12.03.2012 - 21:44 | Son Güncellenme:
FiLiZ AYGÜNDÜZ/filiz.aygunduz@milliyet.com.tr
İstanbul Modern’den getirilen 14 sanatçının eserleriyle Rotterdam’da 9 bin kişilik açılış gerçekleşti
Avrupa’nın sükunet içindeki liman şehri Rotterdam’da bir akşam vakti... Ama bu başka türlü bir akşam. Bir önceki gece her zamanki durağan gecelerinden birini geçiren Rotterdam gitmiş yerine başka bir kent gelmiş gibi. Sokaklar insan kaynıyor. Hemen herkesin yakasında yeşil fosforlu ışıkların yanıp söndüğü bir rozet var. Rozetteki yazı durumu özetliyor: Rotterdam Müze Gecesi 2012.
Her yıl geleneksel olarak düzenlenen bu gecede 17 euro karşılığı aldıkları rozetleri takanlar, 10 Mart gecesine özel, 02.00’ye kadar açık kalan müzeleri gezmek üzere ilerliyor sokaklarda. 9 bini buldukları söyleniyor. Bir şehrin insanları, müzelere doğru akın ediyor. Kuyruklar oluşturuyor, sıradaki müzeye doğru giderken, saat 22.00, 23.00, fark etmiyor insanlar sanat konuşuyor!
Bu müzelerin en önemlilerinden biri olan Boijmans Van Beuningen’deyiz. Boijmans’da fazladan bir kalabalık söz konusu. Zira, müzede İstanbul’dan gelen bir serginin açılışı yapılıyor. İstanbul Modern’den getirilen 14 sanatçının eserlerinin yer aldığı ‘İstanbul Modern-Rotterdam’ sergisinin. İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı ve Boijmans Van Beuningen Müzesi Direktörü Sjarel Ex açılış konuşmalarını yaparken, sanatçılar, gazeteciler ve her iki müzenin yetkililerinden oluşan davetlerinin yanında onları dinliyor Rotterdamlılar.
Velhasıl İstanbullu bir sergi, Rotterdam’da 9 bin kişilik bir açılış gerçekleştiriyor.
Sarkis’ten :mentalKLİNİK’eAslında her şey 2009 yılının mayıs ayında İstanbul Modern’in şef küratörü Levent Çalıkoğlu’nun Mondrian Vakfı’ndan aldığı bir davetle başlıyor. Çalıkoğlu Sarkis’e danışıp nereleri ziyaret etmesi gerektiğini soruyor. Sarkis’in verdiği adres net: Boijmans Van Beuningen Müzesi. “Mutlaka git, bayılacaksın” diyor. İşte bu kurumsal davet, kişisel referanslarla birleşip, 2012’de iki ayaklı bir serginin ilk adımlarının atılmasına neden oluyor. Bu arada bir de tesadüf yaşanıyor. 2010’da alınan kararın ardından, iki müzenin kendi kentlerinde karşılıklı açacakları sergileri Türkiye-Hollanda ilişkilerinin 400’üncü yılına denk düşüyor.
İlk sergi 16 Şubat’ta İstanbul Modern’de açıldı. ‘La La La İnsan Adımları’ adlı sergide Boijmans Van Beuningen Müzesi Koleksiyonu’ndan bir seçki İstanbullu sanatseverlerle buluştu. Önceki geceyse, planlanan sergiler dizisinin Rotterdam ayağı gerçekleşmiş oldu.
14 sanatçının işlerinin yer aldığı ‘İstanbul Modern-Rotterdam’ sergisi, İstanbul’un global sanat dünyasının önemli aktörleri arasına girmesinde büyük payı olan sanatçıların ‘70’li yılların ikinci yarısından itibaren özgün bir dille verdikleri mücadeleye bir tür saygı duruşu; o günlerden bugüne sanatçıların attığı adımların bir bölümünü yansıtan derinlikli bir özet...
