Âşığım, seviyorum ve (sanırım) evleneceğim. Ne zaman belli değil, nerede belli değil ama evleniyorum işte. 26 yıllık ömrümde bu sözcük ilk defa dudaklarımda ve aklımda. Bir yandan bu durum ödümü koparırken diğer yandan inanılmaz hoşuma gidiyor. Dün tam da bu duyguları yaşarken önümde açık olan Google sayfasına “Evleniyorum” yazıvermişim. Google ne cevap verse beğenirsiniz? “Ben Evleniyorum Demeden Önce!” adlı bir makale. Hem de ilk sırada, tam gözümün içine girecek yerde. Tabii hemen açtım.
Psikiyatri Uzmanı Sabri Yurdakul’dan alıntı yaparak bir yazı meydana getirmişler. Uzman severek evlenen pek çok kişinin bir süre sonra eşini yanlış tanıdığından şikâyet ettiğini söylemiş. Bunun olmaması için de bazı önerilerde bulunmuş. (İşte bomba burada patlıyor.) Eğer sitede yazılanlar doğruysa Yurdakul öncelikle “İdeal eş adayı öfkelenmeden konuşabilmelidir” demiş. Bitmedi. Uzman ayrıca “Kendi bildikleri kadar eşinin söylediklerine de değer vermelidir. Ama her yapacağını ona danışmamalıdır” demiş. Bu dengeyi kurabilecek ve sinirli olmayacak bir erkek arayın diyor yani. Ama bu kadar da değil bir de “İdeal eş tartışmalarda sesini yükseltmemeli ve kırıcı olmamalı” demiş. Yani bir de tartışırken bile sesini yükseltmeyecek kadar pamuk birini arıyoruz. Ayrıca Yurdakul “Arkadaşları arasında sevilen ve aranan bir insan olmalı” demiş. Demek ki bir de sosyal biri aradığımız. Sonra uzmanımız “Kendine ait uğraşları olmalı, boş zamanlarında oflayıp-puflamamalı”demiş. Demek ki hobileri de olan bir bu.
Tüm parçaları birleştirelimSanırım Yurdakul söylemese de aynı zamanda bir de gelir kaynağını sağladığı bir işi olsa da iyi olur. (Hem işine hem sosyal hayatına hem hobilerine hem de ailesine zaman ayıracak enerjiyi nereden bulacağını da söylese iyi olurmuş ama neyse orası bizi değil ideal erkeği ilgilendiriyor) Hadi tüm parçaları birleştirelim. Hem sinirli olmayan hem eşinin söylediklerine değer veren hem de her yapacağını ona danışmayan, tartışırken bile sesini yükseltmeyecek kadar sakin, hem sosyal hem de hobileri olan aynı zamanda da ailesine zaman ayırabilecek ve mümkünse bir de işi olan biri ideal bir eşmiş. Ben şahsen bu tanımlamalara uyan sadece bir erkek tanıyorum o da beyaz atlı prens. A! Durun! Onun da bilinen bir işi yok değil mi?
Şaka bir yana eğer bu tavsiyeleri dinlersek ya biz evde kalacağız ya da Türkiye’deki bekar erkeklerin büyük bir yüzdesi. Çünkü ben şahsen hepimizin bu özelliklerin hepsini aynı anda taşıyan erkekleri nasıl bulacağını merak ediyorum. Altı üstü bir makale demeyin. İnternet bunun gibi makalelerle kaynıyor. Mesela ikinci sırada “Kendinizi ateşe atmayın, aşağıdaki özellikleri taşıyan birinin evlilik teklifine hayır deyin” yazan bir makale çıkıyor karşımıza. Aşağıdaki maddeler arasındaysa mesela “Her gördüğü güzel kadına bakmaktan kendini alamıyorsa” var. Ben mi yanılıyorum yoksa her sağlıklı erkek güzel bir kadın gördüğünde bakmaz mı? Ayrıca bir başka maddede de “Serseri ruhlu ve romantikse” yazıyor. Ben sadece bu özelliklere âşık olabilecek kadınlar tanıyorum...
Kısaca sizi bilmem ama ben bana ideal eş ile ilgili öğüt verecek ne bir web sitesini ne de bir yakını dinlememeye kararlıyım. Bu konu için felsefeyi “Benim için ideal olan eşi benden iyi kimse bilemez” olarak belirlemeyi öneriyorum. Siz ne dersiniz?
Rüzgâr sörfü paçayı yırttı!Çok değil birkaç ay öncesine kadar Türkiye şampiyonunun bile kendine sponsor bulamadığı bir spor dalıydı rüzgâr sörfü ülkemizde. Bugünse en son trendlerden biri. Ferhat Göçer, Eda Taşpınar, Hande Subaşı, Bergüzar Korel, Tan Sağtürk, Naz Elmas, Cem Hakko, İlker İnanoğlu, Eylem Şenkal, Nurgül Yeşilçay... Hepsi Alaçatı’da bir sörf tahtasının üzerinde görüntülendi. Artık rüzgâr sörfünün yolu açıldı. Ve bu sayede bir spor dalı daha paçayı yırttı. Alın size garip bir ülkede yaşadığımızın bir kanıtı daha...