Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seren Serengil’in üç günlük hapishane macerası başladı, başlayacak, başlayamadı diye geçti pazartesi günü... Her yerde haber, canlı yayın, falan filan...

Bir Gülben Ergen’in avukatı açıklama yapıyor, bir Seren Serengil’in avukatı. Millet de tenis maçı gibi seyrediyor. Başka bir ülkeden gelen birisi ekrana ve internet sayfalarına baksa, demokrasi savaşçısı veya insan hakları savunucusu hapse gidiyor zanneder. Oysa kadınlardan birinin zengin sevgilisinin, diğeri tarafından baştan çıkarıldığı iddiasıyla başlayan bir kavganın, yıllar sonra canlanmış hali izlediğimiz.

Haberin Devamı

Mahalle kavgasından hallice değil aslında ama işin içine yasalar, avukatlar falan girdiği için daha havalı gözüküyor. Üç gün hapis yatacak Serengil, eminim 33 gün anlatacaktır yaşadıklarını...

YANARIM, YANARIM...

Ona kızmıyorum, bu medya kafası, üç günlük cezaevinin yazı dizisini de yaptırır kadına...

Taraflardan biri, ‘Hukuk yoluyla haklılığım anlaşıldı’ der, diğeri ‘Hapislere düştüm, mağdurum’ der, yüzlerce kez daha haber olurlar ve isimlerini parlatır, daha çok ilgi çekerler. Bu kavganın tek kaybedeni var, o da biziz aslında...

Bu ülkede Seren Serengil ya da Gülben Ergen’in adları şiirimizin yaşayan en kıymetli isimlerinden biri Ahmet Telli’den daha fazla biliniyorsa, neyi konuşuyor, neyi tartışıyoruz?

Hz. Nuh, Hıncal abi ve kredi kartına 5 taksit...

Hıncal (Uluç) Abi’nin özelliğidir, hep ilkeleri savunur ama savunmak için doğru başlangıç noktalarına ihtiyaç var. Şu televizyona çıkıp, “Hz. Nuh oğluyla cep telefonuyla konuştu” diyen akademisyen Cihan Yavuz Örnek’e İstanbul Üniversitesi’nin getirdiği konuşma yasağı iddiasına dair uzun bir yazı kaleme aldı, Hıncal Abi. Özetle “Üniversitede konuşma yasağı olmaz, olursa üniversite olmaz. İlber Ortaylı bu iddialara güleceğine, ortaya konan tezi çürütür, olur biter” diyor tüm iyi niyetiyle.

YANARIM, YANARIM...

Yazısında antik uzaylılar diye zaman zaman gündeme getirilen iddiaları hatırlatıp, söz konusu akademisyenin de konuyu yıllarca araştırdığından bahsetmiş Hıncal Abi. Kitabında “Hz. Nuh’un gemisinde hiç canlı hayvan yoktu. Hz. Nuh dünyadaki tüm laboratuvarlardaki döllenmiş yumurtaları satın almıştı” diye yazan bir akademisyenden söz ediyoruz. Bu iddianın bilimsel olarak tartışılması mümkün mü? İlk başta, “Hangi laboratuvar, hangi para birimi?” diye sorası geliyor insanın... Ardından Hz. Nuh kredi kartıyla ödeme yaptıysa acaba taksit de yapmışlar mıdır diye gırgıra başlıyor insan beyni.

Haberin Devamı

Söz konusu akademisyenin uzmanlık alanı yosun. Bu konuda doğru şeyler biliyor ya da söylüyor olması başka şey, olsa olsa böyle olmuştur diye hayal gücüyle boşluk doldurması daha başka bir şey... İstanbul Üniversitesi eğer Hz. Nuh’a dair konuşma yasağı koyduysa, tahminen akademisyenini koruma altına almayı amaçlamış.

YANARIM, YANARIM...
Telefonda sorun çözülmez...

Sokakta, akıllı telefonuyla bağıra bağıra, ya gönül ya da para işini çözmeye çalışan o kadar çok insan görüyorum ki bu aralar... Daha önce de yazmıştım, telefon haberleşme aracı, sorun çözme aracı değil diye... Karşınızdaki kişiyle göz teması kurmadan, beden dilini görmeden, gerçek bir iletişim kuramaz, sorun çözemezsiniz. Aksine telefonda sorunların çözümü çok daha zor hale gelir.

Haberin Devamı

Orhan Baba, aman Türkçeye dikkat!

Orhan Gencebay, zehir zemberek bir mektup yazarak MESAM başkanlığı görevinden istifa etti. Mektupta yazdıkları mutlaka üzerinde durulması gereken konular ama işin o kısmı sanatçıları alakadar ediyor. Gencebay, dilimizi doğru kullanmayı önemseyen isimlerden biri, o yüzden mektubunda çok yapılan bir hatanın tekrar edildiğini görünce yazma ihtiyacı duydum.

YANARIM, YANARIM...

“MESAM’da derneğimize hiçbir yararı dokunmayan, görevini yerine getirme konusunda yetersiz kalmış personeller bulunuyor.” Personel zaten çoğul bir ifadedir, o yüzden de ‘personeller’ doğru olmayan bir ifade. Gencebay diyebilir ki, “Sen benim mektubumu bırak da medyanın dil hatalarına bak.” Çok haklı, ama maalesef düzelmiyor o hatalar.

Türkiye’den bir Meryem Uzerli geçti

Nasıl parladı bir anda Hürrem rolüyle... Sonra nasıl soktu ‘tükenmişlik sendromu’ sözünü hayatımıza... Bu ülkeden bir Meryem Uzerli geçti, üzerine dair söylenmesi gerekenler var.

YANARIM, YANARIM...

Yürekli bir kadın Uzerli; çocuğunu tek başına doğuracak, büyütecek kadar yürekli... Açık sözlü bir kadın, “Çocuğum olmasa, bu kadar çok çalışmazdım” diyecek kadar samimi. Akıllı bir kadın, uzakta olduğu dönemde sadece sosyal medyayı kullanarak binlerce kez haber oldu.

Sonra Türkiye’ye döndü ‘Gecenin Kraliçesi’ diye sayfalar dolusu reklam verildi, hatta bir de belgeselini yapıp yayınladı NTV. Dizi tutmadı, hızla yayından kalktı, “Meryem’in reytingi kalmadı galiba” lafları başladı. Bir dizi iyi değilse, ne kadar tanıtırsanız tanıtın, bir işe yaramaz. Hatta beklenti yükseldiği için seyirci daha da zor beğenir.

‘Kurt Seyit ve Şura’, ‘Al Yazmalım’ ve ‘Hürrem’ gibi işler de, o yüzden batmıştı aslında. Meryem Uzerli piyasada tutunmaya çalışan, ‘Benim reytingim var’ diyen biri olmadı, sadece önüne baktı.

Milletin yüzüğü, takısı, çantası ve arabasıyla değer bulmaya çalıştığı bir dünyada o, Berlin metrosundan neşeli seyahat görselleri paylaştı. Şimdi Türkiye’deki villasını kapatmış, gidiyor diyorlar. Belki de gitmek onun için daha iyi olacak. Sonuçta ‘mış’ gibi yapanların, sahte asalet arayanların oldukça fazla olduğu bir dünyada kalması için bir sebep yok...