Nil Yalter, ‘Başsız Kadın ya da Göbek Dansı’nda erkeklerin oryantalist fantezileriyle kadınların bedensel özgürlük taleplerini yan yana koyuyor. Fatma Tülin ‘Nü’ adlı tablosunda toplumda seyirlik nesne ve şiddet odağı arasında gidip gelen kadın gövdesini doğal bir nesne olarak sunuyor. Nezaket Ekici, ‘Devinim İçinde Duygu’ adlı performansında bir odanın tüm yüzeylerini öpüyor. Bu çalışmasını şöyle yorumluyor sanatçı: “Her gün yemek yiyoruz, yazı yazıyoruz, koltukta oturuyoruz... Bütün bunlara bir teşekkürdür bütün o öpücükler.”
İnci Eviner’se sergideki ‘Yeni Vatandaş’ adlı enstalasyonunda Avrupa duvar kağıdı geleneğiyle Osmanlı çinilerinin üzerine yerleştirilen bezemeleri karşı karşıya getiriyor. Nilbar Güreş’in ‘Soyunma’sında kadın ve öteki kadına referanslar veren ve temelde hiçbiri olmayan kadınlık halleri, yüzündeki örtüleri kat kat çıkaran bir kadın üzerinden anlatılıyor.
Afişteki Taner CeylanBalkan Naci İslimyeli’yse ‘Deli Gömleği’ adlı işi için, “Kültürel anlamda şizoid bir parçalanma yaşayan bireyin, delilik sınırlarına varan nevrotik çalkalanmasını sanatçı kimliği üzerinden vermek istedim” diyor. İrfan Önürmen ‘Odada’ adlı yapıtında üç boyutluluk yanılsaması içinde iki insan arasındaki ilişkiye dramatik bir hava katıyor.
Taner Ceylan serginin afişlerinde de kullanılan ‘Beyaz Fonda Alp’ isimli çalışması için “En büyük ilham kaynaklarımdan biri olan, hayat arkadaşım Alp’in resimlerinden birisi” diyor: “Alp makyaj yaptığı zaman çok güzel bir kadına dönüşüyor. Bu resimde onun hem içine hem izleyiciye bakan ruh hallerini hareketli bir şekilde bir arada vermek istedim.” Ramazan Bayrakoğlu ‘Yangın’da, yanan bir ev üzerinden yok olma, tükenme ve anıların uçuculuğu gibi kavramları tek bir imgeye odaklayarak anlatıyor.
Sarkis, ‘Masumların Vitrayları (Prototip)’ adlı çalışmasında, Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ romanındaki karakterlere yeniden hayat veriyor. Vitraylara hapsolmuş karakterler bugünün mitolojik karakterlerinin sinema üzerinden hayatımızdaki kalıcılıklarına referans oluşturuyor. Canan Tolon’un ‘Arıza I/Glitch’inde dijital teknolojiler karşısında kendisine yepyeni savunma mekanizmaları geliştiren algı sisteminin nasıl çalıştığı işleniyor.
Ayşe Erkmen’in ‘PFM1 ve Diğerleri’nde 97 ilin mayınları MTV estetiğiyle sunuluyor. Ekranlardan izleyiciye doğru zıplama efekti yaratan yeşil renkli kara mayınlarıyla, öldürücü silahlardan birinin nasıl basite indirgenip normalleştirildiğine vurgu yapılıyor.
:mentalKLİNİK’in ‘Sliver’ında çokluğun ve tedirginliğin izlerini taşıyan 21’inci yüzyıl estetiği sunulurken Hale Tenger’in ‘Beyrut’ adlı videosuyla tamamla- nıyor sergi. Sanatçının, 2005 yılında Refik Hariri’nin ölümüne yol açan bombalı suikastın gerçekleştirildiği otelin pencerelerini gösteren videosunda, pencerelerde uçuşan perdeler hüzünlü bir huzur hissi veren bir mekanı izleyiciye sunarken ardından gelen güçlü patlama gerçeklikle sert bir yüzleşmeye neden oluyor.