Sabanur Kıraç

Sabanur Kıraç

skirac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir zamanlar 18 yaşına gelip de hala evlenmemiş kızlara evde kalmış gözüyle bakılırmış. O zamanlar -en azından büyük şehirlerimiz için- geride kaldı. Peki günümüz modern dünyasında kadınlar için hala bir “evde kaldı” yaşı var mı? Varsa kaç? Ve bu damgayı yememek için benim ne kadar vaktim var?
Çocukken abimin arkadaşlarıyla gezdiğim ve liseyi bitirir bitirmez iş hayatına atıldığım için hep kendimden büyük arkadaşlarım oldu. Yani hep yaşım sorulduğunda “Aaa sen daha küçükmüşsün” cevabıyla karşılaştım... Ama geçen hafta 25’imi bitirdim. Artık 30’uma 20’ime olduğundan daha yakınım. Yo henüz kompleks yapmadım. Ama acaba yapmalı mıyım?
Adana’daki arkadaşlarımın yarısının evlendiğini yarısının da nişanlandığını duydum. Anneannem de yavaş yavaş “Artık evlenme yaşın geldi” demeye başladı. Hatta kendimi bildim bileli beni erkek sineklerden dahi kıskanan babam bile hayatımda biri olup olmadığını sordu. Ama bardak, bana hep “Evleneceksin de ne olacak, istersen hiç evlenmeyebilirsin” diyen annemin geçenlerde “Ben senin yaşındayken iki tane çocuğum vardı” demesiyle taştı. Anladım ki Adanalı akranlarımın evlenmesi ailemin bilinç altına “Acaba bizim kız evde mi kaldı” uyarısını yollamıştı. Şimdi sorsanız inkar ederler. Onların gözünde hala çocuk olduğumu söyler hakkımda hayırlısını dilerler. Ama görünen gerçek Adana standartlarına göre evlilik çağımın çoktan geldiği...
Ama gel gelelim ben İstanbul’da yaşıyorum. İstanbul’daki arkadaşlarımdan bırakın evli olanını, beş yıllık gelecek planlarında evlenmeyi düşüneni bile yok. Yani İstanbul’da yaşamaya devam ettiğim sürece yakın planda gözüken bir tehlike de yok.
Başka şehirlerde yaşayanların televizyonda gördüğü Aysun Kayacı (27), Ayşe Özyılmazel (29), Helin Avşar (30), Deniz Akkaya (31), Nil Karaibrahimgil (31), Seray Sever (35) veya İzel (39) gibi bekar yüzleri İstanbul’da yan masamızda otururken görüp “Onlar evde kalmış damgası yemiyorsa  ben de yemem” diyebildiğimiz için mi? Yoksa İstanbul’un hızlı hayatı içinde evlenmeye veya evlenmeyi düşünmeye zaman bulamayışımız anlayışla karşılandığından mı? Bilmiyorum. Ama bu şartlar altında evde kalma yaşı Adana için 25 ise İstanbul için kaç oluyor merak ediyorum.
Prof. Dr. Alan Duben’in araştırmalarına göre 1800’lü yılların başından 1930’lı yıllara kadar evlenme yaşı İstanbul’da ortalama 18’miş. 1930’lardan itibaren ise bu ortalamanın 23’e yükseldiği görülmüş. O dönemden sonra da evlenme yaşının her 10 yılda bir 1 yaş artığı tespit edilmiş. Eğer bu hesap doğruysa 2010’a kadar İstanbul’daki kadınların ortalama evlenme yaşı 30 oluyor. Yani akademik bir araştırmaya dayanarak söyleyebilirim ki ben resmi olarak evde kalmış değilim. Ama yukarıda saydığım isimlerden bazıları için tehlike çanları çalmaya başlamış sanki...

Haberin Devamı

Barıştırın Nurettin Hasman ile İkoncan’ını
Bence o kendi gibi olan ve hakkında söylenenleri umursamayan özgür bir ruh. Bana göre pek İkoncan sayılmaz. Çünkü ne giydikleri ne de yaptıkları benim tarzıma hiç uymaz. Ama o Eda Taşpınar’dır.Yıllardır farklılıklarıyla aynı kalmıştır. Hiçbir zaman evimizin kızı olmamış ama asla da dışlanmamıştır. Babası yaşında bir adamla aşk yaşamaktan veya sere serpe güneş batana kadar güneşlenmekten ve hatta kimsenin giymeye değil bakmaya bile cesaret edemeyeceği şeyleri giymekten çekinmemiştir. O ne kadar Eda Taşpınar’sa bence Nurettin Hasman da o kadar Nurettin Hasman’dır. Mal varlığı veya cemiyetteki duruşu Eda Taşpınar’ın yanındaki duruşu kadar ışıltılı değildir benim için.
Bence bu ülkenin garipliklerine ve farklılıklarına rağmen en çok benimsenen çiftiydi onlar. 5 yıldır birlikteydiler. Daha bir 5 yıl daha yan yana Türkbükü’nde güneşlenseler veya garip kıyafetlerle el ele sosyetik bir davete gitseler yine de bıkmazdık onlardan.
Çünkü alışmıştık ama sıkılmamıştık.
Onları kim barıştırır bilmiyorum ama buradan yetkililere sesleniyorum. Barıştırın onları. Ayrılıklarının ardından mekan değiştirip Marmaris’te güneşlenmeye başlayan Eda Taşpınar’ı tekrar Bodrum’a getirin. Magazin sayfalarımızı Nurettin Hasman ve İkoncan’ından yoksun  bırakmayın!