Büyüklerim yazmış. Kimi acımasızca kimi olumlu, hem ‘Mustafa’yı hem Can Dündar’ı eleştirmiş. Öncelikle belirteyim ben de Can Dündar’ı en fazla sizin kadar tanırım. Aynı gazetede yazmamıza rağmen gözlerinin içine bile bakmışlığım, kafeteryada bile karşılaşmışlığım yok. Yayın yönetmenim kızar ya da beni biraz daha fazla sever mi diye yazdığım veya yazmaktan çekindiğim tek bir satır da olmadığından Can Dündar’a rahatça övgülerimi sunabileceğim bu yazımda...
Bir ara nefesimi tuttum
Siz Abbas Güçlü ile Genç Bakış’ı izlediniz mi bu hafta? Ben izledim. Televizyon karşısında geçirdiğim en tatmin edici saatlerdi. Bittiğinde televizyonu kapatıp bir müddet düşündüm. En son ne zaman bir tartışma programında, eleştirilen konuğun kendine yöneltilen her soruyu ve eleştiriyi kekelemeden veya kendiyle çelişmeden karşıladığını görmüştüm acaba? Başbakanından muhalefetine, sanatçısından gazetecisine kim hangi eserini böyle ayakları yere basan cümlelerle, saçmalamadan savunabilmişti bugüne kadar?
Bu hafta Genç Bakış’ta Can Dündar vardı. ‘Mustafa’ filmine gelen eleştirilere ve Yeditepe Üniversitesi öğrencilerinin sorularına cevap verdi. Her soruyu, her eleştiriyi, her şüpheyi öyle bir karşıladı, öyle bir cevapladı ki, bir kez daha hayran oldum ona. Bir adam ki kendine en acımasızca ve hatta bazen de aşırı derecede saygısızca yöneltilen eleştirileri bile saygıyla cevapladı. O öyle bir adam ki en saldırgan sözleri söyleyenlere bile “İyi ki bu konuyu açtınız” diyebildi. Nefesimi tuttum bir ara. “Hıh” dedim “Şimdi bağıracak, şimdi sinirlenecek.” Olmadı. Can Dündar sakinliğini ve beyefendiliğini bozmadı. Yani sadece bildikleriyle değil, beyefendiliği, sakinliği ve sabrıyla da bir ders verdi o gece.
Eleştirmeden düşünmek
Filmini beğenebilirsiniz veya beğenmeyebilirsiniz. Daha iyisi yapılabilirdi diyebilirsiniz. Ama kabul edin. Onun bugüne kadar yazdığı her satırı içinize çekerek okuyabilirsiniz. Her belgeselini ilgiyle izlerken bilmediklerinizi öğrenmenin hazzını duyabilirsiniz. Yav bu adam yemek tarifi bile verse tüyleriniz diken diken olarak dinlersiniz, itiraf edin! O yüzden gelin Mustafa’yı izlemeden eleştirmeyin, eleştirmeden de düşünün.
Şöhretle gelen boşanmalar pişmanlıkla gider
Avrupa Yakası’nın Osman Abi’si Hakan Yılmaz boşanıyormuş. “Şöhreti buldu, boşandı” demesinler diye de gazetelere röportajlar vermiş. Aynı gün ‘Binbir Gece’nin Onur’u Halit Ergenç’in boşanma davasının da sonuçlandığını okudum. Bir anda aklıma; Hüsnü Şenlendirici, Tamer Karadağlı, Peker Açıkalın, Tuna Kiremitçi ve hatta belki de Ferhat Göçer... Günahları boynuna. Belki hepsi belki de sadece bir kısmı şöhretlerinin zirvesindeyken boşanma kararı almıştı hatırlarsanız.
Hiçbirimiz Hakan Yılmaz’ın veya diğerlerinin evlerinde yaşananları bilemeyiz. Ama bizim oralarda bir söz vardır “Erkekler parayı bulunca önce arabasını sonra karısını değiştirirmiş.” Bence şöhretin parlak ışıklarıyla mahkemenin yolunu tutanlar elbet bir gün pişmanlığın ayak sesleriyle kürkçü dükkânlarına geri dönecektir. Ama uhu ile yapıştırılanlar hiçbir zaman aslı gibi olmaz. İşte o yüzden bence ışıklar gözüne girerken karar vermek yerine karanlıkta elini tutanlarla yürümeye devam etmek için biraz daha çabalamak gerek bu devirde...