inanabilir veya konu hakkındaki bilgilerine yüzde yüz güvenebilir ama hiçbir zaman kadınlığıyla yüzde yüz barışık değildir. En kendine güveneni bile şaşırtıcı bir sıklıkla kadınsal özellikleriyle ilgili komplekse girer. Zaten kadın olmanın temel özelliklerinden biri de bu. Bu zaafı da en iyi yine kadınlar bilir. Bu da bilinçli veya bilinçsiz hep bu noktaya atış etmelerine neden olur. Şimdi söyleyin buna “Medya usulü catfight”tan başka ne denir?
Elif Çakır’dan Ayşe Arman’a: “Derin dekolte Ayşe, makyaj güzeli, zevksiz...”
Perİhan Mağden’den Nuray Mert’e: “Dikkat ucubesi... Erkek yalakalığına gönül indirmiş kadın...” (Ayrıca Mert’in burnuyla dalga geçmek için Cyrano’nun burun tiradını köşesine taşıdığını da unutmamak gerek.)
Nuray Mert’ten Perİhan Mağden’e: “ Yazıyla sataşmakla yetinmeyip, sokak aralarında kıstırıp dövmeye çalıştığı kadın yazarlara benzemem...” (“Bana saldırırsan ben de senin saçını başını yolarım” anlamında...)
Mutlu TönbekECİ’den Ruhat Mengİ’ye: “Aptalların kanaat önderi, Dumkopfların fikir kraliçesi”
Ruhat Mengİ’den Mutlu TönbekECİ’ye: “Okurlarıma ‘ilkokul 5 zekâsında okur’ diyen zekâ ve terbiye özürlünün o bir karış boyunu karışlarım...” (Fiziksel özelliğe yapılan göndermeye dikkat!)
Perİhan Mağden’den Ayşe Arman’a: “Kocaman ağzıyla burnu, çipil çekik gözleri var... Palyaço Bozo’nun Paris’te ikinci el bi dükkânda bulunmuş eprimiş perukasını andıran ‘trademark’ı saçlı... Korkunç kılık kıyafetleri... Mutlaka fora edilen memeleri...”
Ayşe Arman’dan Perİhan Mağden’e: “Benim çirkinlik-güzellik gibi bir konuda, Perihan Mağden’e cevap vermem, kolay olurdu. Ona haksızlık olurdu...” (Sen benden kat kat çirkinsin mesajıyla!)