Sabanur Kıraç

Sabanur Kıraç

skirac@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ayşe Arman’ın tesettüre girip deneyimlerini yazdığı yazı dizisini pek çoğunuz gibi ben de merakla okudum. Ama bence Arman’ın bu yazılarında, tasvip etmeseniz de okurken keyif aldığınız o arsız, aşk meşk hatta cinsellik dolu yazılarından farklı bir şey vardı. Ve o şey benim mideme dokundu.
Yanlış anlamayın beni rahatsız eden Ayşe Arman’ın böyle bir yazı dizisine girişmesi değil. Aksine yaratıcı buldum yaptıklarını. Çünkü bir gazetecinin kendi deneyimlerini yazmasının en az başkalarının deneyimlerini sorması kadar önemli olduğuna inanırım. Üstelik böyle bir konuyu Ayşe Arman’dan başka kimsenin deneyemeyeceğini veya denemeyeceğini de düşünüyorum. Bu yüzden belki de ona teşekkür etmem gerekirken onu eleştirmeye hazırlanıyorum.
O sadece tesettürün tüm rahatsızlıklarından bahsetmiş. Duymayı zorlaştıran boneden, şıpır şıpır terleten kıyafetlerden, suya girince ağırlaşan haşemadan vs. vs. vs. Tüm bunların ardından da “Demek inanç insanlara bunlara bile dayanma gücü veriyormuş” gibi bir yorum eklememiş. “Helal olsun” ya da “Vay be” gibi takdir ifadeleri kullanmamış. 

Eksik olan duygu
Eğer Ayşe Arman sadece tesettürün ve haşemanın kıyafet olarak kendine ne hissettirdiğini yazsaydı ben de bu satırları yazıyor olmazdım. Ama o, bu kıyafetleri giyen kadınlara acımış sadece. Hatta yazısının bir yerinde “Sizi bu kıyafetlere zorlayan erkeklere giydirmek lazım bunları” anlamında bir yorum bile yapmış. Yani sanki her kadın baba, koca veya mahalle baskısıyla kapanıyor ve zulüm çekiyormuş gibi. Sanki hiç kendi rızasıyla daha da önemlisi Allah rızası için kapanan, bunun doğru, bunun gerekli oluğuna inan kadın yokmuş gibi...
Türbanlı bir yazar olmadığımı bilirsiniz. Hatta dinin istismar ettiklerini düşündüğüm noktalarda muhafazakarları acımasızca eleştirdiğime de pek çok kez şahit olmuşsunuzdur. Kısacası ben de “karşı mahalle”nin kızlarından değilim.  Ama isteseler açılıp saçılabilecekken kapanmayı, o kıyafetler altında terlemeyi, havuzla daha az iç içe olmayı seçen kadınlara acınması yerine saygı duyulması gerektiğini düşünenlerdenim. Hayır ben Allah’a saygımı, sevgimi veya şükranlığımı göstermek için kapanmam gerektiğine inanmıyorum. Ama inanlara ve bu nedenle kapananlara ve bunu tüm zorluklarına rağmen yapanlara saygı duyuyorum. Ve Ayşe Arman’ın yazı dizisinde bu duygunun eksik olduğunu düşünüyorum. Ya siz?

Curcunadan uzak ama şehre yakın bir tatil için
Yaz aylarını İstanbul’da geçirmek zorunda olanlardan olduğum için hızla İstanbul’a yakın yerleri keşfetmeye başladım. Şüphesiz yakın İstanbul denince akla ilk gelen yer Şile. Daha önce gitmediğim için nereye gidileceğini bir bilene yani Google’a danıştım. Ben “Şile+otel+havuz+deniz ” dedim o “Dedeman Şile” dedi. Pamuk da tamam deyince düştük yola.
Havuz ve deniz manzaralı odamızda huzur dolu bir gece geçirdikten sonra ertesi güne havuz başı keyfiyle başladık. Tüm otel sakinleri aynı anda girse bile anca yarısını doldurabileceğini düşündüğüm büyüklükteki havuzda su yataklarımızla keyif yaptık.
Ama güneşe fazla maruz kalmamızın sonucu olarak soyulmaya başladığımızı fark ettim. Tam bu durum keyfimi kaçırmak üzereyken Pamuk hamama gidip kese yaptırmamızı tavsiye etti. İşte beş yıldızlı bir otelde kalmanın avantajlarından birini daha o anda hissettim. Hemen resepsiyonu arayıp hamamdan kese ve köpük masajı randevusu yaptırdım. Çok iyi geldi.  Böylece ertesi gün yeniden gönül rahatlığıyla güneşlenmeye başladık. Ama bu sefer de hava şartları peşimizi bırakmadı ve yağmur yağmaya başladı. Bu da bizi Dedeman’da kalmanın bir diğer avantajından yani kapalı havuzundan yararlanmaya itti. Anlayacağınız eğer İstanbul’a yakın bir yerde tatil yapmak istiyorsanız ve orada geçirdiğiniz süre boyunca hava şartları dahil hiçbir olumsuzluktan etkilenmemek istiyorsanız tavsiyem Dedeman Şile. Şehirden sadece bir saat uzakta olduğunuza inanamayacaksınız